Kurban Bayramı, ıydü’l-edhâ / ıydü’n-nahr, İslâm âleminin 10-13 Zilhiccce günlerinde kutladığı dinî bayramdır. Hicri takvimin son ayı olan Zilhicce’nin onunda başlayan ve dört gün devam eden Kurban Bayramı, bu günlerde “Kurban” kesildiği için bu adla anılmıştır.
Kurban Bayramı, Cenab-ı Hakk’ın
“Biz gerçekten Sana Kevser’i verdik. Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!.”[1] emri gereği yalnızca kendisine farz kılınmış olarak kuşluk namazı kılmaya ve kurban kesmeye başlayan Efendimiz (sav) tarafından ilk defa, hicretin birinci yılında, Medine’de, Allah’ın emri doğrultusunda kavlî ve fiilî sünnetiyle bütün mü’minlere bir bayram olarak teşri’ buyrulmuş ve bugünlerde bayram namazı kılmak ve kurban kesmek de vacip kılınmıştır.
İslam dininde Ramazan ve Kurban olmak üzere iki dini bayram vardır. Hz. Peygamber (sav) Medine’ye hicret ettikten sonra, Medine halkının İran’dan alınma Nevruz ve Mihrican bayramlarını (İlkbaharın ilk günü olan 21 Mart’a rastlayan “Nirûz veya Nevruz” ile Sonbaharın ilk günü olup 21 Eylül’e rastlayan “Mihricân” denilen günlerdir) kutladıklarını gördü.[2] Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav);
“Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, kurban ve ramazan bayramlarıyla değiştirmiştir.”[3] mealindeki hadisiyle Nevruz ve Mihrican bayramlarının kutlanmasını da yasaklamıştır.
Hz. Peygamber (sav) Efendimizin, Kurban Bayramı’ndan bahseden hadislerinden birinde, bu bayramın İlâhi iradeyle ortaya çıktığı şu şekilde ifade edilir:
“Kurban gününü bayram olarak kutlamakla emrolundum. Onu bu ümmet için Allah bayram kılmıştır.”
İmkânı olanlar kurban kesecek, olmayanlar da bu neşe ve sürür gününde maddî ve manevî lütuflardan istifadeyle, bayramın hazzına ulaşacaklardır. Kurban kesemeyen kimse bayram için hazırlanır, temizlenir, namaza giderse, kurban kesme sevabını da elde eder.
Bir adam:
“Ey Allah’ın Resulü!. Emanet olarak verilmiş bir hayvandan başka bir şeye sahip değilsem, onu kurban kesebilir miyim?” diye sordu.
Resûlullah (sav):
“Hayır, ancak saçını, tırnaklarını kısaltır, bıyıklarından alır, etek tıraşını olursun. Bu da sana Allah yanında bir kurban yerine geçer” buyurdu.
İşte hadiste sayılanları yapmak ve bayramın diğer vecibelerini de yerine getirmekle, bayrama ulaşan kişilerin; bayramın hürmetine uygun bir şekilde görünmelerinin de manevî kazanç yönünden kurban kesmiş kadar Allah indinde makbul olacağını Hz. Peygamberimiz (sav) belirtmiş, mü’minlerin bayrama iştirak etmesini tavsiye etmiş ve emre uyanların kendisine böyle hareket etmelerinden dolayı, aynen kurban kesmiş gibi sevaba erişeceklerini bildirmiştir.
Yüce Allah’ın bazı günleri, geceleri veya ayları diğerlerine üstün kılıp mübarekleştirmesi
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer.”[4]
ayetinde geçen emri ilahiyeye göredir. Yüce Allah günlerden; Ramazan bayramı, Kurban bayramı, Arefe günü, Aşure gününü mübarek kılmış ve bunlar arasından da Arefe gününü seçmiştir. Arefe Kurban bayramından önceki gün olup, hacca gidenlerin Arafat’a çıkıp hacı oldukları gündür.
Hadis-i şeriflerde şöyle bildirilir ki:
“Arafe günü, kurban günü ile “teşrik” günleri, biz Ehl-i İslam’ın bayramlarıdır.”,
“Allah’ın, Arefe günü orucunu ondan önceki yıla ve ondan sonraki yıla kefaret kılmasını umarım / günahları mağfiret olunur.”
“Ramazan bayramı; Müslümanların oruçlarını açtıkları gün, Kurban bayramı ise; Müslümanların kurban kestikleri gündür.”[5]
Duaların red olunmadığı beş geceden ikisinin “Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleri”[6] olduğu da rivayet edilmiştir.
Kurban Bayramı, Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber’lerle nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon (şimdi bir milyardan fazla) insanlara birden Allahu ekber dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o Allahu ekber kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, hacıların Arafat’ta ve iydde beraber birden Allahu ekber demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve ashabiyle söylediği ve emrettiği Allahu ekber kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-Arz ve Rabbü’l-âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir.[7]
Kurban Bayramının birinci gününe yevm-i nahir, diğer üç gününe ise eyyâm-ı teşrik denir. Bayramdan evvelki güne ise yevm-i arefe denir ki, Zilhicce`nin 9. günü olmaktadır.
Arefe gününün sabah namazından itibaren bayramın 4. günü ikindi namazına kadar 23 vakit farz namazını müteâkip birer defa “Allahü Ekber Allâhü Ekber Lâ ilâhe İllâllahü Vallâhü Ekber, Allâhü Ekber ve Lillâhi`l-Hamd” şeklinde tekbir getirilir.
Bunlara teşrik tekbirleri denir. Teşrîk tekbirleri birçok fakihe göre namaz kılmakla mükellef herkes için vaciptir. Bazılarına göre ise sünnettir. Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre farz namazını kılmakla yükümlü olanlara bu tekbirler vaciptir. Zaten kurbanlar kesilirken de teşrik tekbirleri getirilir.
Hz. Peygamber (sav) buyurmuştur:
“İnsanoğlu kurban kesme gününde Allah katında kan akıtmaktan daha makbul bir amel işlememiştir. O Kurban kıyamet günü boynuzu, tırnağı ve postuyla gelir. Kesilen kurbanın kanı toprağa düşmeden evvel Allah’ın katına ulaşır. Şu halde gönül hoşluğuyla kurban kesiniz.”[8]
Bayram; dini veya milli açıdan özel önemi olan ve topluca yakınlaşma, kaynaşma, kardeşliği hatırlatan günlerdir.
– Allah’a gerçek manada kul olmanın zevkine en üst seviyede varıldığı zaman dilimidir.
-
Toplumun ortak değerlerine saygı göstermektir.
-
Allah için sevmek, Allah için sevilmektir.
-
Büyük, küçük herkesi sevindirmek ve geçmişleri hatırlamak demektir.
-
Kur’an’a sahip çıkmak ve yaşadığı her ortamda O’nun havasını teneffüs edebilmektir
-
Resulullah (sav)’i sevmek olduğu kadar, onun sünnetlerini yaşayabilmek ve yaşatabilmektir.
-
İmanla yaşamak, imanla ölmek ve Rabbinin huzuruna imanla çıkabilmektir
-
Neşe, sevinç, sevme, sevilme ve sevindirme günüdür.
-
Toplumların milli birlik ve beraberlik duygularının zirveye ulaştığı, dayanışma ve kaynaşmanın daha yoğun yaşandığı en müstesna zaman dilimidir.
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Şânı yüce olan Allah katında günlerin en büyüğü KURBAN BAYRAMI günüdür. Sonra da karr günüdür.”
Kurban kesilen günlerin en faziletlisi Kurban Bayramı’nın birinci günü, sonra “karr günü” denilen Kurban Bayramı’nın ikinci günüdür. Bu güne “karr günü” denmesinin sebebi de, o günde hacıların Minâ’da karar kılıp istirahata kavuşmasıdır.
Dipnot:
[1] Kevser, 108/1-2.
[2] DİA, c.5, Bayram Md.
[3] Müsned, III; Ebu Davud, Salat; Nesai, Salatü’l-Îdeyn.
[4] Kasas, 28/68.
[5] Sünen-i Darimi; Ebu Davud, Savm; Nesai, Menasik; İbn Mâce, Sıyam; Sünen-i Tirmizi, Savm.
[6] Beyhaki, Sünen, Şuabül-İman.
[7] Nursî, rnk.
[8] Tirmizi, Edahi; İbn Mace, Edahi.
adarselim@gmail.com