Aşk, gözden kalbe hicrettir.

Aşk şiddetli muhabbettir.

Özü insan, temeli aşk, rehberi sevgidir.

Aşk, sevmenin, sevilmenin ve gerçek sevgiyi bilmenin adıdır.

Aşk, sevginin tutku haline dönüşmüş şeklidir. Aşkın en önemli özelliği, “sadakat, samimiyet, bağlılık ve şefkattir.” Bu özellikler, aşk ile sevgi arasındaki farkı gösterir.

Aşk bir kez yüreğe düşünce her şey değişir birden. Hayatta yeni bir milat başlar. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Şiirler, şarkılar, türküler, ağaçlar, kuşlar, hatta bakışlar, her şey değişmiş dünya güzelleşmiştir. Hayat bambaşka şekle bürünmüş, varlığının gayesi anlaşılmaya başlanmıştır.

Düşler daha canlı, umutlar daha heyecanlı ve hayat daha renklidir. Artık coşku dolu, anlam dolu bir yolculuk başlamıştır. Bu sevenin sevdiğine ve sevilenlerin bir birine doğru bir keşif yolculuğudur. Yani aşk yolculuğu!

Aşk yolculuğu engellerle doludur. Bu engel bazen yakın çevrede, bazen yaşamın kendisinde, bazen bedende, bazen de kafada (!) olabilir. Eğer kafadan engelli değilseniz, korkmayınız, aşk yolculuğuna devam ediniz. Her zoru başarır, her engeli aşabilirsiniz. Eğer kalp ve gönlünüze teslim olmaz, yakın çevreden gelen telkin ve vesveseler ile kafanızda bir engel oluştuysa, düz yolda bile şaşar engellere takılır kalırsınız ve bocalayıp durursunuz.

Bunun için aşkı anlamanın, aşka hazırlanmanın ve aşkı yaşayıp, yaşatmanın özgün, ödünsüz ve evrensel rehberi kalptir. Çünkü aşk tende değil, kalptedir. Güzellik ve yakışıklık bir insanın suretinde değil, siretindedir. Yani bir kimsenin inancı, ahlakı, karakteri, kişiliği, davranışı ve donanımlarıdır.

Bir erkeği; kadının gözünde yakışıklı yapan, onun görünüşü değil, karakteri ve donanımlarıdır. Aynı şekilde bir kadını; bir erkeğin gözünde güzelliği, onun suretinde değil, siretinde olmalı. Şunu da bilmeliyiz ki; güzellik yüzde değil, asıl güzellik bakan gözdedir. Çünkü göz öyle bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencereden seyreder. Yani göz kalbin dışa açılan kapısıdır.

Sevmek ve sevilmek, sahip olmakla değil, muhatabına değer vermekle ilgilidir. Kalpte muhabbet olmadıkça, dildeki sevginin hiçbir önemi yoktur.

Bir inceliği hatırlatmak isterim:

Sevmek kolay, sevilmek zordur. Çünkü sevmek kendi iradene bağlıyken, sevilmek başkasının iradesine bağlıdır.

Sevmek, sevilmek ve sevindirmek aşk yolunun döşemeleridir. Çünkü sevgisiz aşk olmaz. Hani beş sevgi dilinden söz edilir;

* davranışlarda ilgi uyandırmak,

* hal, hareket ve sözlerini takdir etmek,

* kaliteli ve nitelikli zaman geçirmek,

* fiziksel ve dokunsal temasta bulunmak ve

* hediye almakla yakınlığını ve değer verdiğini göstermektir.

Âşık olan, sevdiği için kendi çıkarını terk eden kişidir.

Aşk yolculuğunun başında kadın ve erkek arasında cazibe vardır. Birbirinin çekim alanına giren kadın ve erkek, birbirlerinden hoşlanır ve ilgi duymaya başlarlar. Bu yakınlaşma iyi bir ilişkiye dönüşürse, aşka kapı aralanmış olur. Eğer şartlar da müsait ise, aşka kapı açılır. Aşkın oluşmasında başlangıç itibarıyla tarafların birbirini sevmesi ve hoşlanması yeterlidir.

Aşk, kadınlarda erkeklere nazaran daha güçlüdür ve kadınlar aşk kahramanlarıdır. Kadınlar kendilerine doğuştan verilmiş olan özellikleri sebebiyle bir çekim alanı oluştururlar ve bu çekim güçleriyle evliliklerini devam ettirirler.

Aşkta esas olan kadının cazibesi ve erkeğin aşk sinyallerinin kadında mecra bulmasıdır. Neticede aşk kapısını açacak, davet belirtileri ve bilgilerini gönderecek kadındır. Cesaret ve ısrar erkekte, kabul ve davet kadındadır. Sözün özü; aşkın temeli olan muhabbet çift yönlüdür.

Muhabbetin (sevginin) oluşması için muhatapta cemal, kemal, neval ve nihanın bulunması gereklidir:

Cemal; hem suret hem de siret güzelliği olmalı.

