Hilkatin Fâtiha’sı,

nübüvvetin hatimesi,

insan ve cinlerin peygamberi,

sevgi,

barış,

şefkat,

merhamet

ve nur denince tek akla gelen Peygamber (sav) Efendimizdir.

Annesi Âmine’nin gülümseyen yüzünde, “Gülüm!” diyen dudaklarında ve şefkatli kucağında, kâinatın efendisi, âlemlerin sevgilisi ve mahlûkatın asırlarca beklediği bir “Gül” açtı. Âlemler o güzel gülle güldü ve huzura erdi. Çünkü O, âlemlere rahmet olarak gönderildi. Varlıkların övünç kaynağı oldu. O, içindeki ahlâk güzelliği yüzüne yansımış güzel bir güldü. O gülle, âlemler güldü. O, gülün güzelliği, nice bülbülleri kendine âşık eyledi. O, gülün asıl güzelliği, güzeli çok seven ezeli ve ebedi bir Güzelin güzelliğini göstermesiydi. Zira O, Cemil-i Zülkemal ve Celil-i Zülcemalin esmasına en büyük ayine idi. O sonsuz Güzel de, bütün güzellikleri, o güzel gülün üzerinde toplamıştı. (Dr. Veli Sırım, Âlemler O Güzel Gülle Güldü)

Aslında gül, İslâm dünyasında, bilhassa Anadolu insanları arasında Peygamber (asm) Efendimize alem olagelmiştir. Edebiyatımızda gül, O Sevgili’nin, İnsanlığın İftihar Tablosu olan Hz. Muhammed (asm)’ın remzidir. Rivayet olunur ki, Mi’rac Gecesi, Allah Rasûlü (asm)’ın mübarek terleri yeryüzüne düşmüş ve düştüğü yerde de kırmızı gül bitivermiştir. Halk arasında böyle bilinmiş ve inanılmıştır. Bu rivayetin aslı var veya yok, şahsen böyle bir şeyin olabileceğine inanırım. Efendimiz’in terinden değil gül bitmesi, ırmaklar bile fışkırabilir. Maddi olmasa da manevi olması akıldan uzak değildir. Ancak bazı kaynaklarda Efendimizin “Mübarek teri, gül veya misk gibi güzel kokardı.” rivayetleri mevcuttur.

Bu bakımdan Mevlid Kandili’nde veya “Kutlu Doğum Haftasında” Müslümanların gül hediye etmelerinin altında “Gül, Muhammed (asm)’ın teridir” veya “Muhammed (asm)’ın teri gül gibi güzel kokardı” anlayışı olduğunu düşünmekteyim.

Ancak gül yerine; Efendimiz’e arz edebileceğimiz en güzel hediyeler, aynı zamanda bizim için de şefaat vesilesi olan salât ü selamlardır. Yine O’nun mübarek sözlerini öğrenip başkalarına da öğretmektir. Bazı yerlerde yapıldığı gibi, “Cevâmi’ül-kelim”den kırk kadar hadis-i şerif seçilip kartelâ olarak hediye edilebilir. Bu sene kırk hadisi seçersiniz; gelecek sene de bir başka kırk hadisi hediye edebilirsiniz. Onları verirken de “Bu armağanı vermemizin bedeli, bir sene içinde bu kırk tane hadisin okunması, kavranılması ve ezberlenmesidir” diyebilirsiniz. Böylece, her sene yepyeni hediyeleri İnsanlığın İftihar Tablosu için sunmuş olursunuz. (Prof. Dr. İskender Pala – Gül Medeniyetinin Müstesna Gülü)

Bilindiği gibi bitkiler içerisinde çiçekler sınıfının önemli bir yeri vardır. Çünkü çiçekler bir araya getirilerek ve düzenlenerek duygularımızın hoş bir ifadesi olarak başkalarına sunulan hediyeler olup, karşı tarafa vermek istediğimiz mesajı ileten birer mektupturlar. Çiçeklerin gülümsemeleri; Rabbimizin süslemesi ve güzelleştirmesi iledir. Zaten her bir nevi mevcudâtın içinde o nev’in en latif hissiyatını, en latif bir tesbih ile, en latif sec’alarla temsil edecek birer latif ferdi veya efradı bulunur.

