Şiar/sembol veya simge, kelime olarak “alem, işaret, örnek, timsal veya alamet” gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak sembol, “kendisi dışındaki bir durumu, olayı veya unsuru bildirmek ve söz konusu olan o unsurun yerine geçen veya onu nitelendiren bir alamet/işaret” olarak tanımlanmaktadır.
Şiar (şaîre, çoğulu şeâir) “ayırıcı özellik, nişan, alâmet, sembol” manasına gelir. Şiâre ve meş’ar kelimeleri de aynı anlamdadır. Dinî terminolojide Allah tarafından vazedilen, O’na kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibadet, işaret ve semboller şiar kabul edilmiştir.
Şeair/simge ve sembol, Kur’ani bir kavramdır. Bu terim Kur’an-ı Kerim’de Bakara, Maide, Hac surelerinde olmak üzere dört yerde geçmektedir. Bir yerde de meş’ar (Meş’ar-i Haram) şeklinde geçmektedir.
اِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِۚ “Şüphesiz, Safa ile Merve Allah’ın (dininin) nişanelerindendir.” (Bakara, 2/158)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ “Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına….” (Maide, 5/2)
وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ “Her kim de Allah’ın nişanelerini (kurbanlıklarını) yüceltirse şüphesiz ki bu kalplerin takvasından (Allah’a karşı gelmekten sakınmasından)dır.” (Hac, 22/32)
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ “Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır.” (Hac, 22/36)
فَاِذَٓا اَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِۖ “Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin.” (Bakara, 2/198)
Bu ayetlerde hac veya umre münasebetiyle aralarında yürünen Safa ve Merve ile kurban edilecek hayvanların Allah’ın koyduğu dinî simgelerden olduğu (Bakara 2/158; el-Hac 22/36), söz konusu simgelere saygısızlık edilmemesi gerektiği ve bunları yüceltmenin Allah’a bağlılıktan kaynaklandığı (Mâide 5/2; Hac 22/32) belirtilmektedir.
Şeair-i İslamiye/ İslami simge ve semboller, özelde İslam’ın kutsal saydığı ibadet ve ibadet yerlerini ifade ettiği gibi, genelde ahlak da dahil dini bütün mükellefiyetleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Şeair-i İslam aynı zamanda Müslümanların dini farklılıklarını ifade etmektedir. Yani Şeair-i İslam/ İslam’ın simge ve sembolleri, Müslüman toplumun alamet-i farikasıdır, diğer bir deyişle ayırt edici niteliklerini oluşturmaktadır.
Semboller, farklı anlamları taşıma özelliğine sahip bir iletişim araçlarıdır. Semboller, kültür ile sıkı bir bağ içerisindedir. Zira, sembol kültürün görünen ve görünmeyen tüm unsurlarını ihtiva eder. Bu bakımdan bir sembolün kullanılması, kullanan kişinin dini inanç, kültür ve tarihi değerlerini çağrıştırır.
İmam Mâtürîdî konuyla ilgili âyeti tefsir ederken “şeâirullah” kavramına bütün farzların veya genel olarak dinî konuların girdiği şeklindeki anlayışlara temas eder. (Tevilâtü’l-Kur’ân, IV)
Fahreddin er-Râzî de bir anlama göre Allah’a kulluk işareti taşıyan her şeyin tek ibadetle sınırlı kalmayıp şeâir kapsamına girdiğini söyler. (Mefâtîhul-Gayb, IV; XI)
Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, şeâirin alanını daha da genişleterek ibadetlerin yanında Allah’ın kendine has kıldığı ve manen O’na yaklaşma vesilesi yaptığı, duyularla algılanabilen dinî sembolleri de bu terim içinde kabul eder. Buna göre en büyük dört şiar Kur’an, Kabe, Peygamber ve namazