Manzûme-i Şemsiyeyi teşkil eden küremiz, sâir seyyâreler, bidâyette güneşle mümtezic olarak açılmamış bir hamur şeklinde iken, Kadîr-i Kayyûm, o hamuru açıp, o seyyâreleri birer birer yerlerine yerleştirerek, güneşi orada bırakıp zeminimizi buraya getirerek, zemine toprak sererek, semâ cânibinden yağmur yağdırarak, güneşten ziyâ serptirerek dünyayı şenlendirip, bizleri içine koymuştur.
وَالشَّمْسُ تَجْرٖى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذٰلِكَ تَقْدٖيرُ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ
“Güneş de onlar için bir delildir ki, kendisine tâyin edilmiş bir yere doğru akıp gider.” (Yâsin, 36/38) ayetindeki tecrî kelimesi şöyle bir üslup-u âlîye pencere açar. Şöyle: ki:
تَجْرٖى
Tecrî lâfzıyla, yani “Güneş döner” tâbiriyle kış ve yaz, gece ve gündüzün deverânındaki muntazam tasarrufât-ı kudret-i İlâhiyeyi ihtar ile, Sâniin azametini ifham eder ve o mevsimlerin sayfalarında Kalem-i Kudretin yazdığı mektubât-ı Samedâniyeye nazarı çevirir. Halık-ı Zülcelâlin hikmetini i’lâm eder.
Meselâ, “Limüstekarrinlehâ” daki lâm’ı hem kendi mânâsını, hem fî mânâsını, hem ilâ mânâsını ifade eder. İşte, (Tayin edilmiş bir yere doğru) “Limüstekarrin”in lâm’ını, avâm o lâm’ı ilâ mânâsında görüp fehmeder ki, “Size nisbeten ışık verici, ısındırıcı, müteharrik bir lâmba olan güneş, elbette bir gün seyri bitecek, mahall-i kararına yetişecek, size faydası dokunmayacak bir sûret alacaktır” anlar. O da, Halık-ı Zülcelâlin güneşe bağladığı büyük ni’metleri düşünerek “Allah her türlü kusur ve noksan sıfattan münezzehtir; ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” der.
Âlime dahi, o lâm’ı ilâ mânâsında gösterir. Fakat güneşi yalnız bir lâmba değil, belki bahar ve yaz tezgâhında dokunan mensucât-ı Rabbâniyenin bir mekiği, gece gündüz sayfalarında yazılan mektubât-ı Samedâniyenin mürekkebi, nur bir hokkası sûretinde tasavvur ederek, güneşin cereyân-ı sûrîsi alâmet olduğu ve işaret ettiği intizamât-ı âlemi düşündürerek, Sâni-i Hakîmin san’atına “maşaallah” ve hikmetine “barekâllah” diyerek secdeye kapanır.
Kozmoğrafyacı bir feylesofa lâm’ı fî mânâsında şöyle ifham eder ki: Güneş, kendi merkezinde ve mihveri üzerinde zenberekvârî bir cereyan ile, manzûmesini emr-i İlâhî ile tanzim edip tahrik eder. Şöyle bir saat-i kübrâyı halk edip tanzim eden Sâni-i Zülcelâline karşı kemâl-i hayret ve istihsan ile “Büyüklük ve kudret Allah’a mahsustur” der, felsefeyi atar, hikmet-i Kur’âniyeye girer.
“Güneşi de bir kandil olarak asmıştır” (Nuh, 71/16) yani, lâmba tâbiriyle şöyle bir üslûba pencere açar ki, şu âlem bir saray ve içinde olan eşya ise insana ve zîhayata ihzâr edilmiş müzeyyenât ve mat’umât ve levâzımât olduğunu ve güneş dahi musahhar bir mumdar olduğunu ihtar ile Sâniin haşmetini ve Halıkın ihsanını ifham ederek tevhide bir delil gösterir ki, müşriklerin en mühim, en parlak ma’bud zannettikleri güneş, musahhar bir lâmba, câmid bir mahlûktur. Demek, sirac tâbirinde, Halıkın azamet-i rubûbiyetindeki rahmetini ihtar eder, rahmetin vüs’atindeki ihsanını ifham eder; ve o ifhamda saltanatının haşmetindeki keremini ihsâs eder; ve bu ihsâsta vahdâniyeti i’lâm eder; ve mânen der:
“Câmid bir sirâc-ı musahhar, hiçbir cihette ibâdete lâyık olamaz.”
Hem, cereyân-ı tecrî tâbirinde gece gündüzün, kış ve yazın dönmelerindeki tasarrufât-ı muntazama-i acîbeyi ihtar eder ve o ihtarda rubûbiyetinde münferit bir Sâniin azamet-i kudretini ifham eder. Demek şems ve kamer noktalarından beşerin zihnini gece ve gündüz, kış ve yaz sayfalarına çevirir ve o sayfalarda yazılan hâdisâtın satırlarına nazar-ı dikkati celb eder.
Evet, Kur’ân, güneşten güneş için bahsetmiyor, belki onu ışıklandıran Zât için bahsediyor. Hem, güneşin insana lüzumsuz olan mahiyetinden bahsetmiyor, belki güneşin vazifesinden bahsediyor ki, san’at-ı Rabbâniyenin intizamına bir zemberek ve hilkat-i Rabbâniyenin nizâmına bir merkez, hem Nakkaş-ı Ezelînin gece gündüz ipleriyle dokuduğu eşyadaki san’at-ı Rabbâniyenin insicâmına bir mekik vazifesi yapıyor. Daha sâir kelimât-ı Kur’âniyeyi bunlara kıyas edebilirsin. Âdetâ basit, me’lûf birer kelime iken, latîf mânâların defînelerine birer anahtar vazifesini görüyor.
Not: RNK’dan alıntıdır.
adarselim@gmail.com