وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُـقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْؕ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَـعُولُواؕ

وَلَنْ تَسْتَطٖيعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَمٖيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِۜ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَحٖيمًا

“Yetimlerin hakkına riayet edemeyeceğinizden korkarsanız, beğendiğiniz (evlenilmesi helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Haksızlık etmekten korkarsanız tek kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye ile yetinin; bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” (Nisa, 4/3)

“Ne kadar üzerine düşseniz de kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birine büsbütün kapılıp da diğerini askıda imiş gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah çok bağışlayıcı (Gafur) dur, çok rahmet ve merhamet sahibi (Rahim) dir.” (Nisâ, 4/129)

Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın bu iki ayetinin taaddüd-ü zevcat hakkındaki manalarını Kur’an Tefsir Kitaplarındaki[1] izahlarını tefhim etmeye çalışacağız.

Birinci ayette asıl mesele yetimlerin ve kadınların haklarının ve bu hakları korumanın genel vazifeler arasında bulunduğunu ve bu konuda evlenmenin önemli bir esas meydana getirdiğini ve AKLA UYGUN olan birden fazla kadınla evlenmenin, kadınların hakları ve kadın cinsinin şerefinin gereklerinden olduğunu, fakat bunun kadınlara adaletle davranma gayesini bozmayacak bir adalet ve nöbet taksimi ile tatbik edilmesinin gerektiğini ve bu şekilde birden fazla kadınla evlenmenin erkeklere ağır yük ve vazifeler yüklediğinden dolayı hakka riayet edemeyip adaletsizlikten korkanların bir kadınla veya cariyelerle yetinmeleri lazım geleceği anlatılmıştır. “Yetimler hakkında adalet yapmamaktan korkarsanız” şartının manası bu oluyor. Yani yetimler hakkında ve eşler arasında adalet yapmaktan “KORKARSANIZ” ifadesi mecaz olarak “BİLİRSENİZ, BİR HAKSIZLIK OLACAĞINI ZANNEDERSENİZ” bu şart, tek evlilik emrini kayıt ve şarta bağlamaz, onu destekleme manasındadır. Yoksa gerek yetime ve gerekse eşler arasında herhangi bir haksızlık olmayacağı düşünüldüğünde, ayetin mefhum-ı muhalifine ait bir hüküm olacağından dolayı bunu belirtmek bir içtihat meselesi olur.

Hanımlar arasında haksızlık etme korkusu vuku bulduğunda, uygulama yani adaletsizlik mekruh olur. Zina ise haramdır. O vakit ehven’ül şer olarak bakılır. Bu ise adalet-i izafiyedir. Bu ayet, birden fazla kadınla evlenmenin bazı durumlarda mendub olduğunu ve hatta vacib olduğunu bildirmekten de uzak değildir. Bunu da en fazla gerek erkekler ve gerek kadınlar için fuhuş ve zina tehlikesinin yüz göstereceği durumlarda aramak gerekir.

TIKLA OKU: TAADDÜD-Ü ZEVCAT / ÇOK EVLİLİK HAKKINDAKİ AYETLERİ OKUMAK 

İslam geldiği sıralar, erkekler on, hatta daha fazla kadınla evleniyorlardı.

Haris b, Kays’ın şöyle dediği rivayet edilmektedir:

“Sekiz Hanımım olduğu halde İslâm’a girdim. Bundan Peygamber (sav)’e söz edince: “Onlardan dördünü seç” diye buyurdu. (Ebâ Dâvâd, Talak 25: İbn Mâce, Nikah)

Sahabelerden Gaylan (ra) İsimli bir zat, Müslüman olduğunda on kadınla evli bulunuyordu. Resulullah (sav) Gaylan’a buyurdu ki: “Dört tanesini seç, diğerlerini bırak” (Muvatta, Talâk 76; Tirmizî, Nikâh 33)

Bu olay ve yaşanan vakada (böyle çok örnek var) İslâm’ın çok evliliğe bir sınır getirdiğinin açık bir delilidir.

Çok evlilikte birçok zorlayıcı sebep vardır. Bu sebepler birden çok evlenmeyi zaruret haline getirir. Bunları şöyle zikredebiliriz:

1- Kadının çocuk yapamaması, yani kısır olması.

