Güzel giyimli, at üzerinde çalımla giden kişi ise zâlim biriydi. Ondan dolayı çocuk onun gibi olmaması için Rabb’ine dua etmişti.

Maneviyatı kıt,

Feraset ve basîreti zayıf,

Dünyaperest insanlar,

İçe değil dışa bakarlar. Onun için:

Zenginlere, yöneticilere,

Beylere, paşalara rağbet ederler.

Bunlar, iç âlemlerinde, berbatın berbatı kişiler olsalar bile… Çünkü bu gibi kimseler, insanların iç âleminden habersizdirler. Üç beş kuruşluk dünyalık çıkarlarından başka bir şey düşünmezler.

Ecdadımız:

“Dışından baktım yeşil bir türbe, içine girdim tevbeler tevbe” demişler. Yani insan dış görünüşüyle çok mükemmel gözükebilir, etkileyici bir cazibeye sahip olabilir.

Fakat:

Oturup biraz konuştuğunuz,

Bir müddet arkadaşlık yaptığınız,

Uzun bir yolculukta beraber bulunduğunuz,

Ya da bir alış veriş yaptığınız,

Bazı hizmetleri beraber yürüttüğünüz zaman,

Bir kısım kişilerin, verdiği ilk görüntüden, kalıbının adamı olmadığını fark edersiniz.

Yukarıda zikredilen atasözünü bu manada anlamak gerek. Yani bazı kişilerin dış görüntüsüne bakıp aldanmamalı, onu iç âlemiyle, yaşantısıyla tanımadan hakkında bir kanaat serdetmemelidir.

Bir kısım insanlar:

Kılık kıyafetleriyle,

Yaldızlı konuşmalarıyla,

Çeşit çeşit vaatlerle,

İkili münasebetlerdeki sıcak görüntüleriyle,

İnsanların hassas noktalarını kaşımak suretiyle ve benzeri konulardaki maharetleriyle muhatabını etkisi altına alabilir, sonra da onu istediği istikamette yönlendirebilir.

Keza bazı belâ ve musibetler de görkemli, yaldızlı, göz kamaştırıcı kıyafetler içinde sunulur da kişi, hırsından, gafletinden, aşırı arzularından dolayı o kıyafetin, içindeki tehlikeyi, gelinlik duvağının altındaki acuzeyi göremez, altın tasla sunulan zehiri fark edemez de helak olup gider.

Mevlana hazretleri şöyle der:

“Zekî, akıllı ve ferasetli olan, zehiri görür görmez tanır. Ahmak ise, zehir dudağına dişine dokununca anlar.”

Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şu veciz ifadeleri konuyu bir başka cihetten ne güzel dillendiriyor:

“Hiç kalmadı soran: Ne var insanda

Ben duvarda ezik bir böcek miyim?

Yoksa pırıl pırıl tek damla kanda

Kainatı süzen bir mercek miyim?”

Kainatı süzen bir mercek olabilmek, bu boyutta bir basîret, bir feraset sahibi olabilmek!.. Ümidiyle…..

      KIYAFET

Bakıp da yanılma hocam bu kıyafetime

Ne yapayım, ak düşmüş renkli ceketime

Kısalmış pantolon, solmuş gömleğime

Ne olur değerlendirme beni, bu kıyafetimle.

 

Giyim-kuşam olsa da fakirlik alâmeti

Önemli olan elbette ki, elbisenin nezâfeti

Böyle giysiler içinde, nice cevherler gizli

Hünerdir, o cevherleri iyi keşfetmeli.

 

Unutma ki, hür giyilen elbisenin rengi

Biliyorum, ruhun dışa akseden bir âhengi

Asrımızda moda uğruna yaşanıyor nice trajedi

Bilirsin heder oldu, insanların gerçek zevki.

 

Modern giysiler içinde de vardır, boş kafa

Bilirsin ki; insanımız düşkündür alkışlara

Elbise bir şey katmıyor insanın zekâsına

Sakın aldanma hocam, giyim tarzımıza.

(S. Adar, Aşk Ateşi eserimden)

adarselim@gmail.com