Cenab-ı Hak kâinat memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervâne etrafında döner. O Arz olan o pervâne ise, bir lâmba etrafında pervâz eder; ve o güneş olan lâmba ise, o Sultanın binler menzillerinden bir misafirhânesinde binler misbahlar içinde bir lâmbasıdır.
Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı kozmoğrafyanın dediğine bakılsa küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan ve bir misafirhane-i Rahmâniyede bir lâmba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvî yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen ve beraber ve çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir nihayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misâlden daha büyük, daha mükemmeldir; o derecede, sizin okuduğunuz veya okuyacağınız, fenn-i elektrik mikyasıyla, bu meşher-i âzam-ı kâinatın Sultanını, Münevvirini, Müdebbirini, Sâniini, o nuranî yıldızları şahit göstererek tanıttırır, tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.
Hem bu kâinatın sobası hem elektrik lambası olan güneş bir, gece lâmbası olan kamer bir, aşçısı olan ateş bir, levazımat deposu ve hazineli direği olan dağ bir, sakacı ve sucusu bir ve bağları sulayan süngeri bir -ve hâkeza, bir, bir, bir, tâ bin bir birler kadar…
Halık-ı Kerim’in hitabında geçen “Güneşi bir kandil yapmıştır.” (Nuh, 71/16) hükm-ü Kur’ani, Esma-i Hüsnanın cilvelerine bakmak için bir pencere açıyor. Şöyle ki:
“Ey insan! Bu şems, azametiyle beraber size musahhardır. Meskenlerinize nur veriyor. Yemeklerinizi hararetiyle pişirtiyor. Sizin öyle Azim, Rahim bir Malikiniz var ki, bu şems onun bir lambası olup, misafirhanesinde sakin misafirlerini ziyalandırıyor.”
Bu muhteşem saray-ı kâinatın damı, gayet intizamlı, mizanlı, hadsiz elektrik lâmbalarıyla tezyin edilmiştir. Fakat o kadar harika bir intizam ve mizanladır ki, başta güneş olarak, küre-i arzdan bin defa büyük o semâvî lâmbalar, mütemadiyen yandıkları halde muvazenelerini bozmuyorlar, patlak vermiyorlar, yangın çıkarmıyorlar. Sarfiyatları hadsiz olduğu halde, vâridatları ve gazyağları ve madde-i iştialleri nereden geliyor? Neden tükenmiyor? Neden yanmak muvazenesi bozulmuyor? Küçük bir lâmba dahi muntazam bakılmazsa söner. Kozmoğrafyaca, küre-i arzdan bir milyondan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan güneşi kömürsüz, yağsız yandıran, söndürmeyen Hakîm-i Zülcelâlin hikmetine, kudretine bak “Sübhanallah” de. Güneşin müddet-i ömründe geçen dakikaların âşirâtı adedince “Maaşallah, Barekallah, La İlahe İllallah” söyle.
Çünkü dünya sarayını ısındıran güneş sobasına veyahut lambasına ne kadar odun ve kömür ve gazyağı lazım olduğu hesap edilsin. Her gün yanması için -kozmoğrafyanın sözüne bakılırsa- bir milyon küre-i arz kadar odun yığınları ve binler denizler kadar gazyağı gerektirir. Şimdi düşün. Onu odunsuz, gazsız, daimi ışıklandıran Kadiri Zülcelalin haşmetine hikmetine, kudretine güneşin zerreleri adedince, “Sübhanallah, Maşaallah, Barekâllah” de. (Nursî, rnk)
Dünyanın ağırlığı 5. 977 trilyon ton, hacmi de; 1. 083. 320. 000 km3 (kilometre küp) olduğu dikkate alındığında 1.000 arz kadar odun yığınları hesaba katıldığında, odunun ton fiyatı hesap edilsin. Dünya üzerindeki dağlar kadar kömür tahayyül edilip, ton fiyatı ile çarpılsın maliyet ortaya çıkacaktır. Hatta denizler kadar gazyağı, en ucuz yakıt fiyatının yarısından dahi hesap edilse bile korkunç rakamlar ortaya çıkar. Demek ışık/ziya, ısı/soba ve elektrik lambası veya çıra olan güneşin bir günlük sarfiyatı için fatura bedeli bu kadardır.
Şimdi düşünelim!.
-Bir evde ister bir kişi, ister on kişi olsun kalorifer gideri ile elektrik gideri aynı olacağından- yeryüzünde yaşayan insanlar ister bir, ister bin olsun fark etmez. Güneşten gelen enerji sarfiyatının faturası her insan için aynıdır. Ancak güneşten gelen fatura ortak kullanım olarak kabul edilecek olsa bile, günümüzde dünya nüfusu 7 milyar olduğu düşünüldüğünde, kişi başına yaklaşık 854 milyon ton odun bedeli eder. Diğer yakıtlar da buna kıyas edilsin. İşte her insan için günlük fatura bedeli bu. Bir de aylık ve yıllık, hatta insanın yaşadığı ömür yıl olarak hesap edilirse gerçek fatura bedeli ortaya çıkmaktadır. Gece lambası olan ay’ın ücreti de; evlerimizde gece lambası olarak tüketilen elektrik (kwh) üzerinden hesaba katılırsa bu fatura bedeli daha da artmaktadır.
Kur’an-ı Kerimde Cenab-ı Hak;
“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.” (Nahl, 16/12)
“Eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?” (Ankebut, 29/61) ferman buyurmaktadır.
Demek güneş ve ay’ın yaratıcısını tanımak, O’nun emirlerine uyup, nehiylerinden kaçınmak, her şeyin Cenab-ı Hak tarafından kullarına -inansın veya inanmasın- verildiğinin bilinmesi ve Allah’a gerçek kulluk edilmesi bu faturanın bedelinin ödenmesi demektir. İşte ne kadar kolay ve ucuz olduğunu görüp, düşünüp akledip, Allah’a gerçek manada kul olup, Rabbimize şükredelim.
adarselim@gmail.com