Beden ülkesinde:

Ruh hükümdar,

Akıl vezir,

Hafıza arşiv,

Vicdan temyiz,

Diğer azalar askerdir.

Yönetimde iki başlılık olmaz. Yönetimde iki başlılık demek, kargaşa demektir. Anarşi demektir. Dolayısıyla düşmanlara davetiye çıkarmak demektir.

Ruh, imanı,

Akıl, azim ve kararlılığı,

Azalar, amel-i sâlih ve hizmetleri temsil eder.

Beden ülkesinde küfür ve şirkin hakimiyeti, isyan, tuğyan, günah ve nefsani arzular çeşit çeşit ahlaksızlıklar ferdin felaketi demektir. Bir Müslüman olarak;

Nefis,

Şeytan,

Dünyaya aldanmamalıyız. Her zaman nefs-i emmâre ve şeytan bize darbe vurmak için gafil ve zayıf anımızı kollayıp durmaktadır.

Müslüman’ım diyen ama türlü türlü haramlara dalanlara ne diyelim? Bunun iki ana sebebi vardır:

a- İman zaafiyeti,

b- Dünya sevgisi.

Furkan-ı Hakim olan Kur’an-ı Kerim de:

“Dünya hayatı sizi aldatmasın” (Lukman, 31/33)

“Dünya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (En’am, 6/32)

“Biliniz ki dünya hayatı oyun ve eğlenceden, süsten, aranızda övünme ve daha çok mal ve evlâd sahibi olmaktan ibarettir. Bu bir yağmur gibidir ki, yerden bitirdiği nebât, çifçilerin hoşuna gider. Sonra o kurur da onu sararmış görürsün. Sonra da çer-çöp haline gelir. Ahirette şiddetli bir azap ve Allah’tan bol bağışlama ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.” (Hadid, 57/20) bildirilmektedir.

Bu hususta Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır” (Canan, Kütüb-i Sitte, VII)

“Dünya tatlı ve hoştur, Allah sizi ona varis kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyle ise dünyadan sakının.” (Canan, Kütüb-i Sitte, VII)

“Sizi iki sarhoşluk sarmıştır: Yaşama ve cehalet sarhoşluğu.

Bundan dolayı iyilikleri emredemiyor, kötülüklerden men edemiyorsunuz. Kitap ve sünnetle kaim olanlar, ilk Muhacirler ve Ensar gibidirler” (Ebu Naim)

Sarhoş, aklı geçici de olsa zail olan kişidir. Aklı zail olandan akıllı insanlara, akl-ı selim sahiplerine mahsus iyi ameller, iyi davranışlar bekleyebilir misiniz?

Elbette ki; böyle bir sarhoş, bütün uzuvları üzerindeki hakimiyetini kaybetmiş demektir.

Ne konuştuğunun farkında değildir.

Ne yaptığının bilincinde değildir.

Ne yolunu bilir, ne evini ne de işini.

Her gün defalarca gidip geldiği yolunu bile şaşırır.

Dünya malıyla, makam ve mevki ile sarhoş olanlar ise, bu içki sarhoşlarından çok daha beterdir. Çok daha gülünç duruma düşerler. Fakat o sarhoşluktan dolayı düştükleri durumun farkında bile değillerdir. Maneviyattan taviz verirler.

Dünya malı için,

Makam ve mevki için,

Nasıl renkten renge girdiklerini, nasıl şekilden şekile değiştiklerini; dün hararetle savunduklarına, bu gün nasıl aynı hararetle karşı çıktıklarını, o tiksindirici zavallı durumlarını bir görebilseler, onlar da kendilerinden tiksineceklerdir.

İslamiyet’e göre yeryüzü bir mekteb, temel kitap Kur’an-ı Kerim, baş muallim Peygamberimiz (sav), kâinat laboratuvar, Müslüman beşikten mezara kadar talebedir.

Sorunların asıl kaynağı iman zafiyetidir. İnsanların asıl ihtiyacı olan, imanlarının kuvvetlenmesi, maneviyatlarının takviye edilmesidir.

İman zayıflığından dolayı insanlar her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu unutmakta, olaylara hayır ve hikmet gözüyle bakamamakta, bundan dolayı şikâyet etmekte, korku ve endişeye kapılmakta, sorunlara bir çözüm getiremeyip ümitsizliğe düşmektedirler.

Hatta diyebiliriz, şimdiki zaaf-ı diyanet ve şeair-i İslâmiyet’teki lâkaytlık ve içtihadattaki fevzâ, meşihatın zaafından ve sönük olmasından meydan almıştır.

Riyaya insanları sevk eden esbabın,

Birincisi: Za’f-ı imandır. Allah’ı düşünmeyen,  esbaba perestiş eder, halklara hodfuruşlukla riyakârâne vaziyet alır. Risale-i Nur şakirtleri, Risale-i Nur’dan aldıkları kuvvetli iman-ı tahkikî dersiyle esbaba ve nâsa ubudiyet noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki, ubudiyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.

Allah’a iman etmek, Kur’ân-ı Azimüşşanın ders verdiği gibi, O Halıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kainatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir. Her neyse.. (Emirdağ Lh, I)

İman zayıflığı, Allah’ın unutulması vücutta muazzam tahribat yapar. İman hakikatlerine önem vermek gerekiyor. Allah’ın sanatına ait detaylar tahkiki imana vesile olur.

1- Şeri ilimleri öğrenmek, öğretmek ve şer-i ilimlerin derslerine katılmak.

2 – Manasını düşünerek Kur’an okumak.

4- Vakti, Allah-u Teâlâ’ya itaatle, O’na yaklaşmakla ve O’nun farz kıldığı amelleri yapmakla geçirmek.

2 – Ölümü çokça hatırlamak.

3 – Allah-u Teâlâ’yı çokça zikretmek.

Allah-u Teâlâ’yı çokça zikretmek; imanı tazeleme ve kuvvetlendirmede en büyük etkendir.

İbni’l Kayyım bu konuda şöyle diyor:

“Allah-u Teâlâ’yı zikirde yüz fayda vardır. Bunlar;

a- Allah-u Teâlâ zikredildiğinde, yapılan zikir şeytanı kovar ve onu yener.

b – Yapılan zikir vesilesiyle Allah-u Teâlâ’nın rızası kazanılır.

c- Yapılan zikir; kalpten üzüntü ve sıkıntıyı giderir.

d- Yapılan zikir vesilesiyle kalbte sevinç, huzur, rahatlama ve mutluluk oluşur.

e- Yapılan zikir; kalbi ve tüm bedeni kuvvetlendirir.

f – Yapılan zikir; yüzü ve kalbi nurlandırır.

Fikretmek kalbin kirini ve pasını giderir, kalbe yapışmış olan günah ve masiyetlerin kötü etkisini siler, kulu Allah-u Teâlâ’ya daha çok yaklaştırır ve Allah-u Teâlâ korkusunu artırarak, kulu günah işlemekten uzaklaştırır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“İman edenlerin, Allah’ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin “saygı ve korku ile yumuşaması” zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitab verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar.” (Hadid, 57/16)

“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d, 13/28)

(adarselim@gmail.com)