Engeller karşısmdaki iki temel insan tavrı olan “olsaydı” ve “rağmen” kelimelerinin kullanma biçimleridir. Bu iki kelimeyi kullanma biçimleri eylemci insanlarla söylemci insanları birbirinden ayırır. Engeller karşısındaki tavırlarına göre insanları ikiye ayırmak mümkündür:

1-  Olsaydıcılar

2-   Rağmenciler

Bir hedefe doğru yürürken bir takım engellerle karşılaştığında, bazı insanlar engelleri nasıl aşacağını bulmayı ve bulduğu çözümleri uygulamayı deniyor. Engellere ‘rağmen’ ilerlemeye çalışıyor. Bu gruba rağmenciler denmektedir. Kişilerin büyük çoğunluğuda, engellerle mücadele etmek yerine söylenmeyi; o engeli ya da engeli onüne koyduğunu düşündügü kişileri suçlamayı seçiyor. O engel ‘olmasaydı’, nasıl da harika işler başarabilecegini anlatıyor. Bu grubada olsaydıcılar denmektedir.

Rağmenciler; önlerine çıkan engellere ‘rağmen’ hedeflerine ulaşanlar, en azından bunun için yılmadan usanmadan çaba gösterenlerdir. Olsaydıcılar ise, önlerine çıkan engeller karşısında, o engeller ‘olmasaydı’ neler yapabileceklerini anlatıp duran ve o engelden dolayı suçlayacak birilerini arayan kişilerdir. Bir insan hayatının bazı noktalarında rağmenci, bazı noktalarında da olsaydıcı olabilir.

OLSAYDICILAR: İnsanların çoğunluğu başarılı olmak istiyor, ama engellerle karşılaşmak istemiyor! Cennete gitmek istiyor ama ölmek istemiyor!. Buna benzeyen birçok cümleyi kurabilir veya işitebilirsiniz. Bir kaçını zikredelim:

“Eğer param olsaydı.”

“Eğer müdür olsaydım .”

“Eğer yabancı dilim olsaydı.”

“Eğer elimden tutan olsaydı.”

“Eğer benim de Falan gibi imkânlarım olsaydı.”

Bir insanın gelecekte başarılı olabilme potansiyelini kullandığı ‘saydı’ sayısından anlayabiliriz! Çünkü ‘olsaydıcılar’, nasıl başarılı olabileceklerinden daha çok, neden başarılı olamadıklarını açıklamaya kafa yoran insanlardır. Mazaret bulma merkezi gibi çalışırlar. Eylemci değil söylemcidirler. Sürekli niye yapamadıklarını açıklamaya kafa yorarlar, nasıl yapabileceklerine degil!. Bu konuda Benjamin Franklin: “İyi mazeretleri bulmayı başaranların, başka bir iş başarabildikleri pek görülmemiştir.” Neden çıkardıkları gürültü çok, bitirdikleri iş yoktur? derken, Cenap Şahabettin de: “Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok gürültü çıkartır”demektedir.

Düşününki bir öğrenci şöyle dese:

“Üniversite sınavı  olmasaydı, üniversiteyi kesinlikle kazanırdım!” veya Futbol takımlarından biri dese: “Saha çamurlu olmasaydı.”, “Hakem taraf tutmasaydı” yenilmezdik demeleri acaba geçerli bir neden midir?

RAĞMENCİLER: Bu gruptakiler, ‘olsaydıcılar’ın tam aksine, bulundukları her hangi bir durumda nasıl başarılı olacaklarına kafa yorarlar. Şartları, önlerindeki engelleri, kendilerine destek olmayanları suçlamak yerine, “Şimdi ve bu şartlarda elimden gelenin en iyisini nasıl yaparım?” diye düşünürler. Su gibi akış için buldukları yerden akarlar. Önlerine set çıkarsa seti suçlamaz, kendilerini büyütür, setin üzerinden aşarlar. ‘Elimden tutan olsaydı’ gibi başkalarını kendisine karşı borçlandıran inançlara, düşüncelere beyinlerinde yer vermezler. Dış destekle değil, güçlerini kullanarak bir şeyler yapmaya çalışırlar. İşleri kötü gittiğinde şanslarının dönmesini beklemek yerine, çabalarını iki kat çoğaltmayı seçerler. Zor zamanlarında daha fazla çalışırlar. Engelleri ve imkânsızlıkları, dehalarını ispatlamak için bir fırsat görürler. Sıfırdan zirveye başarı öyküleri, rağmencilerin yaşam öyükülerinden çıkmaktadır. Karşılaştıkları her engelde kendilerini sınarlar. Bir engeli aştıklarında kazandıkları ivme ile diğer engeli aşma enerjisini kendi içlerinde üretirler.