Bu bakımdan güller; çiçeklerin temsilcisi, Peygamberimiz ise; insan, cin ve meleklerin ve hatta bütün mahlûkatın medar-ı iftiharı olan Gül ü Muhammed’i (asm)’dır. Kırmızı ve kırmızı karışımlı gül; birliktelik anlamına gelir. Aşk ve tutkuyu, özellikle tam bağlılığı ifade eder. “Senin için ölürüm, bizim aşkımız her şeyden üstündür.” anlamına gelir. Beyaz gülde; masumiyet, saflık, temizlik, gizlilik, saygı, alçakgönüllülük, korku, layık olma, sır saklama, özgürlük anlamlarını taşır. Mavi gül; ilahi aşkı ve eşsizliği anlatırken, Mor gül de; ebedi aşkı simgelemektedir.

Bu bakımdan gül sevgilidir, Gül güzelliktir, Gül coşkudur… Gül, esmânın eşyâya tecellisinin esrârıdır… Gül aşktır, Gül sevinçtir, Gül, ezelle ebed arasındaki bütün zamanların En Güzelinden yansımalar  taşıdığı için güzeldir… Gül; rengini şehit kanından, kokusunu Efendimiz (asm)’ın mübârek teni ve terinden aldığı için çiçekler sultânıdır… Gülü târife ne hâcet, “Gül”; Sevdâyı Muhammedî’dir… “Gülün sevdâsı kalbimizin hafî tepelerinde, ahfâ zirvelerinde sancak açmıştır… Kâinatın Solmayan Gülü nün aşkıyla…

Ya Rab!.. O’na, âline ve benzerleri olan diğer peygamberlere en üstün salâvâtlar ve en güzel selâmlar eyle…

O, aşkımızın mihrâbındaki Gül”… O, âlemlere rahmet olarak gönderilen bir resûl… O, çöl sıcağındaki bir Kevser şelâlesi… O, teşrifiyle kâinatı aydınlatan ve ışık bahşeden sonsuz bir nur şûlesi… Gündüzleri dünyayı ışıtan güneş ve geceleri gökyüzünde çiçek çiçek açan yıldızlar, O’nun sönmeyen ışığının en mütevâzı kandilleridir… Serâda, süreyyâda O’nun nûruyla aydınlanır… O’nun sîreti bir amaç, O’nun sünneti bir hidâyet, O’nun sûreti gönüllere ülfet ve nîmet veren bir âb-ı hayat… Ruhumuz O’na âşık… O, Gül mushaflı sevdâmızın sembolü… O, on sekiz bin âlemin emsali olmayan  Gül ü…

O, hep Ümmetim, ümmetim diyen nefsim demeyen Hâtemül Enbiyâ tâcının sâhibi… O, Sidretü’l Müntehâ’nın misâfiri… O, kusursuz bir komutan… O, Gâyeyi İnsan… O, Mahşer gününde şefaat edecek tek sığınak Kâinatta mütecellî olan Esmâ-i İlâhiye’yi şahsında en mükemmel bir biçimde tebârüz ettirip, en mücellâ keyfiyetiyle temsil eden Gâyeyi İnsan O’dur… İnsanlar mesut değilse, huzuru bulamıyorsa; beşeriyet kendisini yeniden mîzâna çekmek, yeniden Kâinatın Efendisi’nin aşkıyla  yanmak, yeniden O’nun ışığıyla nurlanmak, yeniden Asr-ı Saadet iklimine bağlanmak  mecbûriyetindedir…

