Değerler, insan yaşamına yol gösteren, önem dereceleri farklı olan, soyut, duyguya dayalı inançları temsil eden, İlahî ve semavî dinlerin aslından kalan, toplumlarda benimsenmiş belirli bir yaşam tarzı haline gelmiş, hatta evrensel boyut kazanmış insanlığa tamamen fayda sağlayan hedefler olarak tanımlanabilir.

Değerler Eğitiminin Amaçları

  • İyi karakterli bireyler yetiştirmek,

  • Temel dinî ve ahlakî değerleri pekiştirmek,

  • Topluma faydalı olacak çocukların psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimlerine uygun olarak kazanımlar sağlamak,

  • Çocuk ve gençlerin kazandıkları değerleri davranışla ifade etmeleri yönünde fırsat vermek.

  • Karakter ve Değerler Eğitiminin ailede ve okulda aynı şekilde işleyişini sağlamak.

Değerler eğitiminden maksat; “Temiz Toplum”u oluşturmak “İyi İnsan veya İyi Vatandaş” yetiştirmektir. İyi vatandaş yetiştirmek içinde; “dinî, ilmî, manevî, millî ve insanî” değerler çerçevesinde eğitim yapılması şarttır. Bu bakımdan “Değerler Eğitimi”ni tüm derslere yaymak, müfredatı düzenlemek ve ders programlarını yeniden yapılandırmak gerekir.

Belli zaman dilimlerinde ve belirlenmiş guruplara değerler eğitimi vermek veya o anlamda çeşitli faaliyetler icra etmek elbette ki güzeldir. Ancak asla yeterli değil, maksada ulaşmak için umumileştirmek şarttır, diye düşünüyorum.

Şu an yapılan değerler eğitiminde bir farkındalık oluşur, ama davranış değişikliği fark edilir mi? Asıl önemli olanda bunun tartışılabilir olmasıdır.

Farkı fark etmek mi, yoksa farklılığı umumi yaşamak mı, daha önemli?

Bir başka ifade ile; değerleri bilmek mi, bilinen değerleri uygulamaya koymak mı, daha iyidir?

Eğitimin amaçlarından biri olan “davranış değişikliği” veya “istenilen davranışın kazandırılması”na dönüşmeyen eğitim yetersiz sayılır.

Bu nedenle “Değerler Eğitimi”, tüm öğrenme sürecine yerleştirilmiş hale getirilmeli. Maddî ve manevî, dinî ve ilmi, dünyevî ve uhrevî, millî ve insanî değerlerle evrensel değerlere dönüştürecek bireyler yetiştirmek gereklidir.

OKU: AİLEDE VE MEDYADA DEĞERLER EĞİTİMİ   

Okullarımızda sınıf seviyelerine göre değerler eğitimi konularından bazıları şöyledir:

Adalet,

Saygı,

İyilik,

Sorumluluk,

Dürüstlük,

Hoşgörü,

Nezaket,

Merhamet,

Çalışkanlık,

Özgüven,

Fedakarlık,

Sadakat,

Şefkat,

İyi niyet,

Yardım severlik,

İslam Adabı,

Peygamberimiz (sav)’in ve örnek şahsiyetlerin hayatı,

İlmihal,

Kur’an-ı Kerim,

Sure-Dua öğretimi,

Uygulamalı abdest ve temizlik öğretimi.

Bu değerleri öğrencilere nasıl vermek lazım?

Anaokullarında farkındalık oluşturmak amacıyla doğrudan değerler eğitimini vermek. İlkokulda örneklendirmek, anlamlandırmak ve uygulamaya hazırlamak. Ortaokullarda bunların davranışa dönüştürülmesini sağlamak. Liselerde ise davranışları yaşam haline getirerek tamamen uygulamaya koymak şeklinde olabilir.

Değerler Eğitimi; ailede anne ve babaların çocuklarına örnek ve rol model olmaları ve gerektiği zamanlarda da anlatarak çocuklara değerleri aktarmalarıyla başlar ve okulda devam eder.

