Kalem; bilgi, kariyer ve başarıyı ifade eder. Kalem yazma, çizme vb. işlerde kullanılan çeşitli biçimlerde araçtır. Yazar anlamına da gelir.
Dolma kalem ise, çeşitli renklerde sıvı madde olan mürekkep doldurularak kullanılan, yazı yazılırken kâğıda sürüldükçe haznesindeki mürekkebi ucu vasıtası ile kâğıda bırakan özel uçlu yazı kalemidir.
İnsanda öyle değil mi?
Önce çeşitli ilimlerle dolacak, sonra ihtiyaca binaen ya sözlü veya yazılı olarak ilmini anlatacak. Mürekkebi olmayan kalem yazamadığı gibi, yeterli ilmi olmayan insan da söz ve yazı da bir şey yazıp söylemede noksan kalır. Onun için “dolmayan bardak taşmaz” demişler. İlimle dolmayan ve donatılmayan insan da ilim ve fikir yönünden taşamaz ve çevresine nurlar saçamaz.
Dolma kalem, hikmet, ilim-irfan, ferman, kültür ve edep vb. gibi, anlamları ifade eder. Çünkü dolmakalem yücelik, devlet ve saadettir. Bu nedenle okuma ve yazma ilmin ana vasıtalarıdır.
Yüce Allah:
“Yaratan Rabbinin adıyla OKU!”,
“O, kalemle YAZMAYI öğretendir, insana BİLMEDİĞİNİ öğretendir.” (Alak, 96/1-5)
“Nun ve Kalem ve ehli kalemin satıra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için.” (Kalem, 68/1-2) fermanlarıyla ilimin, okumak ve yazmaktan ayrı düşünülemeyeceğini bildirmekte ve niçin okunacağını ve ilmin nasıl öğrenilebileceğini de beyan etmektedir. Demek insan; ancak okuma, yazma ve ilhamla bilmediğini öğrenebilir.
Ataların;
“Kalem kılıçtan keskindir”,
“Dünyanın en güçlü silahı kalemdir”,
“Kalemi iyi kullananı kimse yenemez” sözleri kalemin temsil ettiği ilmin ne kadar ehemmiyetli olduğunu bildirmektedir.
Bu nedenle kalem her meslek için ayrı mana taşır. Mesela, mimar için mekânı, bir mühendis için planı, bir şair için şiiri, bir yazar için yazıyı vb. gibi.
Hadis-i şerifler de:
“Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir.” (Keşfü’l-Hafa, 1/309),
“Allah’ın ilk yarattığı şey kalem’dir. Kalem’e yaz, buyurdu. Kalem ne yazayım? dedi. Allah kaderi yaz buyurdu. Kalem, ebede (sonsuza) kadar olacak şeylerin hepsini yazdı” (Tirmizi, Kader, 17 (2155) buyrulmuştur.
Abdullah bin Câbir (ra), “Yâ Resûlallah!.” dedi,
– “Allah’ın her şeyden evvel yarattığı şey nedir, bana söyler misin?”
Resûlallah şu cevabı verdi:
– “Her şeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu, kendi nurundan yarattı.” (1 )
Burada asıl bilmemiz gereken öncelik veya sonralıktan öteye, nurun ve kalemin yaratılmasıdır. Gerek nur gerekse kalemin ifade ettikleri mana ile temsil ettikleri hususlardır.
Üstad Bedîüzzaman kâinatın yaratılışını veciz ifadeleriyle şöyle dile getirir:
“Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nur-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.” (Nursî, M. Nuriye)
Bir başka eserinde ise;
“Elbette nev’-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir. Ulûm ve fünunun en parlağı olan belâgat ve cezalet, bütün enva’ıyla âhirzamanda en mergub bir suret alacaktır. Hattâ insanlar, kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için, en keskin silâhını cezalet-i beyandan ve en mukavemet-sûz kuvvetini belâgat-ı edadan alacaktır.” (Nursî, Sözler)
İlmin temeli, okuma ve yazmanın simgesi olan kalem kelimesi; Kur’ânı Kerîm’de iki yerde tekil, iki yerde çoğul şekliyle (aklâm olarak) geçer. Tekil olarak kullanıldığı ayetlerin biri Kur’an’ın ilk nazil olan beş ayetinin dördüncüsüdür. Bu ayette lütufkârlığın en ileri mertebesiyle nitelenen Rabbin insana kalem kullanmasını öğrettiği (Alak 96/4) ifade edilir.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de bir sûreye “Kalem” unvanı vererek, ”Nûn, Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun” (Kalem 68/1) buyurarak, neşr-i ilme hadim olan kalemin manevî kıymetine, şan ve şerefine işaret için kendisine yemin edilmiştir.