Eğer önlerinde hiçbir engel yoksa, göz alıcı bir başarı üretme şanslarının da olmadığını iyi bilirler. Bu nedenle engellere karşı, bir tür minnettarlık duygusu taşırlar. Engellerin başarıyı hak edenle hak etmeyeni ayıran, çok yararlı bir mekanizma olduğunu düşünürler. Bu bakımdan ragmenciler;

Paraları olmamasına rağmen,

Yetkileri olmamasına rağmen,

‘Ellerinden tutan’ kimse olmamasına rağmen,

Kıskanç bir çevreleri olmasına rağmen,

Steril ve seçkin şartlarda çalışmamalarına rağmen

Rakiplerinin imkânlarına sahip olmamalarına rağmen yine de işlerinde başarılı olurlar. Bu nedenle en çarpıcı başarı öyküleri bu gruptakilerden çıkar. Rağmenciler, kariyerlerine ilk başladıklarında sıfır noktasındadırlar; paraları, ilişkileri, imkânları, ‘ellerinden tutanları’ yoktur. Büyük iş başarma tutkuları ve özgüvenlerinden başka, ‘başlangıç sermayeleri’ yoktur. Bunların kendilerine özgüvenleri fazladır.

Sorunun Değil Çözümün Parçası Olabilmek!.

Şu fıkra, ‘olsaydıcı’ paradigma ile ‘rağmenci’ paradigma arasindaki fark çok iyi anlatır: Kısa boylu ve zayıf bir genç, yanında duran uzun boylu ve iri yapılı kuzenine dönerek, “Ben senin yerinde olsaydım, dünya ağırsiklet boks şampiyonu olurdum!” der. Kuzeni cevap verir: “Seni dünya ağırsiklet boks sampiyonu olmaktan alıkoyan ne?” Bundan çıkarılacak ders, sizden daha iyi durumda olan insanların şartlarına özenip, onların yerinde olsaydınız neler yapabileceğinizi düşünmek yerine, şu anda bulunduğunuz yerde, kendi şartlarınızda elinizden gelenin en iyisini yaparak, kazandıklarınızla şartlarınızı iyileştirerek nasıl ilerleyebileceğinizi düşünmeniz gerektiğidir.

“Başbakan olsaydım bu ülkeyi adam ederdim” değil,

“Müdür olsaydım bu şirketi kurtarırdım” değil,

“Bir milyon dolarım olsaydı, çok iyi işadamı olurdum” değil,

“Filan kişinin güzelliği bende olsaydı neler yapardım” değil,

Falan zenginin parası bende olsaydı, ben de iş hayatında başarılı olmayı bilirdim!” sakın demeyiniz. Hiçbir şeye sahip olmadığınız halde, her türlü engele rağmen yapmanız gerekenleri yapabilmeyi rehber edininiz.

Her şeye rağmen, hiç zaman kaybetmeden hemen şimdi işinize başlamayı seçiniz. Söylemcilerden değil, eylemcilerden olunuz. Suçlamak yerine sorumluluk almayı deneyiniz. Şu Çin atasözünü aklınızdan hiç çıkarmayınız: “Birini işaret ederek suçlarken dikkat edin, diğer üç parmağınız sizi gösteriyor!.” Demek “her şey seninle başlar!” olduğunu unutmamalıyız. (Sekman, Mümin, Her Şey Seninle Başlar, Alfa Yay. İstanbul, 2005)

 

adarselim@gmail.com