Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Allah’ın sınırları hususunda gösteriş yapıp onları zayi’ eden ve onların içine düşen kimselerin benzeri, şu topluluğun benzeri gibidir:
Onlar bir gemi üzerine kur’a attılar. Neticede bazıları geminin aşağı /ambar katında, diğer bazıları da geminin üst / güverte katı çıktı. Geminin alt katında bulunanlar susayınca, üst katta olanların yanına vardılar ve su içmek istediler. Üst kattakiler onların bu gidiş gelişleriyle rahatsız oldular. Derken su getirenlerden biri balta aldı da geminin alt katında / tabanında (denizden) su almak için delmeye başladı. Geminin üst katındakiler, alt kata gelerek;
– “Sen ne yapıyorsun?” dediler. Oda:
– “Sizler benim yüzümden rahatsız oluyorsunuz, bana su lazım” dedi.
İşte bu durumda eğer üst kattakiler gemiyi delmeye çalışan kişiye mani olsalar, hem onu kurtarmış olurlar, hem de kendilerini kurtarmış olurlar. Eğer onu serbest bıraksalardı, hem onu helak etmiş, hem de kendilerini helak etmiş olurlar.” (Buharî, Şahitlik, 5; Tirmizî, Fiten, 12)
Bu hadiste feza denizinde yüzen dünya gemisindeki gelişmiş ülkeler ile geri kalmış ülkeler veya bir devlet (ülke) gemisinin içinde bulunan yöneticiler ile yönetilenler hasbel kader iki ayrı gruba düşmüşler. Yönetilenler içinde avam olanlar çoğunluk teşkil ettiği için, üsteki / güvertedekilerin alt kattakilerin ihtiyaçlarını gidermedikleri veya umursamadıkları zaman, alt kattakilerin yanlış hareketlerinden dolayı gemi topyekûn batacaktır. Eğer engel olsalar, hem kendileri hem de onlar boğulmaktan kurtulmuş olacaklar.
Bu hadis bir kişinin hususi hatası ve işlediği günah sebebiyle umumi musibetin geleceğini de haber vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de “Öyle bir fitneden sakınınki, geldiği zaman sadece zalimleri değil, mazlumları da helak eder” (Enfal, 8/25)
Üstad Bediüzzaman’ın şu iki misalini nakledelim:
Nasıl ki bir azîm sefinenin dümencisi, vazifesinin adem-i îfasıyla, sefine gark olup bütün hademelerin (gemideki bütün çalışanların) netice-i sa’yleri ibtal olur. Bütün o tahribat, bir ademe terettüb ediyor. (S, 465)
Meselâ: Bir bahçeyi sulayan cetvelin deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin ademine (yokluğuna) sebeb ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka, yüzer şeraitin (şartların) vücuduna tevakkufla beraber, illet-i hakikî olan kudret ve irade-i Rabbaniye ile vücuda gelir. İşte bu mağlatanın ne kadar hatası zahir olduğunu anla ve esbab-perestlerin de ne kadar hata ettiklerini bil! (MN, 174; L, 134)
Öyle de:
Küfür ve masiyet, adem ve tahrib nev’inden olduğu için, cüz’-i ihtiyarî bir emr-i itibarî ile onları tahrik edip müdhiş netaice sebebiyet verebilir. Zira küfür, çendan bir seyyiedir. Fakat bütün kâinatı kıymetsizlikle ve abesiyetle tahkir ve delail-i vahdaniyeti gösteren bütün mevcudatı tekzib ve bütün tecelliyat-ı esmayı tezyif olduğundan, bütün kâinat ve mevcudat ve esma-i İlahiye namına Cenab-ı Hak kâfirden şedid şikâyet ve dehşetli tehdidat etmek; ayn-ı hikmettir ve ebedî azab vermek, ayn-ı adalettir.
Madem insan, küfür ve isyanla tahribat tarafına gidiyor. Az bir hizmetle pek çok işleri yapar. Onun için ehl-i iman, onlara karşı Cenab-ı Hakk’ın inayet-i azîmine muhtaçtır. Çünki on kuvvetli adam, bir evin muhafazasını ve tamiratını deruhde etse, haylaz bir çocuğun o haneye ateş vermeğe çalışmasına karşı, o çocuğun velisine, belki padişahına müracaata, yalvarmağa mecbur olması gibi; mü’minlerin de, böyle edebsiz ehl-i isyana karşı dayanmak için Cenab-ı Hakk’ın çok inayatına muhtaçtırlar. (Nursî, Sözler, 465)
adarselim@gmail.com