Nur Talebeleri, tek bir şeyi gaye edinmiştir:

“İmanlarını kurtarmak niyetiyle Risale-i Nur’u okumak ve rıza-yı İlahî için iman ve İslâmiyete Risale-i Nur’la hizmet etmek.” Bu gayelerinde muvaffak olmak için, her şeylerini bu hizmete hizmetkâr yapmışlardır.

Evet Nur Talebeleri, Ümmet-i Muhammediyeyi sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbaniyenin hademeleri olduklarına inanmışlardır. Hayatta en büyük gayeleri; Kur’an ve imana hizmet ederek, ümmet-i Muhammed’in refah ve saadet içinde yaşamasına vesile olmaktır. Risale-i Nur’un el yazısıyla neşri senelerinde, evlerinden yedi-sekiz sene çıkmadan Risale-i Nur’u yazıp neşredenler olmuştur. O zamanlar Isparta havalisinde erkek, kadın, genç ve ihtiyarlardan binlerce Nur Talebesi, hatta Nur dershanesi olan Sav Köyü bin kalemle, senelerce Nur Risalelerini yazıp çoğaltıyorlardı.

Risale-i Nur, te’lifinden yirmi sene sonra, teksir makinesi ile neşredilmiş ve otuz beş sene sonra da matbaalarda basılmaya başlanmıştır. İnşâallah bir zaman gelecek, RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI ALTINLA YAZILACAK ve RADYO DİLİYLE MUHTELİF LİSANLARDA OKUNACAK ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyeye çevirecektir. (Tarihçe-i Hayat, 163)

TIKLA OKU: RİSALE-İ NURU OKUMAK VE YAZMAK  

RİSALE-İ NUR’UN HEDEFİ dünya değil, daimî ahiret saadeti ve bütün hayat-ı dünyeviyedeki hüsn ü cemal onun cilve-i cemalinin bir nevi gölgesi ve bütün Cennet bütün letaifiyle bir lem’a-i muhabbeti olan BİR DAİM-İ BÂKİ’NİN BİR RAHÎM-İ ZÜLCEMAL’İN RIZASIDIR. (Şualar, 555)

Ey Nurcular! Din düşmanlarının hücumlarından kat’iyyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz. Çalışınız, çalışınız, çalışınız ve kat’iyyen inanınız ki; Nur’un şefaatı, Nur’un duası, Nur’un himmeti sizleri kurtaracaktır!.. (Tarihçe-i Hayat, 498)

Risale-i Nur’un mahiyetini DİKKAT VE TEFEKKÜRLE OKUYARAK ANLAYIP tahkikî bir imana sahib olan hâlis Nur talebeleri;

ölümden,

hapisten,

zindandan ve

hiçbir beşerî eza ve cefadan korkmazlar.

Mukaddes Kur’an ve iman hizmetiyle, vatan ve millet ve âlem-i İslâm ve beşeriyetin ebedî kurtuluşuna çalışırken, dinsizlerin düçar ettiği bir zulüm ve musibetle karşılaşırlarsa, aslâ fütur ve ümidsizliğe düşmezler; hapislere iftihar ve memnuniyetle girerler. Onların tek bir istinad noktaları vardır. O da, SIRF RIZA-YI İLAHÎ İÇİN, İHLASLA, KUR’AN VE İMANA HİZMETLERİDİR.

Masum ve mazlumların muhafızı Cenab-ı Hak’tır. Hiçbir maniaya ehemmiyet vermeyerek, Risale-i Nur’u okumağa ve neşretmeğe, kahraman üstadları misillü feragatla çalışırlar. Bunun içindir ki, yirmi beş senelik müdhiş bir istibdad-ı mutlak içinde Nurlara çalışan Nur talebeleri, iman ve İslâmiyet hizmetinde sarsılmamışlardır. “ZAHİRDE ZARARLI GİBİ GÖRÜNEN ŞEYLER, HAKİKATTA NİMETTİR. Zahmette rahmet vardır. İman hizmeti uğrunda başımıza ne gelse hayırdır. Biz başımıza geleceği düşünmekle mükellef değiliz, hizmet-i Kur’aniye ile mükellefiz.

Biz, Rabb-i Rahîm’imizin daima inayeti altındayız. Ölsek şehidiz, kalırsak Kur’anın hizmetkârıyız. İslâmiyet düşmanları bizi müebbed dünya hapsine de mahkûm etseler, bizler yine Risale-i Nur’un hizmetindeyiz” diye iman etmişler, fakat sadece imanla kalmamışlar, bilfiil de amel etmişlerdir; meydandadır. (Tarihçe-i Hayat, 542)

Hem kim hakikat peşinde koşuyorsa, Risale-i Nur’dan ders alması lâzımdır. Ve Nur yolunda giden her münevver, hakikî saadete kavuşacak ve yeryüzünün mahiyetini derkedecektir diye, biz Ankara Nur talebeleri dahi ittifak ediyoruz. Ebedî hayat hazinesini gösteren Kur’an-ı Hakîm’in nuru olan Risale-i Nur, elbette bir zaman dünyayı çınlatan nurlu sesini yükseltecektir.

