Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurur:

“Şâirlere ancak sapık ve azgınlar uyar. Görmez misin, onların her vadide (söz sahasında) şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını, yapamıyacaklarını söyleyip dururlar. Ancak iman edip salih amel işleyenler, Allah’ı çokça zikredenler ve zulme uğradıktan sonra kendilerini savunup (gerektiğinde) karşı koyanlar müstesnâ.”[1]

Bu ayetlere dikkat edilirse Kur’an, şiiri ne reddetmekte ne de kabûl etmektedir. Önce zemmetmiş ise de sonra istisnâ etmiştir. Bu nedenle de Peygamber Efendimiz (sav) İslâm lehindeki şâirleri istihdam etmiş, teşvik etmiş, İslâm düşmanı şâirlere karşı da amansız mücâdele vermiştir. Öyle ki; Mü’minleri hicvedip, müslümanları tahkir ve müşrikleri tahrik edici şiirleri ile İslâm aleyhine çalışan şâirleri öldürtmüştür. Hatta Mekke’nin Fethi’nde herkes affedilirken “Kâbe’nin örtüsünde sarılı olarak bile bulunsa öldürülmesi” emredilen on kişiden üçü şâir olup, bunlar Abdullah İbnu Hatal ve bu kişinin Resûlullah aleyhinde yazdığı şiirleri çalgı eşliğinde söyleyip Mekkelileri eğlendiren Fertâna ve Karîba adındaki iki köledir. Yine Nadr İbnu’l Hâris, Hâris İbnu Süveyd, Ebû Afak gibi şâirler de, Kur’an ve Resûlullah aleyhine şiir yazdıklarından dolayı öldürtülmüşlerdir.[2]

Ancak Resûlullah (sav), müslüman şâirlerin, kâfir şâirlere karşı çıkmaları ve onlara şiirleriyle cevap vermeleri için emir buyurmuştur. İhtiyaç hasıl oldukça Resûlullah (sav), (şâiri)* Hassân İbnu Sabit’e:

“Müşrikleri hicvet, zira Cebrâil seninle beraberdir!.” buyurur.[4]

“Kureyş’e karşı hicivlerinizi fırlatın. Zira sizin şiirleriniz onlar üzerinde ok yarasından daha ağır yaralar açmakta!.”[5] demiştir.

Hz. Peygamberimiz (sav)’in önünde yürüyerek şiir okuyan İbnu Ravâha’ya müdahele eden Hz. Ömer (ra)’e Resûlullah (sav):

“Ey Ömer!. Bırak onu. Onun şiirleri, Mekkeli kâfirlere oktan daha çabuk tesir eder”[6] buyurmuştur.

Resûlullah (sav);

”Sizden birinin içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır”[7] buyurmaktadır. Yani birinizin midesine maddî hayatını zehirleyecek irin gibi zehirli maddeler doldurması, hâfızasına rûhunu bozacak, ifsad edecek şiir doldurmasından hayırlıdır. Bu her türlü şiire şamil olmayıp sefâhet, fuhş-i kelâm ve söğüntü ile karışık olan şiirlerdir.

Resûl-i Ekrem (sav)’in zem ve men ettikleri şiir, fuhşu içeren ve ahlakı bozan kısmıdır. Yoksa Peygamberimiz (sav) hakikatlı olan şâirleri medh ü senâ etmiş, sefâhet ve rezaletleri yazan, söyleyen şâirleri de kötülemiş ve zemmetmiştir.[8]

Nitekim, ”Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla, dillerinizle cihad ediniz”[9] emretmiştir. Bu durum bir başka hadiste ise,

“Mü’min kılıncıyla da, diliyle de cihâd eder. Ruhumu kudret elinde tutan Zâta yemin olsun, dille attığınız da ok gibi yaralar açar”[10] diye rivayet edilmektedir.

Yukarıda zikredilen ayet ve hadisler, İlâhî duyguları ve nefsânî istekleri serdeden şiirlere ışık tutmaktadır. İnsanlara ulvî hisleri veren şiirler faydalı, nefsânî arzuları uyandıran, insanı küfrana götüren şiirler de zararlıdır. Her iki çeşit şiir de ok yarası açar ve hatta oktan daha etkili olduğu açıklanmaktadır.

