Eğitimin özü bir, telaffuzu farklı bir çok tanımı var. Bu tanımlardan biri olan eğitim; insanların düşünce, tutum ve davranışlarında gelişme, değişme ve farklılaşmayı sağlayacak sistematik bir süreçtir.
Elbette ki, eğitimin asıl amacı; “metodlu öğrenme ve düşünce mantığı”nı kavrayıp uygulamaya koyabilmektir. Gelecek kuşaklara öğrenmenin yöntemlerini, değer ölçülerini ve öğrenme tekniklerini aktarmak da eğitimcilerin sorumluluğu ve görevidir.
Okumak, anlamak ve yazmak ilmin ve bilginin temel taşlarıdır. İlimden asıl maksad ise, öğrenilenlerin “düşünceye” dönüşebilmesidir. Aksi takdir de, ezbercilik, genel ve dağınık bilgi yüklenme, öğrenilenleri depolama olur. Yani bilgi ve ilim yüklü taşıyıcı, (bkz. Cuma suresi, 62/5) okumuş ama hiç düşünmemiş ve amele dönüştürülmemiş bilgi küpünden farkı olmaz.
Hafızaya kaydedilmiş bilgiler, depolarda saklanan mal ve malzemeye benzer. Teşhir edilmeyen, faydalanmak için kullanılmayan, farklı üretimlere dönüştürülmeyen ham maddelerin fazla önemi yok denebilir. Aynen fikirde, teşhir edilmekçe depoda saklı mal ve malzeme gibi olur. Öğrenilen bilgilerin “nerede, nasıl, ne için ve ne şekilde” kullanılacağını bilmekte çok önemlidir.
Bilginin düşünceye aktarılması ve ondan faydalanılması için, bilginin işletilmesi, hareketliliği, dağıtıma hazırlanması ve üretime dönüştürülmesi gerekir. Bunun için de metod, tarz ve üsluplara ihtiyaç vardır. Bunların öğrenilmesi ve öğretilmesi; her derste olduğu gibi özel bir dersle de eğitim sistemi içinde yer alması şarttır.
Ancak öğrenme de eğitim gibi bir süreç ve bir disiplin işidir. Düşünmenin öğretilmesi ise başlı başına deneyim ve yeterli donanım ister. Yoksa adını koymuş, uygulamaya koymamış veya koyamamış oluruz. Çünkü öğretme faaliyeti, bir kabtan diğer kablara suyun aktarılması gibi değildir. Bu nedenle “öğrenmeyi öğrenmek” kadar “öğretmeyi öğrenmek” ve bilmekte önemlidir. Çünkü öğretme de bir metod işidir. Yani “ilmi olmayanlar talime muktedir olamazlar” prensibi ile “yüksek hamiyet ve gayreti olmayanlar da, fedakârane bir öğretmeyi yapamazlar” düsturu hali hazırdaki durumumuzu ortaya koymakta ve daha iyi bir metodla öğretimi zorunlu kılmaktadır.
Bir kişi mesela;
1- Ne okuyacak?
2- Niçin okuyacak?
3- Nasıl okuyacak?
4- Okuduğunu nasıl anlayacak?
5- Okuduğunu nasıl özümleyecek?
6- Öğrendiğini hangi mizanda tartacak?
7- Düşünceye nasıl ve niçin dönüştürecek?
8- Düşüncesini çevresine nasıl ve niçin aktaracak?
9- Düşüncesini uygulamaya nasıl koyacak?
10- Uygulamadan kazancı ne olacak? vb.lerini bilmesi lazımdır.
Bu soruların neden ve niçini de;
1- Okunan dersin, kitabın “önemlilik derecesini”, “neden ve niçin” okunacağını,
2- Niyet, nazar ve maksadını,
3- Okuma yöntem ve tekniklerini,
4- Okuduğunu kavrama ve kavratma teknik ve prensiplerini,
5- Okunan ve öğrenilenlerin kendi iç dünyasında ne ölçüde kabul gördüğünü,
6- “Bence ve sence” ile değil, ilim, bilim, dinî ve dünyevî kanun ve kurallara göre tartılması gerektiğini,
7- Hayatın gayesini, dünyaya gönderiliş vazifesini, saadet-i dareynde huzur ve mutluluğunu,
8- Tebliğ sorumluluğu, insanlık alemine faydalı olmayı “kavl-i leyyin”, “sabır ve metanet,” ile “metodlu” bir şekilde günün şart ve imkânlarına göre aktarılmasını,
9- Dinî ve dünyevî kurallar çerçevesinde, bilimsel, mantıklı, faydalı, ahlakî olarak önce yaşamakla, anlatmakla, göstermekle ve ispat etmekle olacağını,
10- İnsanlık gereği, yaratılış gayesi, dünya ve uhra saadeti, insan kemalatı, hemcinsine faydalı, kendine “felah, salah ve sevap” kazanma vesilesi ile insanlar içinde “en hayırlısı ve en iyisi olabilme” düşüncesini, taşımalı ve “insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” hadisine masadak olmak için düşünmek, öğrenilenleri düşünceye dönüştürerek daha iyilerini yakalamak, yapmak, yaşamak ve insanların hizmetine sunmaktır.
İnsanlık tarihinde düşünme her dönemde olmuş ve bundan sonrada olacaktır. Düşünme eğitiminde önemli olan metod ve vizyon verebilmek ve verilen yöntemler ışığında öğrenilenleri uygulamaya koyabilmektir.
adarselim@gmail.com