Risale-i Nur yalnız bu vatan ve millet için değil, âlem-i İslâm ve bütün beşeriyetin ihtiyacına cevab verecek bir külliyat olarak te’lif edilmiştir.
Bugün tarihte hiç görülmemiş bir fecaat ve felâket içerisinde çırpınan beşeriyet için, halaskâr olarak Risale-i Nur’a sarılmaktan ve ne bahasına olursa olsun, Risale-i Nur’un nuranî ve parlak eczalarını elde edip DİKKAT VE TEFEKKÜRLE OKUMAKTAN başka bir kurtuluş çaresi yoktur. Risale-i Nur’u okuyan herkes, bu hakikatı idrak etmiş ve etmektedir.
Nur ve feyiz hazinesi,
irfan ve kemalât menbaı
olan Risale-i Nur’u, bir dakikamızı bile boş geçirmeden, mütemadiyen ve devamlı bir şekilde her gün ve her saat okuyacağız ve bu uğurda geceli gündüzlü çalışacağız inşâallah.
Risale-i Nur’u okuyan her idrak sahibi anlıyor ki; Risale-i Nur gerek bu asrın, gerekse önümüzdeki asrın beşeriyetini fikir karanlıklarından kurtarıp, tenvir ve irşad edecektir. (Asa-yı Musa, 252; Tarihçe-i Hayat, 641)
Hem şu hakikat zahir ve bahirdir ki:
Bir kimse allâme dahi olsa, Risale-i Nur’un ve müellifinin talebesidir. Risale-i Nur’u okumak zaruret ve ihtiyacındadır. Eğer gaflet ederse, kendisini aldatan enaniyetine boyun eğip, Risale-i Nur Külliyatını okumazsa, büyük bir mahrumiyete duçar olur. (Asa-yı Musa, 252)
Kur’an-ı Kerim’in bir mu’cize-i maneviyesi olan hârika Risale-i Nur Külliyatının bir satırından ettiğimiz istifadenin, bir mikdar-ı mukabilini dahi ödemeye gücümüz yetişmez.
Risale-i Nur’u, bir dakikamızı bile kaybetmeden okuyalım, yazalım, ihlas-ı tâmme muvaffak olalım. (Asa-yı Musa, 253)
“Bedîüzzaman’ın nasıl bir zât olduğunu anlayabilmek için, Risale-i Nur Külliyatını DİKKATLE, SEBATLA okumak kâfidir. (Sözler, 758)
Risale-i Nur, gayet fasih ve vecizdir. Sözün kıymeti; îcazındadır, kısalığındadır. Bir mes’ele-i imaniye ve Kur’aniye umuma ders verilirken, mücmel olarak tedrisinde, daha fazla istifaza ve istifade vardır. (Sözler, 772)
Risale-i Nur benim bedelime sizlerle görüşür, derse müştak yeni kardeşlerimize güzelce ders verir. Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet; tecrübelerle
kalbe ferah,
ruha rahat,
rızka bereket,
vücuda sıhhat veriyor. (Şualar, 486)
Nurları yazmak ve okumaktan teselli ve ferah bulmaya çalışınız. (Şualar, 515)
“Beş-on senede medrese hocalarının tahsil derecelerini, Nur şakirdleri on haftada kazanır” dediğim aynı dakikada kalbe geldi ki: Eski Said’in, on beş yaşında iken medrese usûlünce on beş senede okunan ilmi on beş haftada okumağa inayet-i İlahiye ile muvaffak olması gibi, rahmet-i Rabbaniye ile Risale-i Nur dahi, ilm-i hakikatta ve imaniyede on beş seneye mukabil -bu medresesiz zamanda- on beş hafta kâfi geldiğini, bu on beş senede belki on beş bin adam kendi tecrübeleriyle tasdik ediyorlar. (Şualar, 538)
Risale-i Nur tahsili, hakikaten hârika ve orijinaldir, emsalsizdir. Herhangi bir tahsilde maddî menfaat ve bir mevki gaye edinilerek o tahsile devam edilir. Dersler ekseriyetle maddiyat ve şöhrete erişebilmek için, belki de zoraki okunur. Risale-i Nur’un organize edilmemiş SERBEST BİR ÜNİVERSİTEYE benzeyen tahsiline eserleri okumak suretiyle devam edenler ise, Kur’an ve imana hizmet etmekten başka herhangi dünyevî bir maksad taşımıyorlar.
