Uçağın kalkış vakti yaklaşmış olduğu için yolcularla birlikte uçağa gittim. Uçak havalanırken cam kenarında koltuğuma oturmuş ve çevreye bakınıyordum.
– Aman Allah’ım!.. Uçağın pisteki hareketi, uçuşa geçişi ve yükselişi, şehrin yüksekten seyredilişi, uçağın bulutlar arasından geçişindeki hareketlilik, uçağın irtifası artıkça yukarıya baktığınızda gökyüzünün maviliği ve aşağıda bulutların (hava durumuna bağlı olarak değişmekle birlikte) beyazlığı, yer yer dağların ve yeryüzünün görüş alanı içerisindeki durumu gerçekten harikalarla dolu, tefekkür için büyük bir nimet.
İşte bu ortamda; hava deniz veya deryası olan, yani bahr-i mûhit-i havâî de yüzerken balıkları hatırladım. Pencereden bakarken uçağımızın ikizleri olan ve muhtelif (sekiz bin ile on iki bin metre arasında ve yer yer dışarıda ki sıcaklık -50 0C’de) yüksekliklerde -belki de derinlik demek lazım- yüzen uçakları Rabbim seyretmemi nasip etti.
Aynen denizlerdeki durgun sulara bakıldığında veya belgesel filmlerinde izlendiği üzere, özellikle de Yunus balıklarının durumu gibi, uçaklarda hava denizinde yüzdükleri görülmekte idi. Hava deryasında; içinde bulunduğum uçağı bir balık ve kendimi de Hz. Yunus (as) benzeri balık karnında hayal ettim ve Kur’an’da geçen Hz. Yunus (as) Kıssasını hatırladım.
Hz. Yûnus (as)’ın nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kur’ân’da şöyle geçmektedir: “Ve onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik.” (Saffat, 37/147)
O’nun peygamber olarak gönderildiği bu yer Asuriye Devletinin başkenti olan, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul şehrinin karşısında harabeleri bulunan Ninova şehri idi. Bu beldenin insanları küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Hz. Yûnus (as) onları küfürden ve putperestlikten nehy etmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti. (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf; et-Taberî, Tarih)
Hz. Yûnus (as) milletini otuz üç yıl Allah’a iman etmeye, küfürden kurtulmaya davet ettiği, tebliğde bulunduğu ve peygamberlik vazifesini ifa ederek yerine getirdi. Ancak rivayetlerde sadece iki kişi ona imân etti. (İbn Esir, el-Kâmil, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152)
Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imana gelmemesi, Hz. Yûnus (as)’ın zoruna gittiğini, onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini terk etmeye kalkışmasını Yüce Allah şöyle haber vermiştir:
“Zünnûn (Yûnus)’a gelince, o, öfkeli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; “Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum’ diye niyaz etti. Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız.” (Enbiyâ, 21/87-88) bu ayette Hz. Yûnus (as)’dan Zünnûn diye bahsedilmiştir. Zünnûn, balık sahibi demektir. Yine bir başka ayette Hz. Yûnus (as) Zünnûn diye anılmıştır: “Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani, o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti” (Kalem, 68/48) buyrulur.
Yüce Allah’ın izni olmadan Hz. Yûnus (as)’ın ayrılmaya kalkışması, iyi netice vermemişti. Kimin suya atılacağını tesbit için kur’a çekildiğinde kur’anın Hz. Yûnus (as)’a isabet ettiği ve denize atıldıktan sonra bir balık onu yuttuğunu ve sonucunu Yüce Allah Kur’ân’da şöyle haber vermiştir:
“Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi. Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti. Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu. Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu. Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı. Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık. Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik. Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik. Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.” (Saffat 37/139-148)
Hz. Yûnus (as) hatasını anlamış ve nefsini kınamaya başlamıştı. Balığın karnındaki karanlıklarda:
“Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum” (Enbiyâ, 21/87) diye dua etmeye ve Allah’a yalvarmaya başladı. Bu şekilde iman ve inançla Allah’a sığınması neticesinde, Yüce Allah onu affetmişti (el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Beyrut 1992, III, 465 vd).
Hz. Yûnus (as)’ın Allah tarafından affedilmesi ve büyük bir tehlikeden kurtarılması, ayette şöyle anlatılır:
“Sen Rabb’inin hükmüne sabret, balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah’a) seslenmişti. Eğer Rabb’inden ona bir nimet yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı. Fakat (böyle olmadı), Rabb’i onun duasını kabul etti de onu salihlerden kıldı” (Kalem, 68/48, 49, 50).
Hz. Yûnus (as)’ı bu sıkıntılardan kurtaran Yüce Allah, onun milletine de neticede hidayeti nasip etti. Onlar da sonunda Allah’a imân edip tevhid’e sarıldılar. Onların tevbe edip hakka dönüşlerini ifade eden ayetin meali de şöyledir: “İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik” (Saffat, 37/148).
