Yüce Allah, isti’azeyi, insan için faydalı olacağından dolayı emretmiştir. İnsan düşünce itibariyle Allah’a yöneldiğini, isti’aze ile ifade etmektedir. İsti’aze, insanın kendine yöneldiğinin, kendini hissettiğinin ve kendini anladığının işaretidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (A’raf, 7/200)
“De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” (Mü’minun, 23/97)
“De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine (sadrına) vesvese veren sinsi vesvesecinin (şeytanın) kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” (Nas, 114/1-6)
Birinci ayette fit, ikinci ayette hemezât ve üçüncü ayette vesvese kullanılmıştır. Bunlar insanı, kurtulamayacağı bir etki altına almaktadır. Özellikle bu etkilerin merkez üssü, insanın nefsi olduğu için, insanın gücü onlara karşı yetersiz kalmaktadır. Bu yetersizlik, onda bir ihtiyaç meydana getirmektedir. Bu yetersizliği dolduracak ve bu ihtiyacı giderecek olan Allah’tır. Bu sebeple O’na sığınmaktan başka çare yoktur.
Vesvese nedir?
Vesvese “şüphe, tereddüt, kuruntu, gizli söz, kişinin içinden geçen düşünce” demektir; terim olarak, “zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kötü ya da faydasız bir düşünce ve davranışa sürükleyen kaynağı belirsiz fikir, şüphe ve kuruntu” anlamına gelir.
Her mü’min; insi ve cini şeytanların çok olduğunu bilecek.
“İnsanların kalplerine (sadrına) vesvese veren” (Nas, 114/5)
Vesvese, “insanda kalbin bir köşesinde lümme-i şeytaniye denilen bir âlet-i vesvese ve kuvve-i vâhimenin telkinatıyla konuşan bir şeytanî lisan ve ifsad edilen kuvve-i vâhime küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiplerinin ihtiyarına zıt ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini, hissen ve hadsen herkes nefsinde görüp” (rnk, Lem’alar) bilmelidir.
Bir ayette “Böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı.”(En’âm, 6/112) denmektedir.
Allah Resulü (sav) Ebu Zer (ra)’e sorar:
– İnsi ve cinni şeytanların şerrinden Allah’a sığındın mı? Ebu Zer de bir soru ile cevap verir:
– “İnsanlardan da şeytan var mı?” Allah Resulü cevabında: “Evet, hem de onlar cinni şeytanlardan daha da şerirdirler.” (Acluni, II, 400, (h. no: 3277), Yıldırım, IV, 1981, Ahmed b. Hanbel, Müsned, s. 178) buyurur.
Cehalet şeytandan daha etkilidir; çünkü cahil insan, hem cehaletin kötü etkisi altındadır; hem de şeytanın etki alanı içinde olduğunun farkında olamaz.
“Hani Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti.” (Bakara, 2/67)
Bir peygamber cehaletten Allah’a sığınmakta ise, cehaletin tahribatından, Allah’ın yardımı olmadan kurtulmak mümkün değildir, cehalet düşmanı dost, dostu düşman, gerçeği sahte, sahteyi gerçek, iyiyi kötü, kötüyü iyi, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterir.
Kibirli insanlar da, şeytanla ortak yönü olan insanlardır. Varlıklar arasında ilk günahı işleyen şeytan, kibrinden dolayı bu günahı işlemiştir. İnsanların şeytana en yakın olanları, kibirli olanlarıdır. Bu insanlardan Allah’a sığınmak gerekir.
“Mûsâ da, “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi.”(Mü’min, 40/27)
Ahiret gününe inanmayan kibirli insanın kötülüğünden korunmanın zorluğunu, Hz. Musa da itiraf etmektedir. Bir peygamber olduğu halde Hz. Musa, ahirete inanmayan kibirli adamdan Allah’a sığınmıştır. Zira bu tip insanların ne yapacaklarını kestirmek mümkün değildir. (Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, 1/82-83.)
Hz. Peygamber (sav), kâinatın yaratılması ve varlıklar hakkında şeytanın verebileceği vesveselerden de Allah’a sığınılmasını emretmiştir. İnsana zararı dokunan ve dokunacak olan bütün yaratıkların şerrinden Allah’a sığınmak gerekir.
“De ki:
* “Yarattığı şeylerin kötülüğünden,
* karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden,
* düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden,
* haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden,
sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” (Felak, 113/1-5)
Hz. Peygamber (sav)’de, bu surenin tefsirine konu olacak şekilde şöyle demiştir:
“Yarattığın, var ettiğin ve vücut verdiğin şeylerin şerrinden zatına sığınırım.” (Mâlik, Muvatta, ІІ/234) Bu konuda nakledilen bazı hadislerde Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki şeytan, sizden birine gelir ve ‘Göğü kim yarattı? Yeri kim yarattı?’ der. O da, ‘Allah’ diye cevap verir. En sonunda ona, ‘Rabbini kim yarattı?’ der. Şeytanın vesvesesi Rabbine ulaşınca o kişi hemen Allah’a sığınsın ve vesveseye son versin.” (Buhârî, B. Halk, 11; Müslim, İman, 213-214; E. Dâvud, Sünnet 19/4722.)
Hz. Peygamber (sav), şeytanın insanın kalbine vereceği vesveseler konusunda da bizleri uyararak şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Âdemoğluna hem şeytanın telkini, hem de meleğin telkini vardır. Şeytanın telkini, kötülük vâdetmesi ve hakkı yalanlamasıdır. Meleğin telkini ise, iyilik vâdetmesi ve hakla tasdik etmesidir. Kim böyle bir şey hissederse onun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a hamdetsin. Öbür şeyi (şeytanın telkinini) hisseden kimse ise şeytandan Allah’a sığınsın.”
Hz. Peygamber (sav) daha sonra, “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder.” (Bakara, 2/268) ayetini okumuştur. (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 2/2988.)
adarselim@gmail.com