Aşkın yaşı yoktur. Kadın erkek fark etmez. Kişiler ergenlik döneminden ömürlerinin sonuna kadar âşık olabilirler. İslam’da evlilik yaşı kesin bir yaşa bağlanmamıştır. Akıl baliğ, yani ergenliğe girmiş olması şartı vardır. Bir insan kaç yaşında olursa olsun iyi bir âşık olabilir.

Aşkın yaşı yoktur, ama bir vakti vardır.

“Âşık mı maşuku sever, yoksa maşuk mu âşığa kendini sevdirir”

Kanaatimce “bir cinsin diğer bir cinse âşık olması önemli değil, önemli olan bir cinsin diğer bir cinsi kendine âşık etmesidir.” Tek taraflı aşk olmaz, sonuç vahim olur.

Aşkında ölüm gibi, yaşı yoktur. Herkes ölecek yaştadır. Akıl baliğ öncesi hariç, herkes âşık olacak yaştadır. Bu durum mecazî ve hakiki aşklar içinde geçerlidir. Bu nedenle aşk her zaman ve herkesi her yaşta kapısını çalabilir.

Mecazî aşklarda elbette ki durum farklıdır. Aşk ve evlilik dengi dengine olmalı, en doğrusu budur. “Şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır.” (Yirmi Dördüncü Lem’a) Fakat yöre şartları, insanların bakış açıları, örf ve adetler de “Dinî emirlerin yerini almamalı.” Mesela, Hz. İbrahim (as) 100 yaşında, hanımı Sare 90 yaşındayken çocukları İshak (as) doğar.

Bu olay Kur’an-ı Kerimde şöyle anlatılır:

“Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde ile gelip “Selâm” dediler. O da “Selâm” dedi ve hemen gidip (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi. İbrahim onların yemeğe ellerini uzatmadıklarını görünce (sebebini anlamadığı için) durumlarından hoşlanmadı. Onlara karşı içine bir korku düştü. Onlar, “Korkma, biz Lut kavmine gönderildik” dediler.

İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u. O zaman İbrahim’in karısı, “Vay başıma gelenler! Ben bir (kısır) kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!” dedi.

Melekler, “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyık Hamid, şanı yüce olan Meciddir” dediler.”

Melekler dediler ki: “Rabbin böyle buyurdu. Çünkü O,  tam hüküm ve hikmet sahibi olan Hâkim, her şeyi çok iyi bilen Alim’dir!” (Hud, 11/69-73; Zariyat, 51/24-30)

“Zekeriya mihrapta (mabedde) namaz kılarken, melekler ona seslendi: “Allah, sana Yahya’yı müjdeler. O, Allah’ın kelimesini (İsa’yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.”

“Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah, “Öyledir, ama Allah dilediğini yapar” dedi. (Ali İmran, 3/39-40)

“(Zekeriya) ben, arkamdan yerime geçecek yakınlarım (ın isyankâr olacağın) dan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Bu yüzden bana katından, yerime geçecek bir velî, oğul bağışla!”

“(Allah buyurdu), “Ey Zekeriya! Doğrusu biz seni Yahya isminde bir oğlanla müjdeliyoruz ki bundan önce bu adı kimseye vermedik.”

“Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?” dedi.

“(Melek) dedi: Öyledir ama Rabbin diyor ki: “O, bana göre kolaydır, nitekim daha önce sen de hiçbir şey değil iken, seni de yaratmıştım.” (Meryem, 19/5, 7-9)

Evet, çocukları hiç olmamış bir aile iken, Hz. Zekeriya (as) 90 yaşında, karısı 89 yaşındayken çocukları Yahya doğar.

Ülkemizde çocuk doğumu için takribi 40-45 yaş sanki bir sınır konmuş gibi, birçok insandan işittim; 50-55 yaşlarında çocuk sahibi olanlara “çarşıda pazarda, caddede sokakta, okulda parkta ve farklı mekânlarda –çocuk için- bu torunun mu?” diyorlarmış. Örf ve adetler akıllarına perde olmasaydı, dinî emirleri de bilselerdi veya dinî emirleri ötelemeseler idi; sormaları gereken; “Bu çocuk senin neyin oluyor? şeklinde olması gerekecekti. Evliliğin bir boyutu çocuk olduğu için bu örnekleri vermiş oldum.

İnsanlık ve İslam tarihinde sosyal statü, kariyer, krallık, sultanlık, varlık – zenginlik, yani hiçbir evlilik tek bir sebebe dayandırılamaz. Özellikle söz konusu olan dönem ve toplum bağlamında, evliliklerin ekonomik, siyasi, psiko-sosyal ve kavim ile kabile sebeplerinin de olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu sebeplerin hemen hepsi de evliliğin dünyaya bakan yönüdür.