Bu kıssa özetle “Peygamberler Tarihi” kitaplarında ve sair eserlerde şöyle anlatılmaktadır: Hz. Yûnus (as) bir gemiye bindi. Gemi halkı, şiddetli bir fırtınaya tutuldu. Her halde, gemide Efendisinden kaçmış bir köle var. “Gemide kaçak köle olunca, gemi yürümez” dediler. (Salebî Arais, s. 409)
Hz. Yûnus (as):
– Geminize, ne oluyor da yürümüyor? diye sordu.
– Bilmiyoruz, dediler. Hz. Yûnus (as):
– Ben biliyorum ki, onun içinde Rabbinden kaçan bir kul vardır. Siz onu denize atmadıkça, gemi hareket etmez. (İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 11) Bu benim kusurum yüzündendir. Siz, beni denize atınız, dedi. Gemi halkı;
– Hz. Yûnus (as)’ı, denize atmaktan kaçındılar. (Taberî Tarihi, c. 2) Ey Allah’ın Peygamberi!. Biz seni denize atamayız, dediler. Hz. Yûnus (as):
– Öyle ise, Kur’a çekiniz!. Kur’ada ismi çıkanı denize atınız, dedi. (İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 11)
Bunun üzerine Kur’a çektiler. Kur’a Hz. Yûnus (as)’a çıktı. Fakat onu denize atmaktan kaçındılar. İkinci ve üçüncü kez kur’aya baş vuruldular. Kur’a yine Hz. Yûnus (as)’a çıktı. Hz. Yûnus (as) kendini geceleyin hemen kendisini denize attı. (Taberî Tarihi, c. 2)
Yüce Allah; “balığa onu tutup yutmasını, fakat etini yaralamamasını, kemiklerini kırmamasını, Hz. Yûnus (as)’ı balığa rızık olarak vermediğini, ancak ona; bir koruma ve secde yeri olduğunu, ilham etmişti. (Taberî Tarihi, c. 2; El Bidaye ven Nihaye, c. 1)
Balık; yutup denizin dibine kadar indirdiği Hz. Yûnus (as) bir ses duydu.
– Neder bu ses acaba? dedi. Yüce Allah ona:
– Bu deniz hayvanlarının tesbih sesleridir, diye vahyetti.
Bunun üzerine Hz. Yûnus (as)’da balığın karnında karanlıklar içinde “Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum’ diye niyaz etti.” (Enbiyâ, 21/87)
Melekler; Hz. Yûnus (as)’ın işittikleri zaman: “Ey Rabbimiz!. Biz uzak bir yerden, zayıf bir ses işitiyoruz, o kimdir?” dediler. Yüce Allah:
– Bu kabul olunan amel ve duaları yükseltile gelen kulum Yûnus’un sesidir. Bana, asi oldu da, kendisini denizin içinde balığın karnında hapsettim. Melekler:
– Her gün, her gece, kendisinin salih amelleri sana yükseltilmekte olan salih kul ha? dediler. Yüce Allah;
– Evet, buyurdu. Bunun üzerine melekler onun için şefaatte bulundular. (Taberî Tarihi, c. 2; El Bidaye ven Nihaye, c. 1)
Hz. Yûnus (as) balığın karnında ölmediğini anlayınca hemen (ima ile) secde etti. “Ya Rab! hiç kimsenin secde etmediği yeri, ben Senin için Mescid edindim” dedi. (Hâkim Müstedrek, c. 2; El Bidaye ven Nihaye, c. 1)
Balık; Hz. Yûnus (as)’ı götürüp, hasta bir halde, deniz sahiline bıraktı. Vücudunda hiçbir eksiklik yoktu ama et ve kemikleri gevşemiş, yeni doğmuş bir çocuk gibiydi. Yüce Allah kabak bitirip, onun geniş yaprakları ile gölgeledi ve kendisine güç-kuvvet gelinceye kadar da, ondan süt damlattı ve bir de dağ keçisinin memesinden süt içirdi.
Bu kıssa özetle “Peygamberler Tarihi” kitaplarında ve sair eserlerde şöyle anlatılmaktadır: Hz. Yûnus (as) bir gemiye bindi. Gemi halkı, şiddetli bir fırtınaya tutuldu. Her halde, gemide Efendisinden kaçmış bir köle var. “Gemide kaçak köle olunca, gemi yürümez” dediler. (Salebî Arais, s. 409)
Hz. Yûnus (as):
– Geminize, ne oluyor da yürümüyor? diye sordu.
