Bazı tarikatlar, soyut ve aşk boyutunu renklerle simgelemişler, bu konuda bir takım sistemler ve tasnifler ortaya koymuşlardır. Özellikle Necmüddin Kübrâ’ya bağlı Kübraviyye tarikatı, renk simgeciliğini oldukça geliştirmiştir.
“Nacmüddin Kübrâ, manevi eğitimi sırasında sâlikte vârid olan renkli nurların keşfinin tam bir tasvirini verir: Noktalar, benekler, daireler vardır; nefis, Allah lütfunun yakın olduğuna işaret eden yeşil renk görününceye kadar -yeşil, daima yüce ve ilâhî bir renk sayılmıştır- siyah renk evresinden ve siyah ve kırmızı benekler evresinden geçer.
Kübraviyye de ayrıntılı bir renk simgeciliği geliştirmiştir. Kübrâ’nın müridi Necmüddin Dâye:
Beyazın İslâm’la,
Sarının imânla,
Koyu mavinin ihsânla,
Yeşilin itminân (sükun)’la
Mavinin îkânla (doğru ve kesin bilgiyle),
Kırmızının irfanla
Siyahın heyemân (coşkulu aşk ve vecd içinde şaşkınlık)’la ilintisi olduğundan söz eder.
Siyah, cevherin nurudur, “görülemeyen, ancak gösteren nur olarak İlâhî Zât’tır” celâlin rengidir, oysa Allah’ın cemâli kendini başka renklerde gösterir. Ancak Siyah Nur’un ötesi -ve fena hâlinin yaşantısıyla eşitlemenin deneyimi- “zümrüt” dağıdır”, Ebedî ve Ezelî Hayat’ın rengidir.
Başka renk dizileri de vardır ve N. Kübrâ, müritlerin gördüğü renk ve biçimlerin farklı anlamları ve önemleri olabileceğini kabul eder. Hatta bunların farklı kökenleri de olabilir; zira iyi bir ruhbilimci olan Kübrâ, havâtır’ın, yani halvet halinde kalpte uyanan fikirlerin, ilâhî kaynaklı olabileceği gibi şeytanî kaynaklı da olabileceğinin, insan kalbinden doğabileceği gibi, nefisten de doğabileceğinin, meleklerden gelebileceği gibi cinlerden de gelebileceğinin farkındadır. Bu nedenle müridin, bu ya da şu rengin, biçimin ya da düşüncenin derin anlamını öğretecek bir üstada her zaman gereksinimi vardır. (Schimmel 2001: 253)
Renkler, tasavvufta beşerî bağlar, ilişkiler ve âdetler olarak değerlendirilmiştir ki, bu da âlem ve âlemdeki çalışma ve gayreti simgelemektedir. “Tasavvufta renk ve renksizlik deyimleri çok kullanılır. Hâtem Asam, ölümün türlerini renklerle ifade etmiştir.
Halvetîler’de nefis mertebelerinin hallerine sırası ile şu renkler tekabül eder:
1- Nefs-i emmâre : Ezrak (mavi),
2- Nefs-i levvâme : Asfer (sarı),
3- Nefs-i mülhime : Ahmer (kırmızı),
4- Nefs-i mutmainne : Esved (siyah),
5- Nefs-i râziye : Ahdar (yeşil),
8- Nefs-i marziye : Ebyaz (beyaz),
7- Nefs-i kâmile : Bilâlevn (renksizlik).
Bu yedi renk yedi nurun rengidir. Nakşbendîlere göre de zikirle meşgul olan sâlikin kalbinde sırasıyla kızıl, sarı, beyaz, yeşil ve mavi renkte nurlar zuhur eder.
Yine tasavvufta ölüm denince daha çok, nefsin ölümünü anlayan mutasavvıflara göre, nefsi aç ve susuz bırakmak beyaz ölüm, halkın eza ve cefasına katlanmak siyah ölüm, nefse muhalefet etmek kırmızı ölüm, yama üstüne yama dikmek ise yeşil ölümdür. (Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü)
Selahaddin-i Uşşakî’ye göre “Cemâl ve Celâl sıfatlarının yaydığı ışıklar rengarenk olup cemâlden yeşil ve sarı, celâlden ise kızıl ve al renkleri parıldar. (Ceylan 2000: 259). Aynı şekilde İsmail Hakkı Burusevî, renk simgeciliğini ayrıntılarına inerek ortaya koymaktadır:
“Yeşil olgunluğa işarettir, doğru yolda olanların hâlidir. Cemâl ve celâl arasında seyredenlerin durumunu remz eder. Beyaz ise aslında bir renk değildir. Daha doğrusu onun rengi beraber olduğu diğer renge bağlıdır. Mesela suyun kabı kırmızı olsa su beyaz iken kırmızı görünür. Yine güneş ışınları beyaz iken bir cama yansısa, yansıdığı o camın rengine bürünür. Siyah da böyledir. Zira siyah Zıll-ı Hakîkî’ye işarettir ki nuru’l-envâr âlemidir ve o âlemde aydınlık ve karanlık yoktur. Gerçi nur-ı siyah derler ki, bütün ışıkların son bulduğu noktadır.
Bu yüzden Resulullah (sav) Mekke’nin fethi gününde şehre siyah tülbentle girdiler. Çünkü siyah Zât’ın rengidir ve gece gibi Kabe de Zât-ı Ahadiyyet’e işarettir. Zât’ın aslı idrâk olunamadığı gibi o makama ulaşmak da diğer sıfatların renklerinden tecerrüd etmekle olur. Sâliklerin abaları ile Kabe’nin örtüsünün siyah olmasının sırrı budur.
Sıfatlar âlemine göre ise renklerin aslı ikidir:
Siyah ve beyaz. Diğer renkler bu ikisinin bir araya gelmesinden ortaya çıkar. Bu sırra vâkıf olan kimse renksiz olmaya (sıfatların renklerinden kurtulmaya) çalışır. Ayrıca şeytânî, nefsânî, rûhânî, Rahmânî havâtır da al, sarı, kızıl ve yeşil renkleriyle ifade edilir. Varlıkların çoğu siyah ve beyazdan ayrı değillerdir. Gece olunca gizlenerek örtünen bütün mahlukât gündüz olunca ortaya çıkar. Mümkin varlık cihetinden bütün âlem nasıl bir karaltı hüviyetinde ise mahlûkât gece o hâle; nasıl Hakk’ın varlığı ile zâhir, sırrı ile kâim iseler gündüz aydınlığında da o şekle bürünürler. Bu bir açıdan âlemin, Nûr isminin altında olduğu için aydınlık gibi var, Kahhâr isminin altında olduğu için karanlık ve yok olduğunun izahıdır.” (Ceylan 2000: 260) Cabbarzâde Ârif Bey ise, siyah-beyaz ve diğer renklerle ilgili şu yorumlarda bulunmaktadır:
“Beyaz zâtiye ve siyâh sıfâtıyye rengidir. Diğer renkteki ışıkların, Cenâb-ı Hakk’ın rahmet-i hâssülhâsının ışıkları olduğu konusunda bütün ârifler müttefiktirler.” (Ceylan 2000: 260; Ali Yıldırım, Renk simgeciliği ve Şeyh Galib’in Üç Rengi)
adarselim@gmail.com
1 Yorumlar
Leyla Şansal says:
Şub 10, 2024
Çingene pembesi hangi nefis mertebesidir.