Asıl olan fani dünya değil, ebedî hayat düşünüldüğü zaman biyolojik yaşın âşık olmanın ve evlenmenin önünde engel teşkil etmeyeceği açık iken, fazla bir ehemmiyeti de yoktur.

Hem bu dünya hayatı, hem de ahiret hayatı dikkate ve ön plana alındığında; yaş farkı gözetmeksizin âşık olmanın ve evlenmenin prensipleri ile bir takım özellikleri ön plana çıkmaktadır. (bkz. Tablo-1)

Kadın ve erkekte tercih sebebi sıfat ile vasıflardan olması gereken özelliklerin bir kaçı şunlardır:

SN
ÖZELLİK
% ORAN
SN
ÖZELLİK
% ORAN

1

Diyanet

16

Metanet

2

Kitabet

17

Bekâret

3

Hitabet

18

Vefakâr

4

Hikmet

19

Fedakâr

5

Marifet

20

Hürmetkâr

6

Feraset

21

Kadirşinaslık

7

Maharet

22

İlimi

8

Zekâvet

23

İrfanı

9

Muhabbet

24

Tefekkürü

10

Akliyet

25

Zikri

11

Kamilet

26

Fikiri

12

Asalet

27

Soyu

13

Sehavet

28

Malı

14

Samimiyet

29

Güzelliği

15

Sadakat

30

Dinî

Tablo-1: Her bir özellik 100 üzerinden puanlama yapılarak değerlendirilir.

Aile yuvasının kurulmasında en önemli husus, eş seçimidir. Kadın olsun erkek olsun seçim yaparken, en çok dikkat etmeleri gereken hususların başında mü”min, Müslüman ve muttaki dindar gelmelidir. Çünkü Furkan-ı Kerimde şöyle bildirilir:

“İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler. (Bakara, 2/221)

Ehl-i kitap olan Hristiyanlar ve Yahudiler de kâfirdirler. Şu ayete göre hiçbir kâfire Müslüman kadın verilemez.

“Ey iman edenler! Size mü’mine kadınlar muhacir olarak geldikleri zaman kendilerini imtihan edin, imanlarını Allah bilir. Eğer onların mü’min hanımlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri vermeyin. Çünkü mü’min kadınlar kâfirlere helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar.” (Mümtehine, 60/10)

“Ne kitap ehli kâfir / inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşan müşrikler, Rabbiniz tarafından size bir hayır indirilmesini istemezler. Oysa Allah, rahmetini yalnız dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Bakara, 2/105)

İman eden ve Müslüman olanlar arasından eş seçim nasıl olmalı?

Adayların üstünlüğünü belirleyici şart İMAN, İBADET VE TAKVADIR. Tahkik-i imanı olan taklid-i imanı olandan üstün ve hayırlıdır. İman edenler arasında da takvası olanlar, takvası olmayanlardan üstün, değerli ve hayırlıdır.

İbadetleri çok olan, ibadetleri az olan veya hiç olmayanlardan daha hayırlıdır. Çünkü iman, ibadet ve takva merhametli, şefkatli, iyi niyetli, kadirşinas olmayı gerektirir. İbadet; “itaat etmek, boyun eğmek, kulluk etmek, tevazu göstermek, fiil ve niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan ve Allah’a tazim ve yakınlık ifade eden şuurlu itaat” demektir.

Bu değer sıralamasını “renk, dil, soy sop, rütbe, tahsil, diploma, mevki, servet, etnik aidiyet, dünya hayatını kolaylaştıran zenginlik, hizmet ve icatların sahipliği” gibi özellik ve sebepler değiştiremez ve değiştirmemeli.

Hadis-i Şeriflerde; evliliğin kiminle olacağı hakkında açık bilgi sunulmaktadır:

“Kadın dört özelliğinden dolayı nikâhlanır: Malı için, soyluluğu için, güzelliği için ve dindarlığı için. Aman sen dindar olanıyla evlenin ki ellerin bereketle dolsun!”

(Buharî, Mikat, 15; Ebû Dâvud, Nikâh, 2; Müslim, Reda’, 53; Tirmizî, Nikâh, 4; Nesâî, Nikâh, 10, 13; İbn Mâce, Nikâh, 6; Dâremî, Nikâh, 4; Taberânî, Nikâh, 21; Ahmed, 3/302, 4/428)

“Kadınları sırf güzelliklerinden dolayı nikâhlamayın; olur ki güzellikleri onları helâk edebilir. Onları mallarından dolayı da nikâhlamayın olur ki malları onları itaatsizliğe sürükleyebilir. Kadınları dindar oldukları için onlarla evlenin. Andolsun ki dindar olan siyah bir cariye daha iyi ve daha uygundur.”