– Bilmiyoruz, dediler. Hz. Yûnus (as):
– Ben biliyorum ki, onun içinde Rabbinden kaçan bir kul vardır. Siz onu denize atmadıkça, gemi hareket etmez. (İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 11) Bu benim kusurum yüzündendir. Siz, beni denize atınız, dedi. Gemi halkı;
– Hz. Yûnus (as)’ı, denize atmaktan kaçındılar. (Taberî Tarihi, c. 2) Ey Allah’ın Peygamberi!. Biz seni denize atamayız, dediler. Hz. Yûnus (as):
– Öyle ise, Kur’a çekiniz!. Kur’ada ismi çıkanı denize atınız, dedi. (İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 11)
Bunun üzerine Kur’a çektiler. Kur’a Hz. Yûnus (as)’a çıktı. Fakat onu denize atmaktan kaçındılar. İkinci ve üçüncü kez kur’aya baş vuruldular. Kur’a yine Hz. Yûnus (as)’a çıktı. Hz. Yûnus (as) kendini geceleyin hemen kendisini denize attı. (Taberî Tarihi, c. 2)
Yüce Allah; “balığa onu tutup yutmasını, fakat etini yaralamamasını, kemiklerini kırmamasını, Hz. Yûnus (as)’ı balığa rızık olarak vermediğini, ancak ona; bir koruma ve secde yeri olduğunu, ilham etmişti. (Taberî Tarihi, c. 2; El Bidaye ven Nihaye, c. 1)
Balık; yutup denizin dibine kadar indirdiği Hz. Yûnus (as) bir ses duydu.
– Neder bu ses acaba? dedi. Yüce Allah ona:
– Bu deniz hayvanlarının tesbih sesleridir, diye vahyetti.
Bunun üzerine Hz. Yûnus (as)’da balığın karnında karanlıklar içinde “Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum’ diye niyaz etti.” (Enbiyâ, 21/87)
Melekler; Hz. Yûnus (as)’ın işittikleri zaman: “Ey Rabbimiz!. Biz uzak bir yerden, zayıf bir ses işitiyoruz, o kimdir?” dediler. Yüce Allah:
– Bu kabul olunan amel ve duaları yükseltile gelen kulum Yûnus’un sesidir. Bana, asi oldu da, kendisini denizin içinde balığın karnında hapsettim. Melekler:
– Her gün, her gece, kendisinin salih amelleri sana yükseltilmekte olan salih kul ha? dediler. Yüce Allah;
– Evet, buyurdu. Bunun üzerine melekler onun için şefaatte bulundular. (Taberî Tarihi, c. 2; El Bidaye ven Nihaye, c. 1)
Hz. Yûnus (as) balığın karnında ölmediğini anlayınca hemen (ima ile) secde etti. “Ya Rab! hiç kimsenin secde etmediği yeri, ben Senin için Mescid edindim” dedi. (Hâkim Müstedrek, c. 2; El Bidaye ven Nihaye, c. 1)
Balık; Hz. Yûnus (as)’ı götürüp, hasta bir halde, deniz sahiline bıraktı. Vücudunda hiçbir eksiklik yoktu ama et ve kemikleri gevşemiş, yeni doğmuş bir çocuk gibiydi. Yüce Allah kabak bitirip, onun geniş yaprakları ile gölgeledi ve kendisine güç-kuvvet gelinceye kadar da, ondan süt damlattı ve bir de dağ keçisinin memesinden süt içirdi.
Balıklar ekseriyetle suyun akışı yönüne zıt olarak suyun kaynağına, yani suyun akarak geldiği yöne doğru yüzerler. Her zaman geçerli olmamak kaydıyla deniz akıntılarında da aynı durum söz konusudur. Demek rüzgarın geldiği ve akıntının zıttına doğru gidebilecek uçak ve gemi yapmak mümkündür ve de yapılmıştır.
Hatta daha ileri teknik ve teknolojinin de yapılabileceğinin mümkün olduğunu, Kur’an-ı Kerim en ileri hududunu dahi göstermektedir. Şöyle ki: Neml suresinde anlatıldığına göre Şam’da bulunan Hz. Süleyman (as)’ın Yemen’deki Belkıs’ın tahtını göz açıp kapanıncaya kadar getirildiğidir. Hz. Süleyman (as) taht-ı Belkıs’ı yanına celb etmek için vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: “Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim” olan hâdise-i hârikaya delâlet eden şu âyetler, “Süleyman, Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir? Cinlerden bir ifrit, ‘Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim’ dedi. Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur.” (Neml, 27/38-40) işaret ediyorlar ki, uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzâr etmek mümkündür.
İnsanların rehber kitabı Furkan-ı Hakimde, “Gerçekten onların (peygamberlerin) kıssalarında akıl sahipleri için çok ibret vardır.” (Yûsuf, 12/111) buyrulmaktadır.
adarselim@gmail.com