Böyle olduğu halde ilmî, imanî ve ciddî eserler olan Risale-i Nur, o kadar büyük bir şevk ve aşkla ve o kadar sonsuz bir hazla okunuyor ki; sadık okuyucularını defalarca okumak gibi kuvvetli bir arzuya sahib ediyor. Risale-i Nur’u yazıp okuyanlar, mahkeme kapılarında hayatları tehlikeye düştüğü halde, bu harika eserleri okuduklarını itiraf ve okuyacaklarını ilân ediyorlar. İ’dam kararı verileceğini bilseler dahi, bu sebatlarını izhar etmekten çekinmiyorlar. İşte Risale-i Nur’un birçok harikalarından şu hususiyeti, sizlere şu kanaatı veriyor: İtiraf edenler acaba canlarını yolda mı buldular?
Demek Risale-i Nur’da ve Bedîüzzaman’da öyle yüksek bir hakikat var ki ve bunlarda zararlı bir şey yokmuş ki, inkâr etmediler.
Dünyevî tahsildeki talebeler otorite ve disiplinle idare edilerek okutturulur. Bedîüzzaman hazretleri ise hiçbir kimseyi Risale-i Nur’a mecbur etmemiş. Fakat yüzbinlerle okuyucunun çoğu onu görmeden, ona sarsılmaz ve kopmaz bir bağla talebe olarak Risale-i Nur’dan derslerini alıyorlar.
İşte böyle HARİKULADE BİR TEDRİS, yakın ve uzak tarihin hiçbir medresesinde görülmemiştir, hiçbir üniversitede rastlanmamıştır.
Kendi istidadları nisbetinde gördükleri istifadeler karşısında ona bir kat daha sarılıyorlar. Liseliler, üniversiteliler, profesörler, doçentler, feylesoflar okuyorlar. Bu münevver sınıflar fevkalâde istifade ettikleri gibi; Risale-i Nur’un harikuladeliğini ve te’lif san’atındaki üstünlüğünü tasdik edip hayretler içerisinde bütün külliyatı okumak iştiyakına sahib oluyorlar. (Şualar, 548-550)
Yirmi İkinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki;
içinde hem küllî zikir,
hem geniş fikir,
hem kesretli tehlil,
hem kuvvetli imanî ders,
hem gafletsiz huzur,
hem kudsî hikmet,
hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var.
Bir kısım şakirdlerin ibadet niyetiyle risaleleri ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah dedim, hak verdim. (Said Nursî; Tarihçe-i Hayat, 316)
Risale-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlarından
hem akıl,
hem kalb,
hem ruh,
hem nefis,
hem his,
hisselerini alabilirler.
Yoksa yalnız AKIL CÜZ’Î BİR HİSSE ALIR, ÖTEKİLER GIDASIZ KALABİLİRLER. RİSALE-İ NUR, SAİR İLİMLER VE KİTABLAR GİBİ OKUNMAMALI. Çünki ondaki iman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve marifetlere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin de kut ve nurlarıdır.
Elhasıl: Masumların ve ümmi ihtiyarların noksan yazılarında iki faide var:
Birincisi: TEENNİ VE DİKKATLE okumağa mecbur etmektir.
İkincisi: O masumane, hâlisane ve samimî ve tatlı dillerinden, derslerinden Risale-i Nur’un şirin ve derin mes’elelerini lezzetli bir hayretle dinlemek, ders almaktır. (Tarihçe-i Hayat, 319)
Nur’un mübarek tercümanının ve mübarek şahs-ı manevîsinin
اَجِرْنَا وَ اَجِرْ وَالِدَيْنَا وَ اَجِرْ طَلَبَةَ رَسَائِلِ النُّورِ وَوَالِدَيْهِمْ مِنَ النَّارِ
ve emsali dualarının kabulüyle ve şefaatıyla ve RİSALE-İ NUR’U DEVAMLI OKUMAKLA, ben, dehşetli mânevî hastalıklardan nasıl kurtulmuşsam, sizler de o mübarek daire-i kudsiyeye dehalet ettiğinizde; DÜNYEVÎ VE UHREVÎ DERTLERDEN, ateşlerden kurtulacak ve evlâd ü iyalinizin bir nevi çobanı olmak hasebiyle, o sevgililerinizi de kurtaracaksınız. Ve Nurlara çalışmakla her birerleriniz maddî ve manevî felah ve saadete nâil olacaksınız. Böyle olan milyonlarla Nur Talebeleri bu hakikata şahittirler.