2- Kocayı cinsel yönden tatmin edemeyecek durumda olması,

3- Erkeğin mizaç ve yaratılış itibariyle birden fazla kadına ihtiyaç duyması ve bu ihtiyacını karşılayamaması,

4- Kadının hasta olması, yani kocasıyla ilişkiye girememesi,

5- Kadın nüfusun erkek nüfustan oldukça çok olması, yani kadınların meşru aile yuvası kurmaları ve nafakalarının sağlanması,

6- Toplumun gayri meşru ilişkilerden arındırılması, kadın ve erkeklerin izzet ve iffetlerinin korunması,

7- Toplumun fitne, fuhuş ve sosyal çöküntülerden kurtarılması,

8- Çeşitli nedenlerden dolayı birden fazla kadına ihtiyaç duyulması,

9- Erkeğin malî imkânların yeterli olması,

10- Zevceler arasında eşitliğin kolayca sağlanması,

11- Kadının annelik vakarının korunması, onurunun zedelenmemesi için adil davranılmasıdır.

NİKÂH, bir erkekle bir kadın arasındaki meşru bir akit ve içtimai bir bağdır. Nikâh vasıtasıyla kadın ve erkek arasında birtakım haklar teessüs eder ve kadınla erkeğin birbirlerinden meşru surette istifade etmeleri caiz olur. Nikâhsız olarak yabancı bir kadından istifade etmek kesinlikle yasak ve haramdır. Buna İslâm dininde asla müsaade yoktur.

Yüce Allah’ın, “Nikahlayın” buyruğundaki emir mubahlık ifade eder. Bu emrin vücup ifade ettiği de söylenmiştir. Yani birden çok hanımla evlenmek isteyen herkes, sözü geçen sayıdan (dörtten) dilediği kadarını nikahlayabilir. Yani bir erkek dört kadını aynı anda nikahı altında bulundurabilir.

Evet bu ayet evliliği dörtle sınırlandırmaktadır, ya da adâletle hükmetmek kayd u şartıyla dörde kadar evlenmeye ruhsattır. Eğer cinsi ilişkide adaletsizlikten korkarsanız dörtten üçe, üçten ikiye, ikiden bire ininiz.

Ancak, cumhur-u ulema (alimlerin çoğunluğu), söz konusu “Ne kadar üzerine düşseniz de kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz” ifadesinin “haksızlık etmek ve içlerinden birine fazlaca meyletmek” manasında olduğu kanaatindedir.

Nefsimize veya empati yaparak şu sorulara cevap vermek gerekir:

  • Çocuk sahibi olmak isteyen bir erkek, iki kadına yetecek iktidarı varsa, kısır bir kadınla da evliyse ne yapması gerekir?

  • Kadınlara karşı aşırı derecede istekli olan bir erkek, erkeğe karşı istek duymayan veya kendisinde cinsel ilişkiye engel bir hastalık bulunan bir kadınla evliyse, bu erkek zina yoluyla mı kendini tatmin edecek?

  • Bir erkek tabii isteklerini bir eşi tatmin edemediği takdirde, meşru bir yola başvurması gerekmez mi?

  • Zina ederek dinini, malını, sağlığını ve şerefini mi yitirecek? Harama mı düşecek?

  • Bazı kadınlar erkeklerden; yararlanırken, çok sayıdaki kadının erkek şefkatinden ve geçim garantisinden yoksun kalması ve içinde yaşamakta olduğu ortam tarafından günah ve fuhuş işlemeye mecbur bırakılması daha mı iyi olur?

  • Şartlar elverdiğinde gayr-i meşru yollara düşmektense meşru yoldan çok evliliği yapmak daha sağlıklı ve ülke faydasına daha sıhhatli bir davranış değil midir?

  • Erkek bir eş ile yetinmeye mecbur tutulsa nikâhı altındaki bir kadın onun isteklerini tatmin edemeyecek bir halde hasta veya özrü bulunsa, bu kişi ne yapacak! Eğer bu kadından ayrılmak çaresine baş vurursa bu zavallı kadına zulüm etmiş ve ona karşı haksızlık etmiş olmayacak mı veya zavallı kadına zarar olmaz mı?

  • Herkese ve istisnasız her erkeye; illa da çok evlilik yapınız denmiyor. Bu ayeti kendimize göre özel değil, Müslüman toplum açısından genel olarak anlamak gerekmez mi?

  • Açık olan bir kapıyı, zorla kapatmaya çalışmanın kime veya kimlere ve de hangi sistemlere fayda sağlayacağını hiç düşünmeyecek miyiz?