Okullar, insan yaşamında yeri doldurulamaz mekânlardır. Okullar öğrencilerin akademik öğrenmelerini gerçekleştirdikleri bir kurum olmasının yanı sıra; öğrencilerin sosyal, psikolojik ve ruhsal gelişimlerini destekleyen, sosyal bir kurumdur.

Değerler, öğrenilen ve öğretilen kavramlardır. Bu nedenle öğrenciler sağlam bir karakter geliştirebilmesi aile, okul ve toplum değerlerinin birbiri ile tutarlı ve birbirini tamamlayıcı nitelikte olması şarttır.

Bir toplumda benimsenip, uygulanan her türlü düşünce, davranış ve kurallara değerler adını veriyoruz. Yani değer; insanın söz, tutum ve davranışlarında doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin ….vb. hükümlerdir.

Aslında değerler; “dinî, ahlakî, millî, siyasî, sosyal, ekonomik, estetik” …vb. şekilde gruplandırılabilir. Örneğin:

Dinî: Emir-yasak, helal-haram

Ahlakî: İyi- kötü, doğru-yanlış

Millî: Vatan-millet, birlik-beraberlik

Siyasî: Adalet-hürriyet, ehliyet-liyakat

Sosyal: Sevgi-saygı, yardımlaşma-dayanışma

Ekonomik: Üretim-tüketim, mal-mülk

Estetik: Güzel-çirkin, nizam-intizam

Hangi alan olursa olsun; değerler sisteminin temelinde “SEMAVÎ DİN VE PEYGAMBERLER” vardır. Çünkü değerler; her toplumda bir tarihi süreç içinde “dinî inanç ile örf ve adetler” yani “gelenek ve görenek”ler sonucunda oluşurlar.

Günümüzde var olan dinlerden ister beşerî, ister tahrif olmuş semavî, isterse tüm insanlığı kapsayan ve kıyamete kadar da devam edecek olan ve ilahî kelamda bildirilen “İSLAM DİNΔ olsun değerler bütününün temelini oluştururlar.

Mesela; insanlara “Yalan söylemek niçin iyi değildir?” diye sorulduğunda genellikle “Din yalan söylemeyi yasaklamıştır” cevabı alınır. Bunun gibi doğruluk-dürüstlük, saygı-sevgi, adalet-hakkaniyet, şefkat-merhamet, hoşgörü-yardımseverlik, izzet-iffet,  …vb. örf ve adetlerin hemen hemen hepsi de dinî kaynaklıdır. Dine uygun olmayan örf ve adetlerde terk edilmiş veya edilirler. Örneğin, selamlaşmak örf ve adetlerde yeri varken Kur’an-ı Kerim de şöyle emredilir:

   “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin.” (Nisa, 4/86) 

   Hadiste:

   “Küçüklerini sevmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir” (Tirmizi, Birr,15; Ebu Davud, Edep, 66)

Anne-babaya saygılı olmak, hastayı ziyaret etmek, okunan Kur’an-ı Kerim ve ezana saygı göstermek örf ve adetlerden olduğu gibi, aynı zamanda dinî emir ve uygulamalardandır.

Dinî inanç ve değerler; mikro boyutta ferdi, makro boyutta ise toplumsaldır. Bu nedenle dünya sahnesinden giden kuşakların, bu dünyada yer alacak genç kuşaklara gösterdiği ve bıraktığı miras çok önemlidir. Çünkü gençlerde değerlerin oluşumunda;

Aile

Çevre

Okul

Medya’nın etkisi büyüktür.

Bu dört etkende EĞİTİM-ÖĞRETİME dayanmaktadır.

     Öyle ise eğitimcilere düşen vazife nedir?

   Gençlere eğitimde gerçek kişilik kazandırmaktır. Bilindiği üzere kişilik; “huy, mizaç, karakter, şahsiyet ve benlik” demektir. Kişilik kazandıran değerlerin en önemli kaynağı dindir. Dinî Eğitim-Öğretimde kaliteyi artırmak gerektir.