Madem İslâm âlimleri -hadîs-i şerife göre- dünya ikbal ve heveslerinin peşinde koşmadıkça, peygamberlerin en emin vârisleridirler. Biz de Risale-i Nur’u, onun tam vârisi biliyoruz. RİSALE-İ NUR’UN ŞAHS-I MANEVÎSİ, hakikî vâris olmanın esasını yaşamış ve yaşıyor. Onun karşısına çıkan körler ve sağırlar ve hissiz gafiller küçüleceklerdir. Böyle muazzam bir olgunluğa sahib olan RİSALE-İ NUR, elbette bütün feylesofları, dünya ilim ve hak erbabını çağıracak ve HER AKL-I SELİM VE KALB-İ KERİM olan mübarek insanları talebesi yapacak. Bu da inşâallah uzakta değil, yakında tahakkuk edecektir. Dünya, ekserî feylesofların ve âlimlerin dediği gibi, yepyeni bir oluşun eşiğindedir. Dünya, nurunu arıyor. Hakikat şâiri Mehmed Âkif:

“O nuru gönder İlahî asırlar oldu yeter!

Bunaldı milletin âfâkı bir sabah ister.”

diye, işte bu nura işaret ettiği, bugün bizce bir hakikattır. (Tarihçe-i Hayat, 624)

1956 tarihinde Risale-i Nur’u inceleyen Diyanet İşleri Müşavere Kurulu verdiği bir raporla, Risale-i Nur’un iman ve ahlâkî tekemmülata hizmet hususundaki vasfını ilân etti. Afyon mahkemesi de bu rapora istinaden, Risale-i Nur eserlerinin beraetine ve serbestiyetine karar verdi; hüküm kat’îleşti. (Tarihçe-i Hayat, 673)

Evet, biz bir cemaatız. Hedefimiz ve proğramımız evvelâ kendimizi, sonra milletimizi i’dam-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferidden kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhaya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un çelik gibi hakikatlarıyla kendimizi muhafazadır.

Risale-i Nur’un hedefi doğrudan doğruya âhirettir. Dünya ile alış-verişi yoktur. (Şualar, 365)

Risale-i Nurların esası ve hedefi, İMAN-I TAHKİKÎ VE HAKİKAT-I KUR’ANİYEDİR. (Şualar, 372)

Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyenin kanunlarını da ihata eden dinin geniş dairesinden bahsetmez. Belki asıl mevzuu ve hedefi; dinin en has ve en yüksek kısmı olan imanın erkân-ı azîmesinden bahseder. (Tarihçe-i Hayat, 231)

Ey heyet-i hâkime! Risale-i Nur’un hedefi dünya olsaydı veya bir maksad-ı dünyevî, içinde niyet edilseydi yüz yirmi risale içinde, nazarınızda on binler medar-ı tenkid noktalar bulunacaktı. Böyle yüz yirmi bin tatlı meyveler içinde, sizce sulfato gibi acı gelmiş yalnız on beş meyveler bulunmasıyla, o mübarek bahçeyi yasak etmek ve bahçe sahibini mes’ul etmek caiz olabilir mi? Adaletperver olan vicdanınıza havale ediyorum. (Tarihçe-i Hayat, 249)

Risale-i Nur’un hedefi iman ve âhiret olduğundan, harekât-ı ilmiye ve fikriyesinde ehl-i dünyanın siyasetine çarpsa ve şiddetli kelimat bulunsa, şâyan-ı afv u müsamahadır. Maksadımız size ilişmek değildir, hedefimizde yürüyoruz. (Tarihçe-i Hayat, 253)

Kur’an-ı Hakîm’in sırr-ı hakikatıyla ve i’cazının tılsımıyla, benim ve Risale-i Nur’un PROĞRAMIMIZ VE MESLEĞİMİZ ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve GAYE-İ HAREKETİMİZ VE HEDEFİMİZ, ölümün i’dam-ı ebedîsinden İMAN-I TAHKİKÎ İLE BÎÇARELERİ KURTARMAK ve bu mübarek milleti de her nevi ANARŞİLİKTEN muhafaza etmektir. (Emirdağ Lahikası-1, 28)

 

adarselim@gmail.com