Sözlükte mutluluk; “bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık” anlamına gelir.
Mutluluk, bir duygudur. Bu duygunun oluşumu ve gücü düşünce şeklimizi etkiler. Bu nedenle insan, nasıl düşünürse öyle hisseder ve hissettiği şekilde de davranır ve hareket eder. Mutlu olmak, bütün insanların hatta bütün canlıların ortak gayesidir.
Hayatta insanın en büyük arzusu mutlu olmaktır. Elbette mutluluğun da yolları, şartları, kuralları ve prensipleri vardır. Gerçek mutluluk her şey, her iş ve her halde ruhun memnun ve kalbin huzurlu olmasıdır. Yani ruhun gerçek manada doyuma ulaşması, kalbin tatmin, vicdanın rahat olmasıdır.
Asıl mutluluk insanın Allah’ın rızasına göre yaşaması, ve O’nun rızasını elde etmesidir. Her şeyin saadeti, o şeyin lezzet ve rahatındadır. Bu kelime ili çok yakın ilişkisi olan huzurdur.
Huzur da; dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç olmak demektir. Hazır olma ve huzurda mevcud bulunmadır. İbadet neticesi hâsıl olan rahatlık, gönül ferahlığı anlamına da gelir.
İkinci mana ile “hazır olma ve huzurda bulunma” manasıyla insan daima Hâlık-ı Hakîm ve Sâni’-i Kadîr’in huzurunda olduğunu hiç hatırından çıkarmamalıdır. Çünkü huzur kişinin “şimdiki zaman”da, yani bulunduğu “an” da bütün duyularını dengeli ve yoğun bir şekilde kullanabilmesidir.
Demek huzur, gönül ferahlığıdır. Öyle ise insanın kendini rahat, memnun ve emniyette hissetmesi, kendisiyle barışık olması, huzurlu olmasıdır. Çünkü huzur, dirlik ve sükunet halidir.
Huzur ve mutlulukta; hem maddî, hem de manevî doyum vardır.
İşte bizde eserin başlangıcından buraya kadar anlattıklarımızla birlikte, burada da mutlu ve huzurlu hayatın birkaç maddesini sunmaya çalışacağız. Çünkü kalbin rahatlaması ve huzura ermesi; keder ve üzüntülerinin bitmesi, her insanın arzu ettiği şeydir. Huzur, neşe ve sevincin kemale ermesiyle ortaya çıkar.
Zaten İslam, insanları hem dünyada hem de ahirette mutlu ve huzurlu kılmak için gönderilen ilahî bir dindir. Bu bakımdan Alîm-i Mutlak olan Allah Kur’an-ı Kerim’de çeşitli prensipler va’z etmiştir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Seyyid-i Kâinat Hz. Muhammed (sav)’de hayatı boyunca insanları mutlu edecek evrensel ilkeleri açıklamış ve insanları bu ilkelere bağlı kalmaya davet etmiştir.
Mutlu olmanın yolları nelerdir?
Mutluluğun kaynağı nedir?
İnsan nasıl mutlu olur?
İnsan mutlu olduğu için mi huzurlu olur, yoksa huzur mu mutluluğu getirir?
Mutluluk, ücretsiz elde edilebilinir mi?
Mutluluk, sadece ruhla mı, yoksa bedenle mi veya her ikisiyle mi olur?
Benzeri sorular çoğaltılabilir. Bedenî veya ruhî olan lezaiz ayrı ayrı da olsa, neticede ruh ve beden bütünlüğü vardır. Bedene canlılık veren de ruhtur. Zaten hayat ruh ile kaim olduğundan, tüm lezzetler veya acılar netice itibariyle ruha aittir diyebiliriz. Bu nedenle mutluluğun, “ruh memnunluğu ve iç hoşnutluğu” olarak tanımı yapılabilir.
Mutluluk akıl sayesinde, fiziksel arzular ve ruhun uyumuyla gerçekleşen bir duygu olduğunu da bilmek gerekir. Ayrıca mutluluk, sevgi ve şefkat ilişkileri içinde yaşanan bir duygu olduğunu da söylemek mümkündür. Mutluluğun, zihin yönü de vardır. Hayata nasıl baktığımız, zihnimizi nasıl terbiye ettiğimiz, bardağın hangi tarafını gördüğümüz mutlu olup olmayacağımızı belirler.
