Kader ve kazaya iman,  Kur’an’da iman esaslarını birarada zikreden Bakara, 2/177, 285, Nisâ 4/136 ayetlerde birlikte zikredilmemiş. Fakat şu ayeti kerimelerde ise, her şeyin İlâhî takdire tabi olduğu ve Allah’ın kazası ile meydana geldiği açıkça beyan edilmiş. Kamer, 54/49; Yasin, 36/12; Âli İmran, 3/47; Nisâ, 4/78, 143; Mâide, 5/77; En’am, 6/86-88; Tevbe, 9/51; Hicr, 15/60; İsrâ, 17/29; Fussilet, 41/12; Tâhâ, 20/72, Sebe, 34/18, Meryem, 19/21, Hadid, 57/22 vb. ayetler Kur’an’da mevcut.

Acaba bu ayetler Kur’an’dan değil midir?

Yoksa zikri geçen ve benzeri ayetler; kader konusunda bir ayette birlikte zikredilmediğini söyleyenler için bağlayıcı hüküm olmuyor mu?

İslam’ın şartları olan beş esas dahi beraber bir ayette Kur’an-ı Kerimde geçmiyor diye, birerli ve ikişerli olarak ayetlerde geçtiğinden dolayı bir Müslüman İslam’ın şartlarını kabul etmeyecek mi?

İslam’a girmenin şartı olan Kelime-i şehadet ayette zikredilmiyor diye, İslamın şartı olarak kabul edilmeyecek mi?

Ayetlerde ibadet şekilleri tam olarak anlatılmıyor diye, o ibadetleri bir Müslüman yapmayacak mı?

Ayetlerde “namaz kılınız” veya “namaz kılar, zekât verirler”, hem “hac ediniz”, hem “ramazan ayında oruç size de farz kılındı” emirlerinin uygulama şekilleri, tarz ve usulleri, eda edilecek yerleri ve vakitleri ayetlerde geçmiyor diye her Müslüman başı buyruk istediği şekilde mi eda edecek?

Bu ibadetler de Hz. Peygamber (sav)’i örnek alacağız deyip, kader ile ilgili sözünü, yani Cibril (as) hadisini (İman, İslam, İhsan nedir? Kıyamet hakkında bilgi ver hadisi) kabul etmemek akıl kârı mıdır? Böyle düşünen Müslüman doğru söylemiş olur mu?

Meseleyi ravilere ve hadisin sıhhat derecesine itirazla -ki ravi meşhur yedi Abdullahtan biri ve Hz. Ömer (ra)’nın oğlu ile Ebu Hüreyre (ra)- bunları ravi silsilesinden çıkardığınızda acaba neye, kime ve niçin hizmet ettiklerinin farkındalar mı? Bunlar dine dost mu, yoksa düşman mı, kararı siz veriniz?

Hadisi rivayet edenlerden birilerini bir hadis-i şeriften çıkardığınızda; onun ravi silsilesinde olan diğer hadislerini de çıkarmanız gerekecek. Böylece güya zayıf hadis, mevzu hadis diyerek Müslümanları o hadislerin emrinden mahrum bırakmış olacaklar. Bu sinsi oyunda Müslümanlara “şerbetli şab” veya “dışı tatlı içi acı çocuk aspirini” misali içirmek istiyorlar. Asıl maksat, amaç ve gayeleri gerçeği sunmak değil, önce ravilere, sonra hadis-i şeriflere, sonra bu sözü söyleyen Kâinatın Efendisi, Cenab-ı Hakk’ın Habibi (sav)’i aradan çıkararak İslam Dininî ortadan kaldırmak için bir çalışma değil de acaba nedir?

Bu tarz düşünen ve bu uğurda kendilerini heder edenler; kendilerini sahte İslam Mücahitleri yerine koymaları ahmaklık değil de nedir? Bunlar aldatılmış sadık ahmaklar mıdır?

Hz. Peygamberimiz (sav)’in vefatından bir müddet önce “kader meselesi” ve “hayır ve şer” konusunda yapılan bazı tartışmalar üzerine;

Kadere, hayrın da, şerrin de Allahu Teâlâ’nın takdiri ve yaratması ile olduğuna inanmanın iman esaslarından olduğu Hz. Peygamberimiz (sav) tarafından beyan edilmiştir. Resulullah kendi aklı ve şahsi kanaati ile değil, daima İlâhî vahiyle dini hüküm ve esasları ümmetine aynen tebliğ eden Rasûlullah (Necm, 53/3-4) Cibril hadisiyle bildirdiği iman esasları, tevatür derecesinde ehl-i sünnet imamları ittifakla kabul etmiş ve bu hususu eserlerinde zikretmişlerdir. (Geniş bilgi için bkz. Faruk Ahmed ed-Derühi, El-Kada ve’l-Kader Fi’l-İslam, Beyrut 1986, III, s. 5-6; Ali Arslan Aydın, İslam’da İman ve Esasları, İstanbul 1982, s. 394-397; Abdülkerim el-Hatib-el-Kadâ ve’I-Kader, Kahire 1961, s. 225-227)

Huzeyfe (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Her ümmetin bir Mecusisi vardır. Bu ümmetin Mecusisi de “KADER YOKTUR” diyenlerdir. Binaenaleyh onlardan kim ölürse cenazelerinde bulunmayın, onlardan kim hastalanırsa onu ziyaret etmeyin. Çünkü onlar Deccalin ordularıdır. Allah kesinlikle onları Deccale kavuşturacaktır.” (Ebu Davud, Sünnet, 39, hn: 4692)

İbn Ömer (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav):

“Kaderiyye (fırkası mensupları) bu ümmetin mecusileridir. Eğer (on­lar) hastalanırlarsa ziyaret etmeyiniz, ölürlerse cenazelerinde bulun­mayınız” buyurmuştur. (Sünen-i Ebu Davud, Kader, 16 hn: 4691 ; Tirmîzi, Kader, 13; İbn Mace, Mukaddime, hn: 62; Ahmed b. Hanbel, 86, 125)

“Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilah yoktur. Öyleyse bana kulluk / ibadet edin” diye vahyetmişizdir.” (Enbiya, 21/25)

Kaderin bir İlâhî sır oluşunu ve insanlar tarafından gerçek anlamda çözül­mesinin imkânsızlığını göz önünde bulunduran Hz. Peygamber (sav); kader konusu­nu tartışan ashabını uyararak şöyle buyurmuştur:

“Siz bununla mı emrolundunuz? Veya ben bunun için mi peygamber olarak gönderildim? Şunu biliniz ki sizden önceki ümmetler bu tür tartışmalara başladıkları zaman helak olmuşlardır. Böyle tartışmalara girmemelisiniz.” (Tirmizî, Kader, 1)

 

adarselim@gmail.com

(S. Adar, “Kadere İman” eserimden)