اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذٖى بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمٖينَ
“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.” (Ali İmran, 3/96)
Bekke, Mekke demektir. Yani Bekke, Mekke’nin diğer bir telaffuz şekli olup merkezinde Müslümanların kıblesi olan Kâbe’nin yer aldığı kutsal şehrin özel isimlerinden biridir. Bir görüşe göre de Mekke, şehrin adı, Bekke ise Mescid-i Harâm’ın inşa edildiği yerin adıdır.
Hac ve umre zamanında insanlar burada Kâbe’yi tavaf ederken kalabalıklar meydana getirdikleri için “izdiham meydana gelen yer” anlamında buraya Bekke denilmiştir (Taberî, IV, 9; Elmalılı, II, 1148).
Bekke, aynı zamanda “büyüklük taslayan kimselerin kahrolduğu ve boyun eğdiği yer” anlamına da gelmektedir (Şevkânî, I, 403; Fuat Günel, “Mekke-i Mükerreme”, İFAV Ans., III, 169). İbn Âşûr, Bekke’nin Keldânîce’de “belde” anlamına geldiği, Hz. İbrâhim’in eşi ve oğlu İsmâil’i yerleştirmiş olduğu vadinin belde haline gelmesi için oraya bu ismi verdiği kanaatindedir (İbn Âşur, IV, 12)
Yüce Allah Mekke’yi dünyanın en kutsal şehri kılmıştır. Mekke şehrinin yer aldığı bölge her şeyden önce “mukaddes, saygınlığı korunan ve içinde kan dökmekten sakınılan yer” anlamına gelen Harem adıyla anılmaktadır.
Muhammed İbn Ali İbn Hüseyin İbn Ali İbn Ebî Tâlib’in, babasından, onun dedesinden, onun da Hz. Peygamber (sav)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
اِنَّ اللهَ تَعَالَى بَعَثَ مَلَائِكَتَهُ فَقَالَ اِبْنُوا لِى فِى الْاَرْضِ بَيْتًا عَلَى مِثَالٍ الْبَيْتِ الْمَعْمُورِ وَ اَمَرَ اللهُ تَعَالَى مَنْ فِى الْاَرْضِ اَنْ يَطَّوَّفُوا بِهِ كَمَا يَطَّوَّفُ اَهْلُ السَّمَاءِ بِالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ وَ هَذَا كَانَ قَبْلَ خَلْقَ آدَمَ
“Allah Teâlâ meleklerini gönderip, onlara “Yeryüzünde benim için, Beyt-i Ma’mur gibi bir ev yapın” dedi. Allah Teâlâ, gökteki (meleklerin) Beyt-i Ma’mûr’u tavaf etmeleri gibi, yeryüzündeki herkesin de o evi (Ka’be’yi) tavaf etmelerini emretti. Bu iş, Hz. Âdem’in yaratılmasından önce idi.” (Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir)
Cenab-ı Hak Hz. Âdem (as)’a, Ka’be’yi yapıp, onu tavaf etmesini emretti. Hz. Âdem’in yapmış olduğu bu yapı, Hz. Nuh (as) zamanına kadar ayakta kaldı. Cenâb-ı Hak, Tufân’ı gönderince, Ka’be’nin yeri belirsiz oldu. Bu durum, Allah Teâlâ’nın Hz. Cebrail’i Hz. İbrahim’e gönderip, onun yerini ona gösterip, ona o Beytullah’ı yeniden yapmasını emredinceye kadar devam etti. Tabir-i caiz ise, onun mühendisi Cebrail (as), ustası İbrahim (as), çırağı da Hz. İsmail (as) olmuştur.
Allahu Teâlâ Hz. İbrahim (as)’a Beyti tamir etmesini emretti:
“Hatırla o zamanı ki biz Beytin yerini İbrahim ‘e: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma, beytimi tavaf edenler, kıyam edenler, rükû ve secde edenler için iyice temizle” diye belirlemiştik.” (Hacc, 22/26)
Bu teklifi tebliğ eden, Cibril (as), onun yapılmasını emreden Cenâb-ı Hak; plânını çizen Cibril; mimarı Halilullâh, onun çırağı da İsmail (as)’dır.
فٖيهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰهٖيمَ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًا وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبٖيلًا وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنِ الْعَالَمٖينَ
“Orada apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. ORAYA KİM GİRERSE, GÜVEN İÇİNDE OLUR. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Ali İmran, 3/97)
“Beyti haccetmek insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır” nassıyle haccın kesin olarak farz oluşu te’kidli bir şekilde tesbit edilmiştir. Hacca kudret (güç yetmek), ya beden veya mal veya her ikisiyledir. İmam Malik yalnız bedeni kudreti, İmam Şafii mali kudreti, İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri de her ikisini dikkat nazarına almıştır.
“Yoluna gücü yetenler, hacca gitme imkânına sahip olanlar” demektir. Bu imkân ise “sağlığın elverişli olması, gidip gelmek için yetecek kadar para ve yol güvenliğinin bulunması” anlamına gelir. Hz. Peygamber de bu imkâna sahip olan kimseye ömründe bir defa Kâbe’yi ziyaret etmenin farz olduğunu bildirmiştir (bk. Müslim, “Hac”, 412). “Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir” cümlesinin ilk kısmını “kim haccı inkâr ederse” şeklinde anlayanlar bulunmakla beraber, müfessirlerin çoğunluğu buradaki kefere fiilini “nankörlük etmek” anlamında alarak bu kısmı “kim gücü yettiği halde nankörlük edip hac ibadetini yerine getirmezse” şeklinde yorumlamıştır.
Buna göre ayette imkân sahibi olduğu halde hacca gitmeyen kimsenin çok büyük bir günah işlemiş, Allah’ın buyruğuna karşı isyankârlık etmiş olacağına işaret edilmektedir. (Elmalılı, II, 1149)
وَاِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَاَمْنًا وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ اِبْرٰهٖيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا اِلٰى اِبْرٰهٖيمَ وَاِسْمٰعٖيلَ اَنْ طَهِّرَا بَيْتِىَ لِلطَّائِفٖينَ وَالْعَاكِفٖينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
“Biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve GÜVEN YERİ kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.” (Bakara, 2/125)
“Beyt”ten maksat Kâbe’dir. Kur’an’ın başka yerlerinde de bu mukaddes mekândan yine “beyt” kelimesi (Bakara 2/127, 158; Âl-i İmrân 3/96,97; Enfâl 8/35; Hac 22/26; Kureyş106/3) ve Kâbe ismiyle birlikte (Mâide 5/95, 97) “Beytülharâm” (elbeytü’l-harâm: Kutsal, dokunulmazlığı olan mâbed; Mâide 5/97), “Beytülatîk” (el-beytü’l-atîk: Eski mâbed; el-Hac 22/29,33), “Beytülma‘mûr” (el-beytü’l-ma‘mûr: Bakımlı mâbed; Tûr 52/4) şeklinde de söz edilmiştir.
Hz. Peygamber de göklerin ve yerin yaratıldığı günden itibaren Mekke’nin harem (korunmuş) belde olduğunu, kıyamete kadar böyle devam edeceğini bildirmiştir. Orada herkes mal emniyetine sahip olduğu gibi, hayvanlar ve bitkiler dâhil her canlı güvenlik içindedir. (Müslim, Hac, 445-448)
Makam-ı İbrâhim, Hz. İbrâhim’in Kâbe’yi inşa ederken üstüne bastığına, üzerine ayak izlerinin çıktığına inanılan taş veya bu taşın bulunduğu yerdir. (Râzî, IV, 48) Kâbe’nin kuzeydoğu kenarının karşısında, Kâbe’ye yaklaşık 15 m. mesafededir. Konumuz olan âyetteki “İbrâhim’in makamından kendinize namaz kılacağınız bir yer edinin” buyruğu uyarınca müslümanların namazgâh saydıkları, tavaf namazının kılındığı yerdir.
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا بَلَدًا اٰمِنًا وَارْزُقْ اَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ
“İbrahim, “Rabbim!. BU ŞEHRİ GÜVENLİ BİR ŞEHİR KIL. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti.” (Bakara, 2/126)
Rivayet olunuyor ki; İbrahim (as)’ın İsmail ile Hacer’i buraya bırakıp Şam’a döndüğü zaman, Hacer arkasına düşmüş ve:
– “Bu kupkuru vadinin içinde bizi kime bırakıp gidiyorsun?” diye söylenir durur, İbrahim de ona cevap vermezmiş. Nihayet Hacer:
– “Bunu yoksa Allah mı sana emretti?” diye sormuş, bunun üzerine İbrahim:
– “Evet” cevabını vermiş. Bu sefer Hacer:
– “Öyleyse Allah bizi korur, sen git bizi düşünme!” demiş.
Nihayet Hz. İbrahim yola koyulmuş, Keda tepesine çıkınca geri dönüp vadiye doğru bakarak;
رَبَّنَا اِنّٖى اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتٖى بِوَادٍ غَيْرِ ذٖى زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقٖيمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْپِدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوٖى اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
“Ey Rabbim, ben zürriyetimden bir kısmını senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında bu ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz!. Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanların gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler” (İbrahim, 14/37) diye dua etmişti.
Bu duanın yapılması hakkında iki görüş vardır:
Biri Hacer ve İsmail’i ilk götürdüğünde yapmış olması, diğeri ise İsmail büyüdüğü zaman Kâbe’yi yapıp döndüğü zaman böyle dua etmiş olmasıdır. Önemli olan her iki halde de duanın yapılmış olmasıdır. Ancak şu duayı ne zaman yaptığı bilinmemekle beraber ikinci görüşü desteklemektedir. Çünkü İshak ile İsmail arasında 14 yaş farkı olduğu rivayet edilmektedir. Buhari ve Müslim’de rivayet edildiği üzere Hz. İbrahim müteaddit defa o beldeye gitmiştir. Mesela, bir gidişinde İsmail’in evliliği için “Kapının eşeğini değiştirsin” diğer bir gidişinde “Kapısının eşiğine sahip çıksın” sözleri mevcuttur. Kâbe inşası ise bir başka gidişinde yapılmıştır.
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِنًا وَاجْنُبْنٖى وَبَنِىَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَ
“İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.” (İbrahim, 14/35)
Mekke; Hz. İbrahim’in duasından önce de emin bir yerdi. Çünkü Hz. Peygamber (sav);
اِنَّ اللهَ حَرَّمَ مَكَّةَ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَ الْاَرْضِ
“Muhakkak ki Allah, Mekke’yi gökleri ve yeri yarattığı gün harem kılmıştır” (Nesaî, Menâsik, 2/203) buyurmuştur
Cenâb-ı Allah Bakara sûresinde nekire olarak, بَلَدًا اٰمِنًا “Emin bir belde”; İbrahim sûresinde ise marife (elif lamlı) olarak, هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِنًا “Bu beldeyi emin (kıl)” buyurdu. Hz. İbrahim (as) bu yerin bir belde olmasını ve Hacer ile İsmail’in yalnız kalmamasını, hem emniyet, hem de güvenilir yer olmasını, özellikle her türlü ürünle rızıklandırılmaları için dua etmiştir. Çünkü dua ettiği zaman burada bir belde ve şehir yoktu.
Yüce Allah Hz. İbrâhim’in duasını kabul ederek Mekke’yi güvenli bir şehir haline getirmiş ve dünyanın muhtelif yerlerinde yetiştirilen ürünlerin gerek hac ve umre gibi ibadetler, gerekse panayır vb. ticarî vesilelerle buraya getirilmesini sağlamıştır.
وَهٰذَا الْبَلَدِ الْاَمٖينِ “Ve bu beled-i emîne (Mekke’ye) andolsun” (Tin, 95/3)
Mekke’nin “güvenli şehir” olarak anılmasının sebebi ise gerek İslâm’dan önce gerekse İslâmî dönemde buranın bir barış kenti olarak tanınması ve orada her türlü kan dökmenin yasaklanmasıdır.
Ey Muhammed!. Bu bulunduğun, doğup büyüdüğün, peygamber olarak gönderildiğin, kudret, ululuk ve saygı hitabıyla emniyete erdiğin, emin yani güvenli vasfıyla tanınan beldeye de yemin olsun. Tefsirciler buna oy birliğiyle Mekke demişlerdir. Çünkü Beled Suresi’nde de geçtiği üzere
اَلْبَلَدُ Mekke’nin bir ismi olduğu gibi, yukarı da Bakara 2/125. ayette Kâbe’nin emin bir sığınak yapıldığı bildirilmişti.
اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا اٰمِنًا يُجْبىٰۤ اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَىْءٍ
“Biz onları, her şeyin ürünlerinin toplanacağı EMİN BİR HAREM’DE yerleştirmedik mi?” (Kasas, 28/57) buyurulan “Emin Harem” orada olduğu için Beled-i Emin adıyla tanınan da Mekke’dir.
“Ve bu emin şehre (yemin olsun ki)” ayetindeki “Beled-i Emin”den murad Mekke’dir. Buradaki “emîn”, âmin (emniyet veren) manasınadır. Çünkü bu belde, Cenab-ı Hak’ın, اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا اٰمِنًا “Bizim, onların yurtlarını saygın ve GÜVENLİKLİ (Haremen Âminen) bir yer kıldığımızı görmediler mi? (Ankebût, 29/67) buyurarak, emniyetli olmakla nitelendiği gibi, her türlü endişe ve korkudan emin olunan bir beldedir.
Emin, “emanet” kökünden feil kalıbında fakat fail manasında yani emniyette kılan, zulüm ve haksızlık yapmaktan uzak, kendisine bırakılan şeyi iyi koruyan, güvenilir demektir. Bu manada “amin” şeklinde ism-i faili (etken ortaç) duyulmuş değildir deniliyor. حَرَمًا اٰمِنًا (Kasas, 28/57) ayetinde olduğu gibi “amin” kelimesinin “emn” yerinde kullanılması “zu emn” yani emniyetli mealinde olarak nisbet manasında olduğu söylenmiştir. Çünkü ism-i fail (etken ortaç) olarak “âmin” emniyeti olan, yani korkusu olmayan yahut emniyet eden veya emniyet ve korkusuzluk veya emanet veren demektir.
Beldenin eminliği de, içinde bulunan kimseleri güvenilir bir adamın emaneti koruması gibi muhafaza eder, tecavüzden korur olmasıdır ki bu benzetme yoluyla verilmiş bir manadır veya emniyet ve korkusuzluk manasına gelen “emn” kökünde ism-i mef’ul (edilgen ortaç) olup me’mun, yani korkulmaz, korkutulmaz, emniyet ve sükûn içinde demektir. Beldenin bu manaca emin olması da, içindeki halkın korkusuz ve tehlikesiz olması, yani dert ve sıkıntılardan korkulmaması manasına “isnad-ı mecazi”dir. Şu halde emniyetli demek iki manayı da ifade edebilir.
Mekke-i Mükerreme’nin böyle emin bir belde oluşu,
جَعَلَ اللّٰهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِلنَّاسِ
“Allah Ka’be’yi, o Beyt-i Haram’ı insanlar için bir düzen vesilesi kıldı.” (Maide, 5/97) ayeti gereğince Allah tarafından insanların durumu için Beyt-i Haram yapılmış olan Ka’be-i Muazzama makamına harem olması ve ziraatsiz bir vadi olduğu halde Hz. İbrahim’in yukarıda zikredilen duasına mazhar olmuştur.
Yukarı da zikredilen ayetlerle konuyu özetleyelim:
“İbrahim, “Rabbim!. BU ŞEHRİ GÜVENLİ BİR ŞEHİR KIL, demişti.” (Bakara, 2/126)
“Biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve GÜVEN YERİ kılmıştık.” (Bakara, 2/125)
“Biz onları, her şeyin ürünlerinin toplanacağı EMİN BİR HAREM’DE yerleştirmedik mi?” (Kasas, 28/57)
“Bizim, onların yurtlarını saygın ve GÜVENLİKLİ (Haremen Âminen) bir yer kıldığımızı görmediler mi? (Ankebût, 29/67)
“ORAYA KİM GİRERSE, GÜVEN İÇİNDE OLUR.” (Ali İmran, 3/97)
“Ve bu BELED-İ EMÎNE (Mekke’ye) andolsun” (Tin, 95/3)
Hz. Peygamber (sav);
اِنَّ اللهَ حَرَّمَ مَكَّةَ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَ الْاَرْضِ
“Muhakkak ki Allah, Mekke’yi gökleri ve yeri yarattığı gün harem kılmıştır” (Nesaî, Menâsik, 2/203) buyurmuştur.
adarselim@gmail.com
1 Yorumlar
Halise says:
Ağu 11, 2021
Allah, o güvenli şehre, Mekke’ye gitmeyi, Hac görevini en güzel şekilde yerine getirmeyi, günahlardan arınmayı bize de nasip etsin inşallah. Amin