   Kalite nasıl artırılır?

   İlgililerin kendilerine düşen görevi yapmaları gerekir. Bunlar:

DEVLET

1- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi – anayasal olarak zorunlu ders.

2- Kur’an-ı Kerim

3- Peygamberimizin Hayatı

4- Dini Temel Bilgiler

5- Arapça dersleri de seçmeli olarak ortaokul ve liselerde mevcut.

   Tabir-i caiz ise top atılmış muhatapların tutum ve davranışları beklenilmekte.

   Muhataplar kimlerdir?

   Öğrenci ve aile, okul yöneticileri ve öğretmenlerdir.

AİLE VE ÖĞRENCİ PSİKOLOJİSİ

1- Ders yükünün hafif olması

2- Üniversite sınavına yönelik olması (TYT de 6 soru kondu)

3- Müslüman ailedenim zaten biliyorum düşüncesi

4- Çok gencim daha sonra öğrenirim

5- Yeterli öğretim yapılmıyor (!) düşüncesi

Özetlersek; nefis ve şeytanın aldatmacası.

   Bu tarz düşüncelerin sebebi asrımızın sıkıntısı ve kıyametin alametlerinden olan “ebeveynin çocuğu değil, çocuğun ebeveyni yönettiği bir süreç içinde bulunmamızdandır.”

   Öğrenci ailenin aynasıdır. Şeffaf olup aynen yansıtır. Bu sayılan beş husus ailede de var desek bilmem yanılmış olur muyum?  Elbette ki istisnalar kaydeyi bozmaz.

OKUL YÖNETİCİLERİ VE ÖĞRETMENLER

1- Personel yetersizliği

2- Öğrenci söz konusu dersleri seçmiyor

3- Akademik başarımız yüksek olsun

4- Seçilen derslerde öğrenciler çok ilgisiz

5- Seçmeli derslerden (Kur’an-ı Kerim, Siyer, Dini Temel Bilgiler, Arapça’dan) üniversite sınavında soru çıkmıyor.

    denilmekte ve öğrenci isteksizliği ön plana çıkarılmakta.

   Ayrıca din ve değerler sanki sadece “Dinî Dersler”de öğretilir yanılgımız var. Aslında Allah’ın şeriat kitabı ikidir:

 Biri: Kur’an-ı Azimüşşandır. Sıfat-ı kelamdan gelen bir şeriattır. İnsanların ihtiyari işlerini tanzim eder.

   İkincisi: Kâinat Kitabıdır. Sıfat-ı iradeden gelen ve “EVAMİR-İ TEKVİNİYE” diye isimlendirilen şeriat-ı fıtriyedir.

   Bütün kâinatta cari olan adetullah kanunlarının toplamından ibarettir.

   Allah’ın ayetleri denilince; Kur’an ayetleri ile Allah’ın varlığına ve birliğine delil olan kâinattaki varlıklar ve şaşmayan kanunlar diye anlaşılması gerekir.

   Bilindiği üzere ayet “hiç kimsenin inkâr edemeyeceği açık delil, belge, bürhan, alamet, nişan ve işaret” demektir.

   Kur’ân, kâinat kitabının kıraatidir ve nizâmâtının tilâvetidir. Kur’an’da ne varsa, kâinat kitabında da aynen vardır.

  • Kur’an’ı Azimüşşan’da; şecer, hacer, türab, nebat, cebel, enhar, bakar, zübab, neml, ankebut, cann/cin, melaike, nas / insan  ……vs. iken;

  • Kâinat Kitabında; ağaç, taş, toprak, bitki, dağ, nehir, inek, sinek, karınca, örümcek, cin, melek, insan .….. vs. olarak geçmektedir.

   Okullarda okutulan derslerin hepsi kâinat kitabının ayetleri iken, ne yazık ki iman ve Kur’an hesabına okuyamıyor veya okutamıyoruz. Asıl sıkıntı burada.