  • Aşağıdaki ayetin ilk iki cümlesi (kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz) kaydından ve bu İlahî kelamdan sonra çok evlilik yapmayınız denmiyor, aksine yol gösterilerek (bari birine büsbütün kapılıp da diğerini askıda imiş gibi bırakmayın) emrediyor ve evlenin deniyor. Hata veya kusur olursa “Arayı düzeltin ve Allah’a itaat edin” denilerek Gafur ve Rahim isimlerine mazhar olun, zikrediliyor. Ayeti böyle okumak akla uygun değil midir?

  • “Sizin için helâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere NİKÂH EDİN.” “Nikâh edin” sözü bir emirdir. Eğer “Haksızlık etmekten korkarsanız tek kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye ile YETİNİNYetinmek” sözü bir tavsiye ve bir yöntemdir. Bu cümle manayı mefhumu ile “Haksızlık etmekten korkunuz yoksa, kendinize güveniyorsanız, eşler arasında adaletli davranacağınıza da inanıyorsanız tek evlilikle yetinmenize gerek yoktur.” Anlaşılması gerekmez mi? Tek veya çok evlilik şartlara ve erkeklerin tercihine kalmış bir iş değil midir?

Adaletin tanımını yine aynı NİSA suresi 4/129 ayet yapmaktadır.

وَلَنْ تَسْتَطٖيعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَمٖيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِۜ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَحٖيمًا

“Ne kadar üzerine düşseniz de kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birine büsbütün kapılıp da diğerini askıda imiş gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah çok bağışlayıcı (Gafur) dur, çok rahmet ve merhamet sahibi (Rahim) dir.” (Nisâ, 4/129)

Bu ayette birden fazla kadınla fiilen evli olan veya evlenecek olanlara hitap edilmiş, birden fazla kadın arasında manevî adaletin tamamen sağlanmasının mümkün olamayacağı hatırlatıldıktan sonra çözüm yolu olarak hiç olmazsa adaletsizlikte, farklı ilgi ve muamelede ölçünün kaçırılmaması istenmiştir. Yani maddî olarak adalet edilmesi gereğini bildirmiştir. Çünkü hanımlar arasında adaletli davranmak MADDÎ VE MANEVÎ ADALET olmak üzere ikiye ayrılır. Aslında ayette kadınlar arası istenen adalet MADDÎ ADALETTİR. Yani yanlarında gecelemeyi aralarında eşit paylaştırmak, yemek, içmek, giyinmek, mesken gibi geçim harcamalarında eşitliği sağlamak ve adil davranmaktır.

Manevî adalet yahut da kalbî yakınlık olan meyil ve sevgi hususunda, istenen bir adalet değildir. Çünkü bu, insanın elinde olan ve duygularına sınır koyacak bir durum değildir. Ancak elinden geldiği kadar duygularını frenlemeye çalışmalı, aşırıya kaçmamalı ve açığa fazla vurmamalıdır.

Çok evlilikte kadınların arasını denk tutmaya yani sevgide de eşitlik üzere adalet yapmaya çok istekli de olsanız, herhalde gücünüz yetmez. Hepsini aynı seviyede sevemezsiniz, buna gücünüz yetmez. Yetemeyince de “Allah hiçbir kimseye gücünün yetmeyeceği bir şey yüklemez” (Bakara, 2/286) ayetin hükmünce Allah bunu teklif de etmez.

Yukarıda da izah edildiği gibi, kadınlar hakkında iki çeşit adalet vardır.

Birisi infak ve kasm denilen geceleme nöbeti ki, hukukta adalet ve eşitliktir. Bu güç ve iktidar dahilindedir isteğe bağlı olan işlerdendir. Ayette teklif olunan adalet budur.

Diğeri ise sevgide adalet ve eşitliktir ki, bu beşerî güç ve iktidarının dışındadır. Çünkü muhabbet, zorunlu işlerdendir. İnsanın elinde olmayan duygulardan yasaklamak, mâlâyutâk (güç yetmezlik) olur.

Ayetteki teklif olunan adalet, mümkün olan hukuktaki adalettir ve korkulması gereken adaletsizlik diğerini karılık muamelesinden tamamen mahrum bırakıp, büsbütün terkedilmiş, askıda bırakılmış ve ihmal edilmiş gibi eza etmektir. Yani yiyeceği, giyeceği ve oturacağı yeriyle nafakasını vermek ve geceleme nöbetini eşit tutup konuşup görüşmek ve arkadaşlık etmek yeterli değildir. Kadının ara sıra nefsanî payını da vermek, iyilik etmek lazımdır.