(İbn Mâce, 6, hn: 1859; Müslim, Tefsir, 7)

“Dünya yararlanılacak şeylerin ta kendisidir. Ama onun en hayırlı faydanılacak şeyi, dindar iyi huylu kadındır (veya erkektir.)”

(Müslim, Redâ’, 59; Nesâî, Nikâh, 15; Ahmed, 2/168)

Dindar eş seçimi, huzur, mutluluk ve bir anlamda da ebedi kurtuluş seçimi demektir. Çünkü birbirlerine manevî destek veren karı ve koca birbirlerini haramdan korudukları gibi, Allah’ın rızasını kazanma hususunda da teşvikçi olurlar.

“Hanımının maddî ve fizikî güzelliğinden ziyâde, huy ve ahlâk güzelliğine, şefkatin madeni ve Rahmetin hediyesi oluşuna sevgisini bağlayan bir erkeğin, eşinden aynı derecede sevgi ve hürmet göreceğini bildiren Said Nursî Hazretleri, bu karşılıklı hürmet ve muhabbetin her iki taraf yaşlandıkça ve çirkinleştikçe artacağını, böylece dünya hayatının da bir mutluluk yumağına döneceğini, yoksa yalnızca sûret güzelliğine bağlanan bir sevginin çok geçmeden bozulacağını ve yerini geçimsizliklere bırakacağını haber verir.” (Sözler, 32. Söz)

 “Bu dünya ahiretin tarlası (mezraası) dır” hadisin sırrı unutulmamalı.

Peygamber, Cennetle müjdelenen sahabî, âlim, mürşid, muhakkik, asfiya, evliya, insan-ı kâmil, halife, ilim, irfan, muttaki dindar, soy-asalet gibi birçok vasıflar için evliliklerde yaş farkının önemi yoktur.

Konumuzun içeriğine göre kısa ve öz birkaç misalle yetinelim:

Hz. Abdullah Kâbe’nin yanından geçerken, karşısına bir kadın dikilir. Bu kadın, Abdullah’ın dillere destan güzelliğine hayranlardan biri olan, Varaka b. Nevfel’in kız kardeşi iffetli ve güzel olan Rukiyyedir.

O da, kardeşi Varaka gibi mukaddes kitapları okumuş, o kitaplarda ahir zamanda gelecek peygamberin sıfatlarını görmüş ve öğrenmişti. İç âleminde, Abdullah’ın yüzünde, o âna kadar hiç kimsede görmediği müstesna nuru ile karşı karşıya kalınca, bu sıfatlarla münasebet kurdu. Bu şerefi başkasına kaptırmamak için de, Abdullah’ın yanına yaklaştı ve şöyle dedi:

– “Ya Abdullah! Benimle evlenir misin?”

Abdullah’ın yüzü bir anda kıpkırmızı kesildi. Masumiyetini yırtmak isteyen bu teklife pek aldırmadı ve yoluna devam etti.

Rukiyye, ona sahip olmak istiyordu. Arzusunu bir başka teklifle cazip hale getirip dedi ki:

– “Eğer benimle beraber olmayı kabul edersen, senin için kurban edilen develer (100 adet) kadar develerim var, onların hepsini sana vereyim.”

Abdullah bu cazip teklife de iltifat etmedi ve iffetini sergileyen şu cevabı verdi:

– “Haram öyle acıdır ki, ölüm acısı onun yanında çok hafif kalır. Helâl ise çok tatlıdır. Ey kadın, sen git açıkça helâlinden ara!”

Günler sonra, Hz. Âmine (14 yaşında) ile evlenmiş olan Hz. Abdullah (24 yaşında), aynı kadınla Mekke sokaklarında bir kere daha karşılaştı. Rukiyye, ona karşı en ufak bir arzu ve hasret belirtisi göstermedi; hissiz ve bakışları, çok donuktu.

Abdullah sebebini sordu:

– “Ne oldu sana? Halin değişmiş!” Rukiyye:

– “O gün, alnında esrarlı bir nur parlıyordu. O nur karşısında kendimden geçtim. Ama şimdi onu göremiyorum!” diye cevap verdi.

Evet, Hz. Abdullah’ın alnında parlayan nur artık yoktu. Çünkü o nur Kâinatın Efendisine hamile olan, Hz. Âmine anamıza intikal etmişti. Allah’ın öz nurundan yarattığı nur üstüne nur olan bir neslin evladıdır Hz. Peygamber (sav).

Aslında Hz. Abdullah’a hayran ve meftun olan sadece bu kadın değildi. Bütün Kureyş kızlarının gözleri onun üzerine çevrilmişti.