    Bu nedenle tüm derslerde işlenen konularda “yapan, yaratan, mizan ve nizamı koyan, takdir eden, ikram eden, insana hizmet ettiren” …vb. kelimelere sadece “KİM” soru kelimesini ekleyerek sorabilsek, işlenen her konu iman ve Kur’an hesabına hayatlanır.

   Bu İlahî metodu Cenab-ı Hak Kur’an’da bize şöyle bildiriyor:

  • Andolsun ki, onlara:

“Gökleri ve yeri yaratan kimdir?

Güneş ve ayı size musahhar kılan kimdir?”

Gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra dirilten kimdir?” (Ankebut, 29/61, 63)

لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ

  • “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan mutlaka (ister istemez), “Allah” “ (Lokman, 31/25)

  • De ki:

Gökten ve yerden size rızık veren kimdir?

O kulakların ve gözlerin sahibi kimdir?

Diriyi ölüden ve ölüyü diriden çıkaran kimdir?

Bütün işleri düzene koyan kimdir?

Hemen “ALLAH’TIR” diyecekler. O halde de ki: Artık ittika etmez misiniz?” (Yunus, 10/31)

   Her bir eğitimciye düşen görev “alan ve branşı” ne olursa olsun Kur’an-ı Kerim’in bu metodunu derslerinde uygulamasıdır.

   ÇEVRE VE MEDYA

  “İnsana dinî ve ahlâkî şahsiyetini asıl kazandıran yer, onun yakın çevresidir.” Çünkü muhitin insan üzerinde etkisi vardır. Aile ve okulda kazandırılan değerler, çevre ve medya ile bazen örtüşmediği için algı farklı oluşabilmekte.

   Bilindiği üzere görsel medyanın insan üzerinde “olumlu veya olumsuz” yönde tesiri çok fazladır. Dinî, ahlakî değerlerimize uygun olmayan filim veya söylemler din adına dahi olsa bazen yıkıcı olabilmekte. Çünkü tahrip kolay, tamir zordur.

 ÖNERİLER

1- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders adını değiştirilerek “KÜLTÜR” kelimesi yerine “Kelimelerin Gücü & Dil Ve Düşünce” açısından dolayı yetkililerce “DERSİ veya EĞİTİMİ” gibi uygun görülen ifade konulmalı.

2- Seçmeli (Kur’an-ı Kerim, Siyer, Dini Temel Bilgiler  ve Arapça) dersler zorunlu dersler arasına alınmalı.

3- “Değerler eğitimi değil, eğitimde değerler” olarak her ders içinde yer almalı.

4- Değerler Eğitimi lokal olarak değil, umumileştirilerek öğrencilerin yaklaşık tamamına “Din Eğitimi” yapılmalı.

5- Öğretmen yetiştirilmesinde daha hassas olunmalı.

YEREL DÜZEYDE

1- Ortaokul ve liselerde “Kur’an-ı Kerim, Siyer, Dini Temel Bilgiler ve Arapça dersleri seçilmesi için aile ve öğrenciler teşvik edilmeli.

a) Sürekli Yerel Medyada reklamlar yoluyla,

b) Veli bilgilendirme toplantılarıyla,

c) Okul yönetiminin yönlendirmesiyle,

d) Yaygın eğitim kanalıyla (Müftülük cami vaazlarıyla).

SONUÇ

     Ortaöğretimde okutulan tüm derslerde okuma parçaları mevcut. Bunlar içerisine dahi tevhid ve akaîd konusu nakşedilebilinir. Sözün özü; “Kâinat Kitabı”nın ayetlerini Allah hesabına okumak ve okutmak gerek. Netice-i kelam:

    “Değerler eğitimi mi, yoksa eğitimde değerler mi?” Karar sizin.

    Diye düşünüyorum. Saygı ve hürmetle arz ederim.

 

                                                                 Selim ADAR

                                                Eğitimci & Araştırmacı Yazar

                                                       adarselim@gmail.com