Gayb, bilinmeyen, görülmeyen demektir. Kur’an-ı Kerimde sayılan mü’minlerin vasıflarından biri de; “Onlar ki, gayba iman ederler” (Bakara, 2/3) buyrulur.
Biz melekleri görmeyiz ama onların varlığına iman ederiz. Bizim için melekler ve cinler gayb âlemindendir, görünmezler. Ancak Allah Resulü cinlerinde peygamberidir, onlar Kur’an okuduğu zaman O’nu dinlemeye gelirlerdi. Hz. Cebrail dört büyük melekten biridir, herkese görünmez, ama Hz. Peygambere (sav)’e sürekli vahiy getirir, bazen de insan kılığında sorular sorardı. Fakat yanında bulunan sahabiler bilmez veya göremezlerdi.
Ayetlerde;
“O bütün gaybı bilendir, fakat gaybına hiç kimseyi apaçık vakıf kılmaz” (Cin, 72/26)
“Allah’ın, gaybları en iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadılar mı? (Tevbe, 9/78)
“De ki: Gaybı bilmek Allah’a mahsustur.” (Yunus, 10/20)
“Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a aittir.” (Hud, 11/123; Nahl, 16/77)
“De ki: Göklerdekiler ve yerdekiler gaybı bilmezler, ancak Allah bilir.” (Neml, 27/65, Hucurat, 49/18)
Bazı kimseler sadece bu ve benzeri ayetleri nazara alarak “Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez” derler. Amenna. Elbette gaybı her şeyi hakkıyla bilen, ilmi sonsuz olan Allah bilir. Ama O bildirirse peygamberler de gaybı bilir.
“Ancak seçtiği resüller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resülün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resullerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah onların her halini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.” (Cin, 72/26-27)
“Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (gaybı ona bildirir).” (Ali İmran, 3/179)
Hz. Peygamber (sav) Bedir Savaşı’ndan evvel müşriklerin reislerinin nerede öleceklerini teker teker göstermiş ve “Ben de kendi elimle Übeyy İbn-i Halef’i öldüreceğim” buyurmuştur. Haber verdikleri aynen vuku bulmuştur.
Hz. Peygamber (sav)’in İslam’a davet mektubunu alan Mağrur Acem Kisrâsı Hüsrev Perviz, öfkesinden çıldıracak hale gelmiş ve mukaddes mektubu yırtmıştı. Bunu duyan Allah Resulü (sav) şöyle beddua etti:
“Allah’ım nasıl ki o benim mektubumu parçaladı, Sen de onun mülkünü ve devletini param parça et!”
Mektubu yırtan Kisrâ, Bazen adındaki Yemen Valisine; “Nebîlik iddia eden o adamı hemen bana gönder!” diye emir verdi. Yemen Valisi de iki memurunun eline bir ferman verip Kâinatın Efendisi (sav)’e gönderdi. Hz. Peygamber’in huzuruna gelen memurlar: “Kisrâ seni çağırıyor hemen onun memleketine git. Eğer hemen gidersen vali senin hakkında Kisrâya şefaat mektubu yazar ve kurtulursun!” dediler.
Hz. Peygamber Efendimiz (sav) onlara; “Kisrâ kendi öz oğlu tarafından öldürüldü, artık öyle bir insan yok” dedikten sonra şöyle buyurdular: “Yakında İslam dini, Kisrâ devletinin bütününü kaplayacaktır.”
Hemen Yemen’e dönen memurlar, meselenin Allah Resulü tarafından haber verildiği gibi olduğunu öğrenince, başta Yemen Valisi Bazen olmak üzere bazı kimseler de İslam Dini ile şereflendiler.
Yüce Allah, seçkin kulları olan peygamberlerine veya evliyaya gaybı bildirebilir. Onlar da o hadiseyi haber verirler. Fahr-i Âlem Efendimiz (sav)’in haber verdiği binlerce hadise vardır.
“Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şûra, 42/51)
Allah insanla konuşmasını ayette üç şekilde yaptığını bildiriyor:
1- Vahiy (ilham) yoluyla,
2- Perde arkasından,
3- Bir elçi göndererek, denilmesi peygamber dışındaki diğer insanlardan da, İlâhî Kelâm’dan nasibi olabileceğini göstermektedir.
Vahiy sadece peygamberlere gelir. İlham ise Allah’ın veli kullarından herkese gelebilir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur; “Müminin ferasetinden sakının; çünkü o Allah’ın nuru ile bakar.”
Ayetlerde de açıkça ifade edildiği gibi, Cenab-ı Hak, arıya, sineğe, kuşa ilham ettiği halde, manen ve maddeten bütün mahlûkatın fevkinde en mükemmel ve en şerefli bir mahlûku, âlemin özü ve özeti, arzın halifesi ve sultanı olan insana hususen mürşit, müceddit ve âlimlere niçin ilham etmesin.
adarselim@gmail.com