Burada asıl vurgulanan ve kendisine yemin edilen kalem, levh-i mahfuzu ve Kur’an’ı yazan kalemdir. Yüce Allah evvela kalemi halk eylemiş, sonra da ona kıyamete kadar vuku bulacak bütün hadisatı, ecelleri ve emelleri yazdırmıştır. Bununla beraber, iman, irfan ve marifete ait eserler ile insaniyetin maddî ve manevî terakkisine vesile olacak hakikatlerin yazılmasına vesile olan bütün kalemlerin de bunda hissesi vardır. Ancak kalemini insanların ahlakını bozacak muzır neşriyatta kullanan elbette bunun dışında kalır.
Kalemin çoğul olarak geçtiği iki ayetin birinde İlâhî ilmin sonsuzluğu, yeryüzündeki ağaçların tamamı kalem, denizlerin de yedi katı daha arttırılarak mürekkep olması halinde bile İlâhî kelâmın yazmakla tükenmeyeceği (Lokmân, 31/27) şeklinde sembolize edilmesidir.
Diğer ayette de; aklâm kelimesiyle yontularak yapıldıklarından kurada çekilen oklar kastedilmiş ve İsrâiloğulları’ndan hangisinin Hz. Meryem’i himayesi altına alacağını belirlemek için oklarla kura çektikleri (Âli İmran 3/44) haber verilmiştir.
Kalemin ehemmiyetini Mehmed Kırkıncı Hoca şöyle izah eder:
“Cenab-ı Hak insana maksat ve meramını ifade etmesi için, konuşma nimetini ihsan ettiği gibi, fikir ve düşüncelerini bütün insanlığa ulaştırabilmesi için de kalem nimetini bahşetmiştir.
Kalem, öyle ulvi ve büyük bir nimettir ki, onun mahiyetini, hizmet ve faydasını en beliğ edipler dahi tariften acizdir. Cenab-ı Hakk’ın hiçbir mahlûkuna vermediği ve sadece insana bahşettiği konuşma ve yazma kabiliyeti, bütün takdirlerin fevkinde kıymeti olan ve şükrü ödenmez iki büyük nimettir.
Bir maksat ve düşünceyi anlatmaya vesile olması bakımından, lisan ile kalem arasında sıkı bir münasebetin olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü kalem, lisanın kardeşi ve Allah tarafından bir nimet-i ammedir. Fakat lisan ve kalemin derecelerini mukayese edecek olursak, kalemin sahasının lisandan daha geniş ve daha güçlü olduğunu görürüz. Zira kalemden dökülen ifadeler, daha beliğ, daha tesirli ve daha devamlıdır. Bir insan, ne kadar muntazam ve güzel bir söz söylerse söylesin, muktedir bir kalem sahibi gibi meramını anlatamaz.
İnsan konuşurken aklına gelmeyen birçok güzel sözleri, latif ibare ve terkipleri, ancak kalem ile kâğıda dökebilir. Demek ki, kalemde garip bir sırr-ı tecelli vardır ve feyz-i İlâhinin en büyük bir vesilesidir.
“O Rab ki (insana) kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.” (Alak, 96/4-5) ayetleri de kalemin ehemmiyetini, kıymet ve şerefini ifade etmektedir.
“Oku emri ile kalem” Kuran’ın ilk emirlerdendir.