Kemal; bilgi ve erdem yönünden mükemmel olmak, olgunluğa ulaşmış, kusursuz ve noksansız olmak demektir. Yani “İnsan-ı Kâmil” Allah’ın her mertebedeki tecellilerine mazhar olan insan olmalı veya o yolun yolcusu özelliğinin belirtilerini taşımalıdır.

Neval; nasip, kısmet, kader anlamlarını taşır. İnsan cüz-i ihtiyarı ile kendi mukadderatını şekillendirir. Bu nedenle her zaman külli iradeye bakmak ve bırakmak yerine, kendi cüz-i iradesine de bakması gerekmez mi?

Unutmayalım ki; “hayatımız bir kalem, onunla sahife-i a’malimize geçecek çok şeyler yazılıyor.” (B. S. Nursî; Mektubat, 11)

Nihan; gizli, saklı, göz ile görünmeyen ancak varlığı aşikâre bilinen sır demektir.

Aşk öyle bir sırdır ki, hem “mecaz-i aşkı”, hem de “hakiki aşkı” insana yaşatır. Her iki aşkın sırrı da muhabbettir. Çünkü muhabbet aşkın çimentosu, kalp ve gönülleri birbirine bağlayan sır ve hikmettir.

Bu nedenle “Aşk, şiddetli bir muhabbettir; fâni mahbublara müteveccih olduğu vakit ya o aşk kendi sahibini daimî bir azab ve elemde bırakır veyahut o mecazî mahbub, o şiddetli muhabbetin fiatına değmediği için bâki bir mahbubu arattırır; “aşk-ı mecazî, aşk-ı hakikîye” inkılab eder.” (B. S. Nursî, Mektubat, 33)

İnsanın aşkı, ya mecazî ya da hakikidir. Mecazî aşk, fanilere gönül bağlamaktır. Hakiki aşk ise, Allah’ı sevmektir. “Mecaz hakikate köprüdür” sırrınca, çoğu zaman mecazî aşk, hakiki aşka vesile olur.

Mecazi aşkın üç sacayağı vardır. Bunlar dış görünüş, ruhî olgunluk ve cinselliktir. Fakat bu üç unsurdan hiçbirisi aşk için tek başına yeterli değildir. Ancak üç özellik beraber olduğu zaman birbirini tamamlar.

Kadın erkek ilişkisinde dış görünüş, yani fizikî güzelliğin % 30 oranında olduğu söylenir. İç güzellik denen siretin oranı ise % 70 oranındadır ki, bu ruhî olgunluk demektir. Yani muhatapların taşıdığı sıfatlar, vasıflardır. Cinsellik erkeklerde görsel, kadınlarda dokunsaldır. Erkeklerde görünüş ve düşünce cinselliği uyandırırken, kadınlarda düşünceyi tetiklemek için bakış ve gönderilen mesajlar önem taşır. Kadında cinsellik, ten temasıyla ateşlenir ve uyandırılır.

Fiziksel temas sevgi dillerinden biridir. Sevgi dillerinden diğerleri ise; öncelikle konuşmak ile muhabbeti artırmak, muhatapla göz teması kurmak, mümkün oldukça beraberlik sağlamak, kendini hatırlatmak için hediyeleşmek, bir sorunu varsa çözmek, isteklerini mümkünse karşılamak, ihtiyaçlarına yardım etmek birer sevgi dilidir. Bunların hepsi aşkı körükler ve aşkı tutuşturup alevlendirir. Muhabbetin çoğalmasına sebebiyet verir.

Aşk ve muhabbet birer rızıktır. Rızık; sadece mal mülk değildir. Sevmek, sevilmek ve dürüst insanlarla birlikte olmak dahi rızıktır. Karı – koca birbirine rızık iken, çocukta her ikisi için bir rızıktır. Buna “aşk üçgeni” adı verilir.

Aşk, kalbinize yerleşti mi?

Aklınızda şekillendi mi?

Gönlünüze taht kurdu mu?

Aşk düşüncenizi kapladı mı?

O vakit aşkı yazılı ve sözlü ilan edecek, muhatabınıza haykıracak, içinizde volkanlar gibi fokur fokur kaynayan muhabbet ve aşkınızı hiç çekinmeden beyan edeceksiniz. Böylece fiili olarak aşkın tanımını yapmış olacaksınız.

Aşk nedir?

Tanımını öğrenmiş olacak ve yaşama dönüştürmüş şeklini bütün hissiyatınızla yaşayacaksınız. Aşkın oyunu yoktur. Aşk oyuna gelmez.

Karşılık gören aşk kişiyi mutlu ederken, tutku ve platonik aşk insanı depresif yapar, kendini hasta eder. Aşk, bireyin hayatta anlam bulmasına, duygusal tatmin sağlamasına ve psikolojik sağlığını olumlu yönde etkilemesine yardım eden eşsiz bir duygudur.

 

adarselim@gmail.com