Adalet denince, her halde eşitlik düşünülmemelidir. “Elyak” (en uygunu), “layık” (uygun olanı) tercih etmek de bir hak, bir adalettir.

Hz. Aişe (ra)’ya diğer hanımlarından daha fazla meyleden Allah Resulü, nafaka ve günlerin taksimi bakımından hanımları arasında adaletli davranıyor, olmasına rağmen “Allah’ım bu elimde olan şeyleri paylaştırmam ve taksim etmemdir, elimde olmayan şeylerden dolayı da beni sorumlu tutma.” Şeklinde dua etmiş.[2]

Demek Hz. Peygamber (sav) Efendimizin elinde olmayan şey ise KALBÎ MEYİLDİR. Bu nedenle Yüce Allah erkeğin hanımlar arasında SEVGİ VE İLGİ bakımından eşit davranamayacağı gerçeğini yukarıdaki ayet ile gündeme getirmekte ve “ne kadar isteseniz de hanımlarınız arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz, bari birine tamamen meyledip de diğerini askıya alınmış gibi bırakmayınız” şeklinde Furkan-ı Kerimde emreder.

Demek birden fazla kadınla evli bulunan erkekler; gönül ilişkisi, sevgi ve bağlılık gibi insanın elinde olmayan durum ve farklılıklar dışında, kadınlarına maddî konularda objektif, ölçülebilir hak ve menfaatlerde eşit davranacak, biriyle evlilik hayatını fiilen yaşarken diğerini askıda; yalnız bırakılmış, ilgi ve ilişkiden dışlanmış, ihtiyaç içinde veya maddî bakımdan diğerlerinden aşağı durumda bırakmayacaklardır.

Cenab-ı Hak, kocanın karılarının hepsine birden tam anlamıyla eşit davranmasının mümkün olmadığını, çünkü kadınların her yönden birbirlerine eşit olamayacaklarını bildiriyor. Bir kocadan çirkin karısına da güzel karısına da aynı davranmasını veya genç karısına, yaşlı karısına, sağlıklı karısına veya hasta karısına, iyi huylu karısına yahut kötü huylu karısına eşit davranmasını beklemek fazla bir beklenti olur. Bu ve buna benzer sebepler ile eşlerin davranış şekilleri tabiî olarak kocanın birinden çok, diğer karısına eğilim göstermesine neden olur.

Böyle durumlarda İslâm hukuku kocadan sevgi ve aşk yönünden karılarına eşit davranmasını istemez. İslâm hukukunun gerekli gördüğü nokta, bir kadının tamamen ihmal edilip kocasız bir kadın konumunda bırakılmamasıdır. Eğer kocası onu herhangi bir nedenle veya karısı istemediği için boşamıyorsa, en azından ona bir eş gibi davranmalıdır. Tabiî bu gibi durumlarda koca gözde olan kadına daha çok ilgi gösterir. Hatta daha çok sevebilir. Fakat diğer kadını sanki hiç onun karısı değilmiş gibi bir konumda bırakmamalıdır.

Bazıları bu ayetten yola çıkarak Kur’an’ın birden fazla kadınla evlenmeye izin verdiği halde “Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adalet yapamazsınız” diyerek pratikte bu izni ortadan kaldırdığı sonucuna varmışlardır. Onlar bunun bütün bir emrin sadece bir bölümünü oluşturduğunu görmezden geliyorlar:

“O halde (ilâhî kanunlara uyabilmek için) bir kadına tamamen yönelip de ötekini muallakta bırakmayın.” Bu emir Kur’an’da izin verilen birden fazla kadınla evliliği göz önünde bulundurduğu halde; öyle düşünen kişilerin, İslâm’ın belli şartlar altında birden fazla kadınla evliliğe izin verdiği gerçeğinden kaçabilecekleri bir boşluk kalmamıştır.

Erkeklerin, karıları arasında adaleti sağlayamayacakları şeylerden maksat, sevgi, şehvani arzular, cinsel ilişki, yakınlık, konuşup şakalaşmak, kalben meyletmek ve gönül vermektir. Çünkü eşit olarak sevmeye ve kalben bağlanmaya insanın gücü yetmez.

Bari, ondan tamamen uzaklaşıp da onu askıya alınmış gibi bırakmayın. Yani sevmediğiniz kadından bütün bütün uzak durup, onu ne boşanmış ne de kocasız bir şekilde askıda bırakmayın.