Kısaca belirtecek olursak mutluluk; herkesin peşinden koştuğu ama tanımını kimsenin tam olarak yapamadığı soyut bir kavram olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bakımdan mutluluğu üçe ayırabiliriz:
1- Mutluluk neşe ve haz gibi anlık hisleri içermektedir. Kısmi objektif olarak ölçülebilir.
2- Mutluluk duygularla ilgili bir yargıyı içerir. Karmaşıktır.
3- Mutlulukta yaşam kalitesi ön plana çıkmaktadır. Ölçülemez.
İnsanların nasıl mutlu olabileceklerini, ferdi ve toplumsal olarak vurgulamaya uğraştık. Huzur ve mutlu olabilmenin izahlarını yapmaya gayret ettik. Maksadımız insanlara basit, kolay, hafif, herkesin gücü yetebilecek, hiç para harcamadan nasıl mutlu ve huzurlu olabileceklerini yazdık. Çünkü mutluluk pazarda ve manavda, hastanede ve pastanede, şurada veya burada parayla satılmadığını herkes bilmektedir. Fakat insanları mutlu edebilmek, birazcık da olsa neşelendirip, güldürmek için TV kanalları, tiyatrocular, film çeviren oyuncular “kahkaha mekânı, kahkaha dükkanı” şeklinde milyarlar harcamakta iken, bizler çok ucuz hatta ücretsiz olarak rahatlıkla izleyebilmekteyiz.
Bu anlatılanlar, dinî inanç, ahlakî ve kültürel açıdan insanların davranışlarında ve tutumlarında bakış açısı oluşturmak içindir. Çünkü olayları anlama ve yorumlama, özellikle olayların ve hayatımızda başımıza gelenlerin arka perdesini görebilmek için, bilenlerin bilgilerini tazelemek, yeterli bilgisi olmayanlar içinde ufuklar açmak düşüncesidir. İzah edilmeye çalışılan mutluluk yolu ve huzurlu olabilme; tamamen insanların elinde olduğunu, hiçbir ücrete tabi olmadığını, kişilerin bakış açılarına, inanç ve itikatlarına, bilgi ve ilmi seviyelerine bağlı olduğudur.
Mutlu ve huzurlu olmak her insanda fıtri bir duygudur. Mutlu olmanın bilimsel açıdan kanıtlanmış yöntemleri vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar; mutluluğun formülünü bulmaya yöneliktir.
Bu dünya hayatını; bir tiyatro veya film senaryolarında alının rollerden ibaretmiş gibi değerlendirmek gerekir. Tiyatroda her oyuncuya bir rol verilir.
Tiyatro veya filmlerde kimi ağa, kimi paşa,
– kimi zengin, kimi fakir,
– kimi kör, kimi topal,
– kimi köylü, kimi şehirli,
– kimi güçlü, kimi zayıf,
– kimi sağlam, kimi sakat,
– kimi zalim, kimi mazlum,
– kimi haklı, kimi haksız,
– kimi akıllı, kimi akılsız,
– kimi öyle, kimi böyle rollerde oyununu sergiler ve sahneden iner. Filmlerde de çekimler biter. Derken tüm oyuncuların rolleri bitmiş, ücretlerini ve oyunda rollerindeki becerilerine göre de ceza ve mükâfatlarını almaya hak kazanmışlardır.
Aynen biz insanlar, özellikle de Müslümanlar bu dünya sahnesinde bize verilen rolleri oynayan oyuncularız. Bir gün dünya sahnesinden inerek, berzahta, haşir ve neşirden sonra ücretlerimizi ve ceza veya mükafatımızı alacağız. Önemli olan sahnedeyken rollerimizi çok iyi oynayabilmek ve oyunun hakkını verebilmektir.
İnsanın başına bir sıkıntı, bir bela ve musibet mi geldi, kendisine şimdi de bu rolün verildiğini düşünerek hareket etmesi lazım. Rolünü bilen ve iyi oynayan oyuncu her zaman mutlu ve huzurlu olur. Yoksa hayatı kararır, umudu kırılır, şeytana maskara olur. Rolünün kıymetini bilmez, mükâfat yerine mücazat görür. İmtihanı da kaybeder.
Akıllı olan insan, “mutluluk ve huzur için istediği şartları bulamayınca, bulduğu şartlarda mutlu ve huzurlu olmasını bilendir.” (S. Adar, Huzur ve Mutluluk İçin HAYATA BAKIŞ AÇISI eserden)
adarselim@gmail.com