Ey Nurcular! Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secde-i şükrandan başlarınızı kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfu hiçbir hususta esirgemeyen Rabb-ı Rahîm’e, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz. Ve bazıların düştüğü, istikbali düşünmek derdiyle maişeti sarsan hâdiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız; Nur’un kudsî keramat ve imdadını müşahede ediniz.
Dünya fânidir, binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında, hiç-ender-hiç mesabesindedir. Fakat fâni olmakla beraber, bâki hayatın bâki meyvelerini verecek bir mezraasıdır. Fırtınaların şiddeti, havanın dehşeti sizleri sarsmasın, korkutmasın. Bu mübarek mezraaya en mübarek ve nuranî ve verimli ve bereketli olan Nur tohumlarını ekiniz. Zira “Eken biçer”, atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür. (Tarihçe-i Hayat, 498)
Üstadımız Bedîüzzaman’ın eserlerini okumak nimet-i uzmasına mukabil canımızı da feda etsek, ömrümüzü de ona vakfetsek, zulümden zulüme de sürüklensek, ömrümüzün nihayetine kadar şükran secdesinden de kalkmasak, bize yine ucuzdur.
TIKLA OKU: RİSALE-İ NUR TALEBELİĞİNDE ŞEHAMET VE CESARET
Risale-i Nur’u okumak, on defa benimle görüşmekten daha kârlıdır. Zâten benimle görüşmek; âhiret, iman, Kur’an hesabınadır. Dünya ile alâkamı kestiğim için, dünya hesabına görüşmek manasızdır. Âhiret, iman, Kur’an için ise; Risale-i Nur daha bana ihtiyaç bırakmamış. Hattâ hizmetimdeki has kardeşlerimle de zaruret olmadan görüşemiyorum. (Tarihçe-i Hayat, 702-703)
Risale-i Nur okuyan, müellifin şahsına bakmaz; doğrudan doğruya eserin içindeki hakikatlara, bürhan ve delillere hasr-ı nazar eder. (Tarihçe-i Hayat, 547)
Muhtelif vilayet, kasaba ve köylerdeki Nur talebeleri, bulundukları muhitlerinde Nurları OKUMAK, YAZMAK, OKUTMAK VE NEŞRİNE ÇALIŞMAK hizmetine başladılar. (Tarihçe-i Hayat, 613)
Risale-i Nur’un mecmualarını bir an evvel temin edelim, arayalım, bulalım, DİKKAT, TEFEKKÜR ve İHLASLA okuyalım. Kur’an ve iman hizmetine bu vaziyette koşalım. (Tarihçe-i Hayat, 623)
Risale-i Nur’u, DİKKAT VE TEFEKKÜRLE VE DEVAMLI olarak müsaid vakitlerimizi boşa gidermeden OKUMAK VE YAZMAK en büyük ibadet ve zevk kaynağıdır. Hal ve istikbalin ve biz gençlerin, çok leziz ve iştiyakla alacağı gayet nâfi’ ve vâfi bir ilâç ve bir tiryaktır, bir MANEVÎ KURTARICIDIR. Bu kat’î hakikatlar meydanda iken, ona bütün kuvvetimizle sarılmamak, baştan aşağı Risale-i Nur’u tedkik etmemek, alâkadar olmamak, ancak gafletin eseri olabilir. (Asa-yı Musa, 250)
TIKLA OKU: RİSALE-İ NUR İLE TALABELERİNİN HEDEF VE GAYELERİ
adarselim@gmail.com