İnsandaki duygular, adaletin tam gerçekleşmesine engeldir. Çünkü duygular çoğu zaman insanın kontrolünün dışına çıkar ve onun iradesini işlemez hale getirir. Bu durumun en çok zarar verdiği değer de adalettir.

Duygularının etkisi altına kalmayıp hanımlarıyla ilişkilerini aklî boyutta temin edecek olan insanlar da erdemin doruk noktasına ulaşmış oldukları da bir gerçektir. Âdil davranmayı tutku derecesinde istese bile, insanın bunu beceremeyeceğine işaret eden Allah, çare olarak bir çıkış yolunda aynı ayette göstermektedir. Şöyle ki:

“Birine tamamen yönelip ötekini askıda (kocasızmış) gibi bırakmayınız.”

Emriyle Cenab-ı Hak eşler arasında duygu bakımından âdil olamayanlara Yüce Allah, birine tamamen meyledilmemesini ve ötekini de tamamen boşlukta bırakıp ihmal edilmemesini emretmektedir. Demek ki mutlak adaleti gerçekleştirmenin imkânsız olduğu şartlarda, tamamen birine meyletmemeyi gündeme getirerek şartlara göre adaleti koruma kanununa başvurmaktadır.

Askıda olan kadın ne boşanmış ne de evli durumunda ve görünümünde olmaktır.

Kur’an-ı Kerimde şöyle emredilir:

وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًؕ وَسَٓاءَ سَبٖيلاً

“Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o hayasızlık, çok çirkin bir iş ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)

Bu ayette ‘Fâhişe’ kelimesi ‘zina’ kelimesiyle birlikte zikredilip, onun çok kötü bir yol, bir ‘FAHŞA’ olduğu haber veriliyor

İslam, evlilik dışı ilişkilere FUHUŞ dediği gibi, bütün çirkin, bayağı, adi, iffet ve hayâ dışı çirkinliklere de ‘FAHŞÂ’ demekte ve hepsini Müslümanlara uygun görmeyerek yasaklamaktadır. Müslümanlar İslâm’ın getirdiği iffet, ahlâk, evlilik ve aile hayatı ölçülerine uyarak bu hayasızlıklardan korunabilirler

Mü’minler izzet ve şereflerini, haysiyet ve insanlıklarını, aile ve nesillerini; çağımızın bu hayâsız hastalığından ancak İslâm’ın getirdiği ölçülere uyarak, onları ahlâk haline getirerek koruyabilirler. Kişiyi hemen bütün toplumlarda küçülten, değerini düşüren, yüksek makamlara çıkmasına engel olan ve kötü tanınmasına sebep olan ‘FUHUŞ’ olayı, aslında İblis’in bir çağrısı ve tuzağıdır. Aklı başında olan insanlar bu ezelî düşmanlarının böylesine kurnaz ve tehlikeli oyunu karşısında uyanık olmak, onun çirkin davranışları sevimli gösterme tuzağına düşmemek zorundadırlar.

Evlilik bağının meşru oluşundaki en mühim fayda ikidir.

Biri iffeti ve onuru muhafazadır,

Diğeri de üremeyi ve çoğalmayı temindir.

Bu iki özellik kadın ve erkekte fıtri duygudur. İnsan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle yalnızlık çoğu kez insanı huzursuz, sinirli ve endişeli yapar. Hele bir de kişinin inancı zayıf olursa veya manevî yönden bir tatminsizlik içinde bulunursa, bu büsbütün yıpratıcı olur.

Erkek kadına karşı meyyal, kadın da erkeğe karşı meyyaldir. Yemek, giymek gibi, içmek gibi, uyumak gibi insanın da derdini açacağı, bağrına başını yaslayacağı bir eşe ihtiyacı vardır. Erkeğin bir can yoldaşı olacak kadına, kadının da can yoldaşı ve koruyup kollayacak bir erkeğe ihtiyacı vardır.

Birden fazla kadınla evli olan bir Müslümanın üzerine düşen vazifeler:

1- Çok evli bir koca, gücünün yettiği şeylerde, sohbet ve eğlendirme hususunda eşleri arasında eşitliğe riayet etmekle mükelleftir.