Âdemoğlu, Muhammedî Nurdan ışık alıyorsa, davranışlar ve duygular semâvi kalıplarda şekillenip “Gül”e meftûn oluyorsa; akıl ve kalp mecrâsını bulmuş, ruh ve gönül Hakk’a kavuşmuş, gözler Kevser, sözler zemzem ile yıkanmış demektir… O’nun sevgisi öyle bir muhabbet olmalıdır ki, sahibini îmânın en zirve noktasına ulaştırmalıdır… (Dr. Mehmet Güneş, Gül, Aşkın Mihrabıdır)

“Muhabbetten  Muhammed oldu hâsıl,

Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl ?”

diye ifâde edilen bir aşktır. O Sevdâyı Muhammedî…

Gülün gölgesindeki toprağın bile Gül koktuğunu hiç unutmayalım… Gül”e sevdâmızı eksiltmeyelim… Allah’ım! Bize O’nun sîretini öğret… O’nun yolundan gitmeyi bizlere nasip et… “Kim Peygambere itaat ederse şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur..” (Nisâ 4/80) emr-i İlâhîsi gereğince Habîbullahı sevmek Allah(cc)’ı sevmektir… “Resûlulah’a duyulan muhabbetin derecesi îmânın ölçüsüdür”… Bu sebeple bizlere  O’nun muhabbetini lutfet…Yâ Erhame’r-Râhimîn!… O’nun aşkını sînelerimizde bir alev deryâsı hâlinde volkanlaştır… Bizleri O’nun yolundan ayırma Yâ Rabbi!.. Ve iki cihanda ebediyen Gülmek için, Gül”ün gölgesinde olmayı bizlere müyesser eyle Yâ İlâhe’l-Âlemîn!…

O KİMDİR?

O’nun gölgesinde olmak, cennet-âsâ baharlara ermektir…

O’ndan medet ummak, çölde susuzluktan çatlamış dudaklara âb-ı hayat vermektir…

O, hicranla yanan sînelerin  mutluluk rüzgârıdır…

O, sonsuzluk iklîminin îtîbârıdır…

O, ümidin temsilcisidir…

O, şefâat bekleyenlerin; mütebessim incisidir…

O, bizim gönüllerimizin sultanı…

O, bizim dertlerimizin dermanı…

O, bizim kurtuluşumuzun fermanı…

O, Habib-i Ekrem ve Rehber-i Ekmel olan ZAT-I MUHAMMED (SAV)’ dir.

Bizde, O  Habîb-i Kibriyâ’nın, O Sevgililer Sevgilisi’nin eşiğine baş koyup yüzümüz olmasa da affına sığınarak şefkâtine muhtaç olduğumuzu, arzetmek için, Yunus Emre’nin diliyle:

“Canım kurban olsun Senin yoluna,       

Adı güzel, kendi güzel Muhammed,

Şefâat  eyle bu  kemter  kuluna,         

Adı güzel kendi güzel Muhammed”

diyerek medet bekliyor, Efendimiz’den şefâat diliyoruz…

İslâmiyetin menbaı ve Kur’ân’ın tercümanı olan o Zât’ın (sav) şefâatine nail olabilmek için salavat getirelim. Rahmân’ın dünya ve Cennetler dolusu salât ve selâmı onun üzerine olsun diyelim.

“Allahım!. Kulun ve resûlün olan, iki cihanın efendisi, iki âlemin medâr-ı iftiharı, iki dünyanın hayat vesîlesi, dünya ve âhiret saadetinin sebebi, peygamberlik ve kulluk olmak üzere iki mânevî kanadın sahibi, ins ve cinnin peygamberi olan Habîbine, onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere salât ve selâm eyle.” Âmin.

Hem, “Allahümme salli alâ Muhammed’in biadedi zerrati’l-kâinatı ve mürekkebatihâ / Allahım! Kâinatın zerreleri ve onlardan mürekkeb varlıkların adedince Muhammed’e rahmet eyle”

diye her şey nâmına bir salâvât getirmeyi de vird-i zeban edinelim. Çünkü, her şey nur-u Ahmedî (a.s.m.) ile alâkadardır. (Nursî, rnk)

 

(S. ADAR, Hz. Muhammed (sav) adlı eserimden)

adarselim@gmail.com