Her zaman hakkı söyleyip hakkı yazabilmek ve hak üzere yaşayabilmekte çok önemlidir. Söz ne kadar fasih, faydalı ve manidar olursa olsun, bundan ancak hazır bulunanlar istifade edebilir. Hâlbuki ilim ve irfana dair yazılan eserlerden, hazır olan da, olmayan da istifade ederler. Hatta üçyüz, beşyüz, yediyüz yıl sonra gelenler bile âlimlerin miras bıraktıkları ve kaleme aldıkları kitaplarını okurlar, o kitabı kaleme alan ile karşılıklı konuşurlar. Çünkü kalemin sınırı ve vatanı yoktur, ordularla fethedilemeyen yerler bile kalem sayesinde tesir altına alınabilmekte ve fethedilebilmektedir.
Kalem, ilim, sanat ve marifetin intişarına, insaniyetin maddî ve manevî terakkisine vesile olduğu gibi, vahşet ve cehaletin izalesine de en büyük vesiledir.
Kalem, yüksek fikirlerin ve necip hissiyatın ulvi bir sebebidir. Eğer kalem olmasa idi, ilim ve medeniyetin ziyası cihanda nasıl intişar ederdi? Hz. Âdem (as)’den beri meydana gelen bütün tarihî hadiseler, ilim ve marifetler kalem sayesinde bizlere ulaştığı gibi, kıyamete kadar gelecek insanlara da ulaşacaktır.” (Kırkıncı, Mehmed, Kelam ve Kalemin Ehemmiyeti)
Demek insan, istek ve maksatlarını dil ile yakınında olanlara ve dinleyenlere anlatabildiği gibi, kalem ile de en uzakta olanlara ve her okuyucuya da anlatabilmektedir. Hatta kendi asrına hitap ettiği gibi, kendinden sonraki asırlara da hitap edebilmektedir.
Faraza sizden kırtasiye malzemeleri olan “kalem, silgi, defter” olmanız istenseydi, siz hangisi veya hangileri olmak isterdiniz? diye sorulsa cevabınız acaba ne olurdu:
Çeşitli renklerde iz bırakan kalem; sürekli bir şeyler yazan, çizen mi?
Yoksa hataları yok eden silgi; yazılmış, çizilmiş şeyleri beğenmeyip silen mi?
Veya yazılmaya ve silinmeye kucak açan defter; yazılanları koruyan, saklayan, hatırlanmasını sağlayan mı?
Ya da defter olup yazılanları muhafaza etmeyi, kalem olup deftere yazmayı veya silgi olup hataları silmeyi, doğruların yazılmasını sağlamayı amaçlayan üçü olmak mı, isterdiniz?
Kalem olmadan deftere yazmak veya yazılanları silmek mümkün mü?
Bir realitedir ki, mürekkebi olmayan boş dolma kalemin yazmadığını herkes bilir. Ancak mürekkeb dolu olan kalemle yazı yazılabilir. Yani dolmayan bardak taşmaz. Bunun içinde bardağın dolması gerekir. İlimsiz amel, bilgisiz hitap olmaz, olsa bile nakıs olur.
Bu bakımdan insanın önce okuması, sonra yazması elzemdir. Okumayanın yazması zor olup, hatta imkânsız olduğu da söylenebilir. Mesela, kalem hediye etmek, karşınızdaki kişiye verdiğiniz değerin göstergesidir. Gerçek fetih ulemanın yaptığı gibi, “kelâm ve kalemle” olur.
Resulullah (sav)’in varisi olan âlimlerin usulü üzere talim ve terbiye ile güzel örneklerle gönüller fethedilir. Çünkü:
“Kalem, aklın dilidir”,
“Kalem kalbin isteklerini yazan araçtır”,
“Söz uçar yazı kalır” sözleri de boşuna söylenmemiştir.
Bu bakımdan dolma kalem derin bir kültürün simgesidir. Bir tutkudur, prestij simgesidir. Kalem ilmi, kültürü, okumayı ve yazmayı hatırlatır. Dolmakalem kullanan kişiler, edebiyata ve sanata düşkün, kaliteli yaşamaya özen gösteren, ayrıntılara önem veren insanlar olduğu söylenmektedir.
DİPNOT:
1- Kastalanî, Mevahibü’l Ledünniye, 1/7; İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175.
2- Esra Hacımüftüoğlu, Kur’ân-ı Kerîm’de Mü’minlerin Ağız Ve Söz Disiplini, Atatük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy: 42, Erzurum 2014.