Kader: Allah Teâla hazretlerinin ezelden ebede kadar olacak şeylerin, zaman ve mekânını vasıflarını, özelliklerini, kısaca ne şekil ve ne zaman olacaklarsa, onların hepsi­ni ezele, daha onlar meydanda yokken bilip, o şekilde takdir etmesine de­nir. Bu takdir, Allah’ın İlim sıfatıyla ilgilidir.

Kaderle ilgili diğer bir terim de kazadır. Kaza, Cenab-ı Allah’ın ezel­de irade ve takdir buyurmuş olduğu şeylerin, zamanı gelince, her birini ezeldeki ilim, irade ve takdirine uygun olarak yaratmasıdır. Bu da Al­lah’ın Tekvin (yaratma) sıfatı ile ilgilidir.

Kısaca, herhangi bir şeyin belirli bir şekilde meydana gelmesini Al­lah’ın dilemiş olmasına kader, bu dilemiş olduğu şeyi zamanı gelince meydana getirmesine de kaza denir.

Bu tarifler Maturidilere göredir. Eşariler, Maturidilere nisbetle, kadere kaza, kazaya da kader manası verirler.

Kaderiyye (kaderi inkâr edenler) olmuş-olacak bütün hadise ve eşya­nın ezelî olan ilm-i İlahîde mevcud olup, yazılı bulunduğunu kabul etme­yenler, kullara ait fillerin Allah’ın yaratmasıyla değil, kulun icadıyla mey­dana geldiğini kabul edenlerdir. Çoğu zaman Mu’tezile ile birleşirler. Fa­kat Kaderiyye Mutezileden önce zuhur etmiştir. (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yay.; Ayrıca Bk. Topaloğlu Bekir. Maturidiyye Akaidi, 202)

Bunların “Kade­riyye” diye isimlendirilmesinin sebebi, İlahî kaderi inkâr etmeleridir. Bu şu manaya gelir: Onlar, kulun Allah Teâlâ’nın dâhil olmaksızın başlı ba­şına ve müstakilleri fiil yaratacak bir kudrete sahip olduğunu kabul eder­ler.

Mutezile de Kaderiyye diye isimlendirilmeye başlanmıştır. Çünkü on­lar da kulların fiillerini kulların kendi kudretlerine bağlamışlar ve o fiillerdeki İlahî kudreti inkâr etmişlerdir.

Abdullah İbn-i Mes’ûd (ra) Resûlullah (sav) şöyle buyurdu dediği rivayet olunmuştur:

“Son zamanda (kıyamete yakın devirde) yaşları küçük, akılla­rı noksan (tecrübeleri kıt) bir zümre çıkacaktır. Onlar insanların sözlerinin en hayırlısı (olan Peygamber’in teb­liğleri)’nden bahsedecekler; Kur’an okuyacaklar; fakat okudukları Kur’an, onların boğaz çemberlerinden öteye geçmiyecektir. Bunlar, şiddetle atılan ok’un avdan öte çıktığı gibi İslâm (dinin) den hızla çıkıvereceklerdir. Bunun için kim onlara rastlarsa (he­men) onları öldürsün. Çünkü onları öldürmek, Allah katında katil­leri için ecir ve sevabtır.”  (Sünen-i İbni Mâce, Mukaddime, 12, hn: 168)

Bu hadisin farklı varyantları aynı yerde mevcuttur.

Müslümanların kadere inanmaları emrolunmuş ve bu konunun derinliği­ne inilmesi ile ilahî sırrın çıkarılmasına çalışılması yasak kılınmıştır. Bu yasağa rağmen kader mes’elesi üzerine lüzumundan fazla du­ranlar olmuş ve neticede kaderiye ve cebriye isimli batıl mezhebler meydana çıkmıştır.

Kaderiye mezheb mensupları kaderi tamamen inkâr etmişler ve “Kul işlediği fiillerin yaratıcısıdır” diyerek işi ileri götürmüşlerdir. Bunlara göre hiç bir şey önceden mukadder değildir. Allah olmuş olan şeyleri bilir. Fakat bu çok çirkin ve batıl görüş pek taraftar bulamadığı için çabuk inkıraz etmiştir. Bir kısım kaderiye mensupları da şöyle demeye başlamışlar:

“Hayır Allah’tan şer ise başkasındandır.”

Onlar bu sözleri ile adeta Mecûsilere benzemekten kurtulama­mışlar. Çünkü Mecusîler “Hayrın yaratıcısı Yezdan, şer­rin yaratıcısı da Ehriman’dır”, demekle iki ilâha inanmışlar.

İbn-i Ömer (ra)’den rivayete göre Hz. Peygamber (sav)’den şu ha­dis rivayet olunmuştur.

“Kaderiye mensupları bu ümmetin Mecusîleridir. Hastalanır­larsa onlara uğramayın, ölürlerse cenazelerinde bulunmayın.”

Hz. Câbir bin Abdillah (ra):

Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurdu; dediği riva­yet edilmiştir:

“Bu ümmetin Mecûsîleri Allah’ın kaderlerini tekzib edenlerdir. Hastalanırlarsa onları ziyaret etmeyiniz, ölürler ise cenazelerinde bu­lunmayınız ve onlara rastlarsanız onlara selâm veriniz.» (İbn Mace, Mukaddime, Kader, 10, hn: 91,  92)

Kaderi inkâr edenlerin Mecûsîlere benzetilmesinin sebebi şudur ki:

Mecûsîler Nur (ışık) ve Zulmet (karanlık) diye iki ilâha inanırlar. Hayırlı şeylerin Nur’dan ve serlerin Zulmet’ten meydana geldiğine itikad ederler. Kaderciler de hayrı Allah’a, şerri de insan ve şeyta­na isnad ederler.

Hâlbuki hayır olsun şer olsun her şeyin yaratıcısı Allah’tır. Öyle ise yaratılış ve icad yönünden her şeyi Al­lah’a, isnad etmek gerekir. Ama hayır ve şerri talep etme, işleme ve kazanma ba­kımından insana verilmesi şarttır. Çünkü hayrı isteyende, şerri taleb edende insan­dır.

Hz. Ali (ra)’den Resûlullah (sav), şöyle buyurduğu rivayet olunmuş:

“Kul, dört şeye inanmadıkça iman etmiş olmaz:

1- Allah’ın varlığına, birliğine, ortağının olmadığına;

2- Şüphesiz benim, Allah’ın Resulü olduğuma;

3- Öldükten sonra dirilmeye;

4- Kader’e iman” (İbn Mace, Mukaddime, Kader, 10, hn: 81)

Bu hadiste sayılan dört şeye inanmayan kimsenin “iman etmiş olmaz” sözünden “Hiç imanı yoktur” manasının murad olduğu söylenmiştir. Bu manaya göre dört şeyden birisine inanmayan kişi kâfir olur. Bu­na göre Kader’e inanmayan kadercilerin kâfir olmasına işaret eder.

 

adarselim@gmail.com

(S. ADAR; Kadare İman eserimden)