Bu hafta ilköğretimde ve ortaöğretimde okuyan öğrenciler karnelerini alıyor. Bu karne heyecanını öğrencilerle beraber veliler de yaşıyor. Daha şimdiden karnedeki duruma göre alınacak hediyeler düşünülüyor. Çok farklı bir heyecandır karne…

Her yıl öğrencilerimiz iki defa bize karne getirir. Ne çabuk da büyüdüler, önlüklerini giydiler ve koskoca bir yıl bitti. Şimdi de karşıma geçip, bana karnelerini gösteriyorlar. Evet, zaman su gibi akıp gidiyor. Zamanı en iyi şekilde değerlendirmek bizim için çok önemli olmalı.

Aldığınız ilk karneyi hatırlayınız. Duyduğunuz ilk karne heyecanını çocuğunuzla birlikte duymaya karar veriniz. Karneye alelâde bir kâğıt parçası değil de, ahirette biz kullara verilecek, dünyada benimsediğimiz inançlar ve yaptığımız amellerin kayıtlı bulunduğu bildirilen defter (kitap) veya mahşerde görülmesinden sonra sahibinin durumunu açıklayan belge diye tarif ettiğimiz Amel Defteri verilmiş gibi baksak acaba nasıl bir duygu içinde oluruz?

O zaman, karneye normal bir kağıt parçası olarak mı, yoksa birden ahireti hatırlayıp, bize cennet ve cehenneme gideceğimizi açıklayan bir belge verildiğini mi hissederiz?

Evet, lütfen bu sefer karnelere bu gözle bakalım.

Bugün derslerinde zayıf alan bir oğlumuzu, kızımızı azarlarken, derslerine çalışmadığı, oyuna dalıp derslerini ihmal ettiği için, ödevlerini yapmadığı için azarlarken; karneye bakıp da kızarken acaba aklımıza şunlar gelmiyor mu?

“Bir gün bu karne gibi bana da bir karne, amel kitabı, defteri verilecek. Yapmış olduğum her şeyin yazılı olduğu, kayıtlı olduğu bir amel defteri… Büyük-küçük ne varsa, ne yaptım ise her şeyin, zerre miktarına kadar iyilik veya kötülüğün yazılı olduğu bir amel defteri… Ben çocuğumu zayıf aldı diye azarlarken, derslerine çalışmadı diye kızarken, Allah Teala da;

“Kulum! Sana o kadar nimet verdim. Mal, mülk, evlat, servet verdim. Niçin bana kulluk etmedin? Ben sana beş vakit namaz kılmayı emrettim. Sen ise günde beş defa okunan ezanlara kulak vermedin” dediğinde ne olacağını hiç düşündük mü? O vakit ben ne cevap veririm? Beni azarlayıp, cehennemine koyarsa ben ne yaparım? sorularını kendimize sormamız gerekmez mi?

Çocuğumuzun karnesine bakarken, biraz da ahireti, hesabı, mizanı, sırat köprüsünü, mahşeri düşünelim. Bakın o zaman ruhen ve bedenen kendinizi nasıl daha rahat hissedeceksiniz? Daha evvel, alelade bir belge olarak baktığınız, iyi olduğu zaman, teşekkür aldığı, takdir aldığı zaman sevindiğiniz, öğündüğünüz o karne size çok şeyler anlatacaktır. Çocuğunuz kötü bir karne getirdiği zaman bile, Allah Teala’nın eşsiz merhametini düşünerek, acıyarak çocuğunuza güzel tavsiyelerde bulunacaksınız. Halbuki bu tavsiyelerin öncelikle kendinize lazım olduğunu asla unutmayacaksınız. Böylece daha amel defteri açılmadan, kendinize gerekli olan dersi alacak, hayatınıza bir çeki düzen vereceksiniz.

Karneye bakarken, amel defterinizde yazılı olan şeyleri görecek ve gayr-i ihtiyari olarak “Ben yapmadım…” diyeceksiniz. Fussilet suresinde; kulakların, gözlerin ve derilerin, Yasin suresinde de kıyamet günü ağızların mühürlenip ellerin ve ayakların insanın işlediği fiiller şahitlik yapacağını bildirmesi amel defteriyle ilgili olarak Allah Teala’nın kıyamet sahnelerinden bizi haberdar ettiğini göstermektedir.

 Bizleri bu dünyaya hangimizin daha iyi iş yapacağını, hangimizin daha iyi bir kul olacağını tespit için ölümü ve hayatı yaratan Allah (C.C.), bizlerin karnesini, amel defterini görevlendirdiği melekler tarafından yazdırmaktadır.

Kur’an’da zikredilen “kitap ve suhufun” insan ömrünün muhasebesinin yazılı bulunduğu defter anlamını ifade ettiği gibi, birçok müfessir tarafından da kişinin hesabının görüldüğünü bildiren bir belge anlamına gelebileceği belirtilmiştir. Ehl-i sünnet alimleri amel defterlerinin bilinemeyeceği, bu dünyadaki defterlere de benzetilemeyeceği görüşündedirler.

Teşbihte hata olmaz, derler. Bir nebze de olsa, dünyadan misal getirerek, ahireti hatırlayabildiysek ne mutlu bizlere…

Artık karnelere bundan sonra, bir başka gözle bakarız inşaallah…

 

adarselim@gmail.com