قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ

“Çocuk (İsa) dedi ki: Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı verdi ve beni Nebî yaptı.” (Meryem, 19/30)

وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ

“Ona (İbrahim’e) İshak (oğlu) ve Yakub (torun)’u ihsan ettik. Soyundan gelenlere NÜBÜVVET VE KİTAP VERDİK. Ona bu dünyada mükâfatını verdik; o, âhirette de salihlerden olacaktır.” (Ankebût, 29/27)

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ

“Andolsun ki; Biz, İsrâiloğulları’na kitap, hüküm ve NÜBÜVVET (peygamberlik) verdik” (Câsiye, 45/16)

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً وَاِبْرٰه۪يمَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

“Andolsun ki; Biz, Nûh’u ve İbrâhim’i gönderdik. NÜBÜVVETİ (Peygamberliği) de, KİTABI da onların soyuna verdik. Onlardan kimi doğru yolda olduğu gibi, içlerinden birçoğu da fasıklardır.” (Hadîd, 57/26)

وَاذْكُرْ فِى الْكِتَابِ اِبْرٰهٖيمَ اِنَّهُ كَانَ صِدّٖيقًا نَبِيًّا

“Kitabda İbrahimi de an. Çünkü o bir sıddık, bir NEBÎ idi.” (Meryem, 19/41)

وَاذْكُرْ فِى الْكِتَابِ مُوسٰى اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا

“Kitapta, Mûsâ’yı da an. Çünkü o muhlis (ihlaslı) biriydi. RESÛL ve NEBÎ idi.” (Meryem, 19/51)

وَاذْكُرْ فِى الْكِتَابِ اِسْمٰعٖيلَ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا

“Kitapta İsmaili de an, çünkü o va’dinde sadık idi. Ve RESUL ve NEBÎ idi.” (Meryem, 19/54)

وَاذْكُرْ فِى الْكِتَابِ اِدْرٖيسَ اِنَّهُ كَانَ صِدّٖيقًا نَبِيًّا

“Kitapta İdrisi de an, çünkü o bir sıddık, bir NEBÎ idi.” (Meryem, 19/56)

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَهَبْنَا لَهُ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا

“Vaktaki onları ve Allah’tan başka taptıklarını bırakıp çekildi, biz de ona İshakı ve Ya’kubu bahşeyledik ve her birini birer NEBÎ (Peygamber) yaptık.” (Meryem, 19/49)

وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِيًّا

“Rahmetimiz sonucu kardeşi Hârûn’u bir NEBÎ olarak kendisine bahşettik.” (Meryem, 19/53)

 

PEYGAMBER OLMAYANLARA VAHİY GELMESİ

وَاَوْحَيْنَا اِلٰى اُمِّ مُوسٰى اَنْ اَرْضِعٖيهِ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْقٖيهِ فِى الْيَمِّ وَلَا تَخَافٖى وَلَا تَحْزَنٖى اِنَّا رَادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلٖينَ

Musa’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberler (MÜRSELİN)’den kılacağız” diye ilham ettik.” (Veya)

“Musa’nın anasına: «Onu emzir, ona bir tehlike gelirse kendisini denize bırak, (boğulacağından) korkma, (firakından) kederlenme. Çünkü biz onu yine sana geri döndüreceğiz. Hem onu peygamberler (MÜRSELİN)’den biri de yapacağız» diye vahyetdik.” (Kasas, 28/7)

اِذْ اَوْحَيْنَا اِلٰى اُمِّكَ مَا يُوحٰى

“Bir zaman, vahyedilecek şeyi (Musa’nın) annesine (şöyle) vahyetmiştik.” (Taha, 20/38)

اَنِ اقْذِفٖيهِ فِى التَّابُوتِ فَاقْذِفٖيهِ فِى الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَاْخُذْهُ عَدُوٌّ لٖى وَعَدُوٌّ لَهُ وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنّٖى وَلِتُصْنَعَ عَلٰى عَيْنٖی

“Onu (bebek Mûsâ’yı) sandığın içine koy ve denize (Nil’e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.” (Taha, 20/39)

  فَاَرْسَلْنَا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا

“Biz de ona ruhumuzu (Cibrîl-i Emîn) gönderdik de onun için tam bir BEŞER SURETİNDE görünüvermişti.” (Meryem, 19/17)

قَالَتْ اِنّٖى اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِيًّا

Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi.” (Meryem, 19/18)

قَالَ اِنَّمَا اَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِاَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا

Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi.” (Meryem, 19/19)

 

CANLI VE CANSIZ VARLIKLARA VAHİY / İLHAM

وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذٖى مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ

Rabbin, BAL ARISINA şöyle VAHYETTİ: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.” (Nahl, 16/68)

ذٰلِكَ مِمَّا اَوْحٰى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ

“BUNLAR, RABBİNİN SANA VAHYETTİĞİ BAZI HİKMETLERDİR.” (İsra, 17/39)

فَقَضٰیهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ فٖى يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى فٖى كُلِّ سَمَاءٍ اَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابٖيحَ وَحِفْظًا ذٰلِكَ تَقْدٖيرُ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ

“Bu suretle onları iki günde YEDİ SEMA olmak üzere yerine koydu ve her Semada ona aid emrine vahiy verdi ve DÜNYA SEMASINI kandillerle donattık ve hıfzettik, işte bu hep o Azîz, Alîmin takdiridir.” (Fussilet, 41/12)

بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا

“RABBIN ONA (ARZA) VAHYETMİŞTİR” (Zilzal, 99/5)

 

adarselim@gmail.com