Her canlı, güzel sesten zevk alır. Mesela, develerin peşinde ve kervanlarında şiirler ve beyitler söylemek Arap âdetlerindendir. Araplar, güzel ses ve mevzun şekilde şiir ve ritimli şarkıları hızlı yürümeleri için develere dinlettirirlerdi. Zira develer yürüme sırasındaki ayak tempolarını, okunan ezginin âhengine ve ritmine göre hızlı veya yavaş atmaktaydılar. Öyle ki; develerin üç günlük mesafeyi bir günde kat ettikleri ve bir kaç devenin, yükünün inmesinden sonra hemen öldükleri nakledilmektedir. Bu develerin ölmesine sebep olan güzel sesli kölenin şiir ve şarkı söylemesidir. Köle şiir okumaya başlayınca yatan devenin bile yularını koparıp sıçrayarak yerden kalkması, develerin şiire ve şarkıya ne kadar ilgili olduklarını göstermektedir.[11]

Demek musikînin gönül üzerinde tesiri vardır. Bundan müteessir olmayan kimse, ya hasta veya hâlet-i ruhiyesi bozuktur. Denilmektedir ki: Bahar yeşilliği ile saz ve keman gibi çalgı seslerinin kendisini harekete geçirmeyen kişinin mizacı bozuktur, tedâvî imkânı zor bir ruh hastasıdır. Çünkü kuşlar bile güzel sesini dinlemek için Hz. Dâvûd (as)’un başı üstünde saf bağlarmış.[12] Bu da göstermektedir ki, şiirin ruhlar üzerinde tesiri vardır.

İnkâr edilemez bir şekilde, şiir yolu ile vezinli sözlerin insan üzerinde etkisi mevcuttur. Vezinli güzel ses ile vezinsiz güzel ses arasında bile fark olduğu bilinmekte. Mesela, şâir şiirini düz okusa yahut bestesini bozsa, şiirin âhengini değiştirse şiirin önceki akıcılığı kaybolur ve dinleyicilerin canı sıkılır.

Vezinli seslerin ruhlarla ilişkisinde Allah’ın bir sırrı vardır. Bu sesler ruh üzerinde acayip tesirler meydana getirir. Bazı sesler, kalbi neşelendirir; bazıları mahzun eder, bazıları uyutur, bazıları da güldürür ve hoplatır. Diğer bir kısmı da söylenene uygun şekilde azaları hareket ettirir. Dinleyen bir ihtiyar ile genç aynı değil, çünkü gencin şehvânî duyguları daha fazla etkilenerek galeyana gelebilir.

İnsan üzerindeki büyük etkilerinden dolayı Ebû Hanife, Mâliki, Şâfiî ve ulemâdan çoğu şarkı ve türküyü kerih görmekte, durumuna göre de haram olduğunu söylemektedirler. Mesela, Şâfiîlere göre mahremi olmayan kadından teganni (şarkı) dinlemek hiç bir suretle câiz değildir. Şarkı söyleyen kadın ister açıkta, ister perde arkasında olsun, ister hür ve ister câriye bulunsun hepsi birdir. İmâm-ı Mâlik, türkü ve şarkıdan nehyeder. İmâm-ı Azam da; şarkı ve türküyü kerih görür ve günah sayar.[13]

Hükmü özetleyecek olursak; “Şeriatça bazı savtlar (sesler) helâl, bazıları da haram kılınmıştır. Evet; ulvî hüzünleri, Rabbânî aşkları îras eden sesler, helâldir. Yetimane hüzünleri, nefsânî şehevatı tahrik eden sesler, haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise senin ruhuna, vicdanına yaptığı te’sire göre hüküm alır”[14] denilmektedir.

Türkü, şarkı, marş ve ilâhî gibi günümüz müziğinin hepsi de şiir çeşitlerindendir. İslâmiyetin ilk dönemlerinde Abdullah İbn-i Hatal’ın peygamberimiz (sav)’in aleyhindeki şiirlerini çalgı eşliğinde Fertânâ ve Karîba adındaki şarkıcılar söylediği gibi, günümüzde de bir çok şâirin şiirleri çalgı eşliğinde söylendikleri de herkesçe malumdur.

(Selim Adar, ŞİİR SANATI eserimden)

adarselim@gmail.com

 

DİPNOTLAR:
[1]– Şuarâ, 26/224-227.
[2]– Canan, Kütib-i Sitte, IV,  VIII.
[3]* – Peygamberimiz (sav)’in etrafından ayırmadığı üç meşhur şâiri vardır: Hassan İbnu Sabit, Abdullah İbnu Ravâha, Ka’b İbnu Mâlik ve bunlarla birlikte Ka’b İbnu Züheyr (radıyallahu anhüm) de Kur’an’ın övdüğü şâirlerdir. (Canan, VIII; Yazır, HDKD, V;  Yıldırım, AKT, IX)
[4]– Canan, KS, VIII, (hno: 2312); Naim, Sahih-i Buhari, II, (hno: 283)
[5]– Canan, VIII.
[6]– Canan, VIII, (hno: 2309)
[7]– Miras, Sahih-i Buhari, XII, (hno: 2006), Canan, VIII, (hno: 2305), Davudoğlu, Sahih-i Müslim Şerhi, X, (hno: 2257).                     
[8]– Miras, IV; Canan, VIII; Davudoğlu, X.
[9]– Miras, IV; Naim, Ahmed, Sahîh-i Buhâri Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. II; Canan, VIII.
[10]– Canan, IV.
[11]– Canan, VII; Miras, XII; Gazali, II.
[12]– Gazali, II.
[13]– Gazali, II.
[14]– Said Nursi, İşârât-ül İ’caz.