Nasihat, öğüt vermek, akıl ve yol göstermektir. Nasihat, İslâm’ın pratik hayata aktarılması, ahlâkî prensiplerin yaşanması, insanî erdemliliklerin, görgü kurallarının öğretilmesi amacıyla bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi ve hatırlatmada bulunması amacıyla yapılan öğütlerdir.
Cenab-ı Allah emrediyor;
“Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.”[1]
Resulullah (sav) de;
– “Din nasihattir” buyurdu.
Ashap;
– “Kimler için dediler.”
Resul-i Ekrem (sav);
– “Allah, Resülu, Kitabı, Müslümanların idarecileri ve bütün diğer Müslümanlar için” buyurdu.
Müslüman’ın dinî ve insanî görev ve yükümlülüklerini samimi olarak yerine getirmesi, en iyi ve en güzel sözü söylemesi, nasihat olmaktadır. Türkçede nasihat, öğüt ve irşad anlamında kullanılmaktadır.[2]
Terim olarak irşad ise; bir işe ehliyetli kimseler tarafından insanları, dünya ve ahiret saadetine ulaşmaları için hak ve hakikate, doğru yola, salih amele ve her çeşit iyiliklere çağırarak, her türlü kötülükten kaçınmalarını telkin etmektir.
Nasihat farz-ı kifayedir.
Birisine nasihat yapan adam evvela kendi nefsine, sonra muhataplarına konuşmalıdır ki, nasihatinin tesiri olsun. Bunun için öğüt verenlerin, başkalarına akıl verirken kendilerini de unutmamaları önemlidir.
Bu konuyu aydınlatacak “Kelile ve Dimne”de şöyle bir hikâye anlatılır.
Tilki İle Leylek
“Bir güvercin yüksek bir ağacın tepesine yuva kurmuş, her sene yumurtlar ve yavru çıkarırdı. Yavrular palazlanınca ağacın altına bir tilki gelir, bağırır, çağırır, tehdit eder. ‘Eğer yavrularını aşağı atmazsan yukarı çıkar hem seni hem de yavrularını yerim’ dermiş.
Güvercin de korkusundan yavrularını aşağı atarmış. Yine bir sene yumurtlamış. Civcivler yumurtadan çıkıp palazlanmış. Fakat güvercin mahzun ve mükedder yuvasına büzülmüş beklemekte. O sıra bir leylek ağacın tepesine konmuş ve güvercinin kederli haline bakarak:
– Neden bu kadar mahzunsun? diye sormuş.
Güvercin, her sene bir tilkinin gelip kendisine yaptıklarını anlatmış.
Leylek güvercine şöyle akıl vermiş:
– Şayet tilki yine gelir ve seni tehdit ederse, yukarı çıkabilirsen çık da, yavruları sen al, dersin diye öğüt vermiş.
Leylek bu nasihati yaptıktan sonra uçup gitmiş. Biraz sonra tilki gelip başlamış bağırıp çağırmaya, tehdit etmeye. Fakat güvercin hiç mi hiç aldırmamış.
– Çıkabilirsen yukarı çık da görelim, demiş.
Kurnaz tilki vaziyeti anlamış ve bu aklı kimin öğrettiğini sormuş. Leyleğin öğrettiğini öğrenince çıkmış yola ve leyleği bir ırmak kenarında bulmuş.
Başlamış leyleğe methiyeler saymaya:
– Siz kuşlar bize nispetle hakikaten kat kat üstünsünüz. Bizim bir senede öğrendiğimizi siz bir saatte öğreniyorsunuz. Bizim yapamadıklarımızı yapıyor. Soğuğa ve rüzgâra karşı kendinizi koruyorsunuz. Dedikten sonra şöyle sormuş:
– Rüzgâr sağından esince başını nereye çevirirsin.
Leylek:
– Soluma çeviririm.
Tilki:
– Solundan eserse,
Leylek:
– Sağıma çeviririm ya da arkama dönerim.
Tilki:
– Peki, her tarafından eserse?
Leylek:
– Başımı kanatlarımın altına alırım.
Bunun üzerine tilki:
– Doğrusu ne kadar mükemmel. Bunu nasıl yapıyorsun görmek isterdim, demiş.
Leylek büyük bir gururla marifetini göstermek üzere başını kanadının altına sokmuş. Fırsatı yakalayan tilki leyleğin üzerine atılıp parçalamış. Sonra
– Ey gafil!. Güvercine akıl öğretmeyi biliyorsun da kendine niçin öğretmiyorsun. Canını düşmanına teslim ediyorsun, demiş ve leyleği midesine indirmiş.”
İşte güvercin yaşadığı ortamı ve düşmanlarının hile, tuzak ve güçlerini bilseydi, yavrularını tilkinin elinden kurtarır, evlat acısı çekmez, neslini devam ettirir ve çoğalırdı.
Tilkinin düşmanı olduğunu, hilekârlığını bilen leylek, başkalarına nasihat ederken şayet basiret ve feraset sahibi olsaydı, tilkinin yalan ve sahte övgülerine aldanmaz, nefsine hoş gelen yaldızlı nutuklara kulak asmaz ve canından olmazdı.
Demek tarihte geçmiş olaylardan, kıssalardan halen içinde yaşamakta olduğumuz hadiselerden ibret almalıyız.[3]
adarselim@gmail.com