Bir başka misal, yaşına rağmen, âşık olduğu Yusuf (as) ile evlenme imkânları olunca, Hz. Züleyha (90 yaşında) validemizde de bir gençleşme süreci yaşadığı ve iki oğlu bir kızı olduğu nakledilir. Köle olarak satıldığı zaman güzelliği bütün şehre yayılan Yûsuf’u Mısır azizinin karısı Züleyhâ satın alır, ergenlik yaşına gelince de ona âşık olur.

Hz. Züleyha, Hz. Yusuf (as)’dan üç istekte bulunur: Gözlerinin açılması, gençlik ve güzelliğinin geri verilmesi ve kendiyle evlenmesi. Bu üç istekte gerçekleşir.

İki cins arasındaki yaş farkı fazla olmamalı. Yani yaş farkı 30 yaşa, 90 yaş olmamalı, ama aşk ve evlilik için bir takım özellikler vardır. Bu özelliklere göre seçim yapıldığında da yaş farkı sevmek ve sevilmek için, evlilik için, aile hayatının devamı için bir engel teşkil etmez ve etmemeli.

Aslında yaş göreceli bir kavramdır. Biyolojik ve fiziksel özellikler taşır. Fizyolojik, psikolojik, ruhî ve duygusal özellikleri tek biyolojik ve fiziksel özelliklere bağlamakta doğru olmasa gerek. Günümüzde ki durum bedenin yaşına takılıp kalıyoruz. Şimdi asıl öze gelecek olursak şöyle sormamız gerekir:

– Ruhun yaşı var mı?

Zahirî ve batınî duygu ve hasselerimizi hesaba hiç katmıyoruz. Bunların yaşı yoktur.

– Düşünce ve maneviyatın yaşı var mı?

Bedenen hangi yaşta olursanız olun, beden içindeki canın yaşı yoktur. Can cananını bulursa niçin seviyorsun denilir mi? Demek her yaştan kişi her yaştaki biriyle evlenebilir. Aradaki fizikî ve biyolojik yaş ne olursa olsun fazla bir önemi yoktur.

Bunun en bariz örnekleri İslam tarihinde vardır. Aşk ve evliliğin yaşı yoktur. Evlilikte maddî ve manevî donanım ile cüzdanın ağırlığı vardır.

Evlilikte yalnız yaş değil, rüşt denilen bir olgunluğun esas alındığını gözden kaçırmamak gerekir.

Hz. Peygamberimiz (sav)’in ilk evliliğinde Hz. Hatice (ra) validemiz 40 yaşındayken, kendisi 25 yaşındaydı. Hz. Peygamberimiz (sav) 51 yaşında iken, Hz. Aişe (ra) validemiz 17 yaşındaydı. Birinci de yaş farkı 15 yaş iken, ikinci de 34 yaş farkı vardı.

Hz. Ömer (ra) (D: 584 – Ö: 644) halifeliği döneminde 54 yaşındayken, (638 yılında)  Hz. Peygamberimiz (sav)’in torunu Hz. Fatıma (ra)’ın kızı Ümmü Gülsüm binti Ali (D: 627) takriben 11 yaşında iken, evlenmiştir. Bu evlilik yaş farkı 43 yaştır.

Hülafa-i Raşidin’in evlilikleri incelendiğinde çok farklı tablolar ortaya çıkacaktır. Hz. Ebu Bekir (ra) 4 evlilik, Hz. Ömer (ra) 8 evlilik, Hz. Osman (ra) 9 evlilik, Hz. Ali (ra) 8 evlilik yapmıştır. Ancak Hz. Fâtıma vefat edinceye kadar, Hz. Ali bir başkasıyla evlenmemiştir.

Hz. Osman (ra) (D: 576 – Ö: 656) takriben 35 yaşında Resulullah’ın kızı Rukiye (D: 601 – Ö: 624) ise 11 yaşında evlenmiştir. Aradaki fark 24 yaştır.

Hz. Osman (ra) 3 (üç) eşi hayatta iken 4. (dördüncü) evliliğini 75 yaşında halifeliğinin (644 – 656) beşinci (649) yılında Naile bint Ferafisa (Hıristiyan) ile evlenmiş ve 7 yıl evlilikleri sürmüş Hz. Osman (ra) şehit olmuştur. Naile bu evlilik zamanında çok genç 25 yaş kabul edilirse aradaki fark 50 yaştır.

Deryadan katre misali örnek ve nakillerden, yazının kısa olması açısından yapılan öz izahlardan çıkan bir sonuç vardır. Bu sonucu kabul etmeyen kişileri de saygıyla karşılar, fikirlerine hürmetle bakarız. Ancak bu sonucu ben değil, okuyucularım versinler!..

Aşkın ve evliliğin yaşı var mı, yok mu? Karar sizin.

 

adarselim@gmail.com