وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ

“MUHAMMED, ANCAK BİR RESULDÜR. Ondan önce de Resuller gelip geçmiştir.” (Ali İmran, 3/144)

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ

“MUHAMMED, ALLAH’IN RESÛLÜDÜR.” (Fetih, 48/29)

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّٖنَ

MUHAMMED, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, ALLAH’IN RESÛLÜ VE NEBÎLERİN SONUNCUSUDUR.” (Ahzap, 33/40)

وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاٰمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّپَاتِهِمْ وَاَصْلَحَ بَالَهُمْ

“İnanıp salih ameller işleyenlerin ve MUHAMMED’E İNDİRİLENE İNANANLARIN, Allah günahlarını örtmüş ve hâllerini düzeltmiştir.” (Muhammed, 47/2)

Bu ayette ifade edilen;

وَاٰمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلٰى مُحَمَّدٍ

“Allah’ın ve Muhammed’in kelâmında varid olan bütün her şeye iman edenler” şeklinde anlamakta mümkündür.

اِنَّا اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ كَمَا اَوْحَيْنَا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّٖنَ مِنْ بَعْدِهٖ وَاَوْحَيْنَا اِلٰى اِبْرٰهٖيمَ وَاِسْمٰعٖيلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَعٖيسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَ وَاٰتَيْنَا دَاوُدَ زَبُورًا

 “Biz, Nûh’a ve ondan sonra gelen NEBİLERE VAHYETTİĞİMİZ gibi, SANA DA VAHYETTİK. İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr vermiştik.” (Nisa, 4/163)

Kur’an’ı Muhammed Sana Vahyettik

الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْـكِتَابِ الْمُب۪ينِ۠ ﴿١﴾  اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّـكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٢﴾  نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ وَاِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ ﴿٣

“Elif, Lâm, Râ. Bunlar, apaçık kitabın ayetleridir. Biz, onu anlayasınız (akıl erdiresiniz) diye Arapça Kur’an olarak indirdik. Biz, bu KUR’AN’I SANA VAHYEDEREK kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin.” (Yusuf, 12/1-3)

اِنَّا اَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الْكِتَابَ

“Şüphesiz BİZ SANA KİTABI HAK OLARAK İNDİRDİK.” (Nisa, 4/105)

Bu ayetler Kur’an-ı Kerim’in sadece Resul ve Nebiye değil de, Resul ve Nebî olan Hz. Muhammed (asm)’a indirildiği açıkça bildirilmekte olduğundan Nebiye değil, Resul’e inmiştir demek, akılsızlık ve ahmaklık değil de nedir?

وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَاْتٖى مِنْ بَعْدِى اسْمُهُ اَحْمَدُ ….وَاِذْ قَالَ عٖيسَى ابْنُ مَرْيَمَ

“Hani, Meryem oğlu İsa dedi: …benden sonra gelecek, AHMED İSMİNDE BİR RESUL’İ müjdeleyici olarak gönderildim.” (Saf, 61/6)

وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّٖنَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُدَ زَبُورًا

“Andolsun, NEBİLERİN bir kısmını bir kısmına ÜSTÜN KILDIK. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.” (İsra, 17/55)

(Hz. Dâvûd’a büyük bir saltanat verildiği halde ayetin sonunda bu saltanatın değil de, ona verilen kutsal kitabın bir üstünlük sebebi olarak zikredilmesi, ilimde ve dinde üstünlüğün mal-mülk üstünlüğünden daha değerli olduğuna işaret eder. Yani üstünlük maddi değil manevidir.)

وَاِذْ اَخَذْنَا مِنَ النَّبِيّٖنَ مٖيثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ وَاِبْرٰهٖيمَ وَمُوسٰى وَعٖيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ مٖيثَاقًا غَلٖيظًا

“NEBİLERDEN SÖZ ALMIŞTIK. Senden, Nuh, İbrahim, Musa ve Meryemoğlu İsa’dan. Biz onlardan ağır bir misak (Misak-ı Galiz) almıştık.” (Ahzap, 33/7)

اُولٰئِكَ الَّذٖينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ

“Onlar kendilerine kitap, hikmet ve Nübüvvet / peygamberlik verdiğimiz kimselerdir.” (Enam, 6/89)

وَدَاعِياً اِلَى اللّٰهِ بِـاِذْنِه۪ وَسِرَاجاً مُن۪يراً   * يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ

“EY NEBİ!. Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, BİR UYARICI; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve AYDINLATICI BİR KANDİL olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45-46)

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يماً

“Şüphesiz ALLAH VE MELEKLERİ NEBİ’YE SALÂT EDİYORLAR. Ey iman edenler!. Siz de ona salât edin, selam edin.” (Ahzâb, 33/56)

adarselim@gmail.com