Şâir, sözünü vezin ve kafiye ile tertip ederek şiir yazan kişidir. [1]
Şâir, ne, niçin ve nasıl yaptığının ilmine muhtaç ve marifetin sırrına müştak, bir tılsım ustasıdır.
Şâir, Allah’ın mahrem ülkesi meçhuller âleminin derbeder seyyahıdır.[2]
Şâir, hem bir toplumun nefes borusu ve akciğeri, hem de dili ve dudağıdır.
Şâir, duygu ile düşünceyi, his ile fikri, sır ile ustalığı, şiirde muhteva ile şekil unsurlarını birleştirebilen insandır.
Şuârâ sûresinde Yüce Allah buyurmaktadır:
“Şâirlere ancak sapık ve azgınlar uyar. Görmez misin, onların her vadide (söz sahasında) şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını, yapamıyacaklarını söyleyip dururlar. Ancak iman edip salih amel işleyenler, Allah’ı çokça zikredenler ve zulme uğradıktan sonra kendilerini savunup (gerektiğinde) karşı koyanlar müstesnâ.”[3]
Bu ayetlerde Yüce Allah faydalı şâirler ile zararlı şâirler arasında bir ayrım yapmamızı dilemiş ve şâirlerin vasıflarını beyan etmiştir.
Zararlı şâirlerin üç kötü sıfatı:
1- Onlara sapık ve azgınlar uyar. Hakikat peşinde gidenler değil, hevâ ve hevesleri peşinde gidenler ile hep zevk ve eğlence arayanlar onların ardından giderler. Çünkü şiirleri onların heveslerine uymakta ve şehvetlerine seslenmektedir.
2- Onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar. Şiirleri nefsin hissiyatını, zevkini uyandıracak duygulardır. Onun için şâirler doğru – yanlış, iyi – kötü her konuya dalar her vadide şaşkın olarak hayal peşinde koşar ve hayalcilere malzeme toplarlar.
3- Onlar yapamadıkları ve yapamıyacakları şeyleri söylerler. Sözleri fiillerine, fiilleri de sözlerine uymaz.
Faydalı şâirlerin vasıfları ise şöyledir:
1- Dosdoğru iman ederler.
2- Sözleri fiillerine uygun olup salih amel işlerler.
3- Allah’ı çokça zikrederler.
Kur’an’ın övdüğü şâirler;
Allah’a dosdoğru inanır, salih amellerde bulunur ve mısra’larıyla da düşüncelerini ve duygularını açıklarlar. Böyle olan şâirlerin şiirlerinin çoğu tevhid ve Allah’ın büyüklüğünü bildirmek ve onu övmek ile Allah’ı zikir ve masnuatından kudretini tezekkür ve ilan ile taatine dairdir. Yani faydalı şâirlerin, şiirlerinin ilham kaynağı Allah, Peygamber ve İslâm’dır.[4] Bunlar divan edebiyatı şâirlerinin en önemli kaynakları olmuştur.
Şâirlik mesleği hakkında M. Akif’in “Asım” adlı şiirinden bir bölüm sunalım.
“Hangi bir fende teâlî edebildin, evlat?
Hangi sanatta rüsûhun göze çarpar? Anlat!
Ulemâdan mı sayıldın? Fukahâdan mı?
– Hayır…
………………….
– Şâirim.
– Olmaz olsaydın o ne yüzler karası!
– Bence dünyadaki işsizlerin en maskarası.
Şiire meslek diye, oğlum verilir miydi emek?
Ah, vaktiyle gelip bir danışsaydın Köse’ne,
Senin olmuştu bugün belki o kırk altı sene.”
İşte şâir zamanını boşa harcamaması için dikkat etmelidir. Çünkü şâir bir düşüncenin çilesini çeken insandır ve bir oyuncudur. Okuyucu o oyundan zevk almıyorsa o şiiri anlamayacaktır. Anlama meselesi de gönül işidir.[5] Çünkü şiirden ve edebî sözlerden istifade, zevk-i selim ister. Gözünde rahatsızlık olan renklerden, ağzının tadı kaçmış kişi de leziz yiyeceklerden tat alamadığı gibi, selim bir zevki olmayanlar da şiir ve edebî sözlerden istifade edemezler.
“Şâir odur ki, renk, çizgi, ses, âhenk, hacim, pırıltı, ışık, buud, hareket, edâ, mânâ, her tecelliyi şiir, şiiri de Allah için bilir.”[6]
Ali Ulvi Kurucu şâir ve şiir hakkındaki görüşünü şöyle ifade eder:
“Şâir, eğer îmân pınarından feyiz alsa,
Sonsuzlaşan ummanların eb’âdına dalsa,
Vicdanlara hükmeyleyecek kuvvet onundur,
His, duygu, hayâl ülkesi baştanbaşa nûrdur!..
Artık bu coşan vecde şiir ma’kes olunca,
Her mısra’ı, rûhun heyacanıyla dolunca,
Bir göl gibi durgunlaşan ilham pınarından,
Deryalara sığmaz heyecanlar duyar insan…
Şâirleri şâir yapan âlemde bu hisdir,
Her duygusu, rûhun, heyacanından akisdir!..”[7]
Demek şâir; iman vesikası, İslâmiyet sevdası ve Allah aşkına bürünüp gönlü yanan, o vakit ruhunda feveran eden coşkuların, inci gibi dudaklarından dökülen ve şiir olarak tertip edilen söz ustasıdır.
Bu nedenle şâir öyle bir sanatkârdır ki; şekil unsurları ile şiire vücut verdiği gibi, muhteva unsurları ile de şiire ruh verir. Bu ruh ulvî ise insanı yükseltir, süflî ise insanı alçaltır. Buna da dikkat edilmelidir.
DİPNOTLAR
[1] Yeğin, Abdullah, Yeni Lügat.
[2] Kısakürek, N. Fazıl, Çile.
[3] Şuarâ, 26/224-227.
[4] Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dil; Yıldırım, Celal, Asrın Kur’an Tefsiri.
[5] Kabaklı, Ahmet, Türk Edebiyatı, (şiir).
[6] Kısakürek, 499.
[7] Kabaklı, 436.
adarselim@gmail.com