Her asırda din düşmanları veya münafıklar tarafından Hz. Peygamberimiz (sav)’in Hadis-i Şeriflerine dil uzatarak saf ve ami Müslümanların zihinlerini bulandıracak bir fikir ortaya atarlar. Tevil’e muhtaç olan mütaşabih, kinayeli ve mecaz ile istihare yoluyla anlatılan hadisleri, anlayamadıkları veya dar kafalarına sığıştıramadıkları vakit hadislere mevzu / uydurma hadis veya İsrailiyyat’tır, diyerek zihinleri karıştırmaya çalışırlar.
İbn-i Abbas (ra) gibi zâtlara isnad edilen sahih bir rivayet var ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan sormuşlar:
– “Dünya ne üstündedir?” Ferman etmiş:
– “El erdu ales-sevri vel hut”[1] Bir başka rivayette de bir defa “ales sevr” demiş, diğer defa da “alel hut” demiştir.
Bu nedenle hocalar diyorlar:
“Arz, öküz ve balık üstünde duruyor. Hâlbuki Arz, muallakta bir yıldız gibi gezdiğini Coğrafya görüyor. Ne öküz var ve ne de balık?”
Bu hadis-i şerifin, görünen anlamından başka manaları ifade için kullanılan müteşabih bir söz olduğunu bilmeyen bazı eski hocalar da hadis-i şerife yanlış bir mana vererek “dünya öküzün üzerindedir” demişler. Ve bu hatalarıyla da -bilmeyerek- münafıkların ağızlarına bir iftira malzemesi vermişler. Hâlbuki bu hadise dil uzatanlar, hakiki manasını bilseler belagatine hayran kalacaklardır.
Hem bu ulvî ve ilmî teşbih, avamın lisanına girdikçe, mürur-u zamanla, Sevr ve Hut namıyla iki büyük melek, bir teşbih-i latif-i kudsî ile ve manidar bir işaretle Sevr ve Hut namıyla tesmiye edilmişler. Kudsî, ulvî lisan-ı nübüvvetten umumun lisanına girdikçe, o teşbih hakikata inkılab etmiş, âdeta gayet büyük bir öküz ve dehşetli bir balık suretini almışlar.
Nasılki Kur’anın müteşabihatı var; gayet derin mes’eleleri temsilât ile ve teşbihatla avama ders veriyor. Öyle de: Hadîsin müteşabihatı var; gayet derin hakikatları me’nus teşbihatla ifade eder. Meselâ: Bir vakit huzur-u Nebevîde gayet derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki:
– “Yetmiş senedir yuvarlanıp, bu dakikada Cehennem’in dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.”Birkaç dakika sonra birisi geldi, dedi:
– “Yetmiş yaşındaki meşhur münafık öldü.“[2] Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın gayet beliğ temsilinin hakikatını ilân etti.
Hamele-i Arş ve Semavat denilen melaikenin birinin ismi “Nesir” ve diğerinin ismi “Sevr”[3] olarak dört melaikeyi, Cenab-ı Hak arş ve semavata saltanat-ı rububiyetine nezaret etmek için tayin ettiği gibi, semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan Küre-i Arz’a dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir. O meleklerin birinin ismi “Sevr” ve diğerinin ismi “Hut”tur. Ve o namı vermesinin sırrı şudur ki:
Arz iki kısımdır:
Biri, su; biri toprak. Su kısmını şenlendiren balıktır. Toprak kısmını şenlendiren insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır. Küre-i Arz’a müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık taifesine ve öküz nev’ine bir cihet-i münasebetleri bulunmak lâzımdır. Belki, “Vel ilmu indallah” o iki meleğin âlem-i melekût ve âlem-i misalde sevr ve hut suretinde temessülleri var.
Evet Küre-i Arz, bahr-i muhit-i havaîde bir sefine-i Rabbaniye ve nass-ı hadîsle âhiretin bir mezraası, yani fidanlık tarlası olduğundan, o camid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlahî ile, intizam ile, hikmet ile yüzdüren, kaptanlık eden melaikeye “Hut” namı ve o tarlaya izn-i İlahî ile nezaret eden melaikeye “Sevr” ismi ne kadar yakıştığı zahirdir.
İşte bu münasebete ve o nezarete işareten ve Küre-i Arz’ın o iki mühim nevi mahlûkatına imaen lisan-ı mu’ciz-ül beyan-ı Nebevî, “El erdu ales-sevri vel hut” demiş, gayet derin ve geniş bir sahife kadar mes’eleleri havi olan bir hakikatı, gayet güzel ve kısa birtek cümle ile ifade etmiş.
Bir başka misal:
– “Bu devlet ve saltanat hangi şey üzerinde duruyor?” Cevabında:
– “Ales seyfi vel kalem” denilir. Yani “Asker kılıncının şecaatine, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adaletine istinad eder.”
Öyle de:
Küre-i Arz madem zîhayatın meskenidir ve zîhayatın kumandanları da insandır ve insanın ehl-i sevahil kısmının kısm-ı a’zamının medar-ı taayyüşleri balıktır ve ehl-i sevahil olmayan kısmının medar-ı taayyüşleri, ziraatle öküzün omuzundadır ve mühim bir medar-ı ticareti de balıktır. Elbette devlet, seyf ve kalem üstünde durduğu gibi; Küre-i Arz da, öküz ve balık üstünde duruyor denilir. Zira ne vakit öküz çalışmazsa ve balık milyon yumurtayı birden doğurmazsa, o vakit insan yaşayamaz, hayat sukut eder, Hâlık-ı Hakîm de Arz’ı harab eder.
İşte Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayet mu’cizane ve gayet ulvî ve gayet hikmetli bir cevab ile “El erdu ales-sevri vel hut” demiş. Nev’-i insanînin hayatı, ne kadar cins-i hayvanînin hayatıyla alâkadar olduğuna dair geniş bir hakikatı, iki kelime ile ders vermiş.
Eski Kozmoğrafya nazarında Güneş gezer. Güneş’in her otuz derecesini, bir burç tabir etmişler. O burçlardaki yıldızların aralarında birbirine rabtedecek farazî hatlar çekilse, birtek vaziyet hâsıl olduğu vakit, bazı esed (yani arslan) suretini, bazı terazi manasına olarak mizan suretini, bazı öküz manasına sevr suretini, bazı balık manasına hut suretini göstermişler. O münasebete binaen o burçlara o isimler verilmiş.
Şu asrın Kozmoğrafyası nazarında ise, Güneş gezmiyor. O burçlar boş ve muattal ve işsiz kalmışlar. Güneş’in bedeline Küre-i Arz geziyor. Öyle ise o boş, işsiz burçlar ve yukarıdaki muattal daireler yerine, yerde Arz’ın medar-ı senevîsinde küçük mikyasta o daireleri teşkil etmek gerektir. Şu halde buruc-u semaviye, Arz’ın medar-ı senevîsinde temessül edecek. Ve o halde Küre-i Arz her ayda buruc-u semaviyenin birinin gölgesinde ve misalindedir. Güya Arz’ın medar-ı senevîsi bir âyine hükmünde olarak, semavî burçlar onda temessül ediyor.
Evet, mu’ciz-ül beyan olan lisan-ı nübüvvete yakışır bir tarzda gayet derin ve çok asır sonra anlaşılacak bir hakikata işareten bir defa Hz. Peygamber (sav) Efendimiz:
– “Dünya öküzün üzerindedir” demiş. Çünki Küre-i Arz, o sualin zamanında Sevr Burcu’nun misalinde idi. Bir ay sonra yine sorulmuş:
– “Dünya balığın üzerindedir” demiş. Çünki o vakit Küre-i Arz, Hut Burcu’nun gölgesinde imiş.
İşte istikbalde anlaşılacak bu ulvî hakikata işareten ve Küre-i Arz’ın vazifesindeki hareketine ve seyahatına imaen ve semavî burçlar, Güneş itibariyle muattal ve misafirsiz olduklarına ve hakikî işleyen burçlar ise, Küre-i Arz’ın medar-ı senevîsinde bulunduğuna ve o burçlarda vazife gören ve seyahat eden Küre-i Arz olduğuna remzen “ales-sevri vel hut” demiştir.[4]
Küre-i Arz güneş etrafında turunu bir yılda tamamlıyor. Bu yol dairemsî kabul edildiğinde dairenin çevresi 3600 (derece)dir. Rivayette bir ay sonra sorulduğu için bir ay 30 gündür. Eğer 360 / 30 =12 Burç veya bir yılın 12 ay olduğu çıkar. Şayet 30 günü 12 ay veya 12 burç ile çarparsanız – 30×12=360 gün veya 3600 (derece) lik mesafeyi bir yılda (yani 360 günde)- Küre-i Arzın yıllık hareketini bulmuş olursunuz.
İşte bu hadis dünyanın güneş etrafında döndüğünü ifade ediyor. Çünkü o zamanın anlayışına göre, dünya durur, güneş dönerdi. Sonra burçlar, dünyanın güneş etrafında dönmesi sonucu oluştuğunu ifade ediyor. Kıyı ve sahilde yaşayanların balıkçılıkla, iç kesim karalarda yaşayanların ise ziraatçılıkla uğraşılıp, geçimlerini temin edebileceklerini bildirmektedir. Küre-i Arz’a iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin edildiğini ve o meleklerin birinin ismi “Sevr” ve diğerinin ismi “Hut”tur.
Söz konusu hadis-i şerife ve buna benzer hadislere dil uzatanlar, aslında çok güzel manaları ifade ettiği halde akıllarına sığırlaştıramayıp, karşı çıkanlara manaları anlatılanca hayranlık içinde kalırlar. Şu hadisin ifade ettiği yüksek manalar nerede? Ve şu cahillerin iddia ettikleri mana nerede?
Konuyu şu veciz ifadelerle bitirelim. Adamın biri hocaya sormuş:
– “Hocam, dünya öküzün üzerinde duruyor diyorlar. Gerçekten dünyanın altında öküz var mı?” Hoca gülerek cevap vermiş:
– “Dünyanın altını bilmem amma üstünde çok öküz var.”
DİPNOT:
[1]– Hakim, el-Müstedrek, 4/636; el-Münziri, et-Terğib ve’t Terhib, 4/257; el-Heysemi, Mecmau’z-Zavaid, 8/13.
[2]– Müslim, Cennet, 12; Müsned, 3/315, 341, 346.
[3] Beyhaki, Şu’abu’l-İman, 433; Zehebi, Mizanü’l-İ’tidal, 4/352; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensûr, 1/329.
[4]– Said Nursî, Lem’alar, Muhakemât.
adarselim@gmail.com
(S. ADAR, Yaşadığımız Dünya adlı eserden)