2- Eşlerin bakiresiyle dulu, genci ile yaşlısı eskisi ile yenisi, Müslümanı ile kitap ehli olanı, sağlıklısı ile hastası, kendisinden korkulmayan mecnun ile akıllısı, hayız ve nifaslısı ile temizi eşittir. Çünkü bunlar evliliğin vücubuna sebep olan nikâhta eşittirler (Bedâyî, Bahri Raik)

3- Koca eşleri arasında eşit olarak birer veya ikişer gün ve gece tayin ederek her birinin nöbetinde onun yanında bulunur. Tayin edilen sürenin uzun olmaması iyidir. Çünkü müddetin uzaması, eşlerin birbirine ısınması ve yabancılığın giderilmesi hikmetine sebep olan durumdur. (Bahri Raik, Reddül Muhtar)

4- Eşlerden birinin nöbetini arttırmak için mihrini azaltmak veya vereceği bir malını almak koca için caiz değildir. Çünkü bu bir nevi rüşvettir ve diğer eşin hakkını iptale sebeptir. (Bedâyi, Mebsut, Serahsi)

5- Koca, eşlerinden birinin nöbetinde diğerinin yanına hastalık vb. zaruret olmadıkça giremez. Ve nöbetinin dışındaki eşi de kendisine temas için yaklaşamaz. (Behri Raik)

6- Koca, eşlerinin birinin nöbetinde hastalanıp da yanında kalacak olsa iyileştikten sonra diğer eşinin yanında da o miktar kalması lâzım gelir. Şayet eşlerinin bulunmadığı bir hanede hastalanıp kalmış ise her eşini kendi nöbetinde yanına davet eder. Peygamber efendimiz ölüm hastalığında Hz. Ayşe’nin yanında kalmaları için diğer mübarek eşlerinden müsaade istemişti. (Bedâyi, Bahri Raik, Dürrül Muhtar)

7- Bir erkek iki eşinin rızaları bulunmadıkça bir evin birer odasında beraber oturtamaz. Çünkü bu halde koca, eşlerinin haklarını korumak için ayrı evlerde oturmalarını temin etmelidir.

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Kimin iki hanımı olur da bunlardan birine farklı ilgi gösterirse kıyamet gününde bir tarafı felçli olarak haşredilecektir.”[3]

“Bir şahısın iki eşi olur da bunlardan birine fazla meylederse, kıyamet günü vücudunun bir tarafı çarpık, felçli olarak haşir olunur. Ancak kalpten sevmek gibi gayri ihtiyarî olan manevî işlerde eşitlik temini mümkün olamayacağından bundan dolayı mes’ul olmaz. (Mebsut, El ihtiyar, Reddül Mundar)

Evlilikten maksat sükûnet bulmak, huzura ermek, birlikte yaşamak, dinî ve evin işlerini koruma altına almaktır. Yani huzur bulmak ve mutlu bir hayat yaşamaktır. Tek veya çok evlilik şartlara ve kişilerin tercihine kalmış bir iştir. Ayetler (Nisa, 4/3-129) isteyen tek evlilik, isteyen çok evlilik yapsın diye erkekleri serbest bırakmakta tek veya çok evlilik yapılması için kayıt koymamaktadır.

Eğer ayetlerdeki tavsiyeler emir niteliğinde kabul edilirse (haşa) Yüce Allah, aynı ayette verdiği evlilik emrini, arkadan gelen bir cümle ile evliliği ikinci bir emirle yok sayması, asla Cenab-ı Hakk’ın şanına yakışır mı? Hiç kullarıyla alay edercesine hüküm verir mi? Haşa ve kella. Kadir-i Mutlak, Alim-i Mutlak olan Zat-ı İlahî; emir ve hüküm vermesini bilmiyor, anlamı çıkmaz mı?

TIKLA OKU: RİSALE-İ NURDA TAADDÜD-Ü ZEVCAT / ÇOK EVLİLİK  

DİPNOTLAR:

[1] Bu yazı söz konusu iki ayet için 30 (Otuz) ayrı Kur’an tefsir kitaplarına tek tek bakılarak hazırlanmıştır. www.darulkitap.com

[2] Ebu Davud, Nikah, hn: 2134; Tirmizi, Nikah, hn: 1140; İbn-i Mace, Nikâh, hn: 1971; Ebu Davud bu hadisi zikrettikten sonra “Resulullah (sav) bu sözüyle kalbini kastetmiştir, diyor.

[3] Müsned, II, 295, 347, 471; Ebû Dâvûd, Nikâḥ, 38; Tirmizî, Nikâḥ, 42.

 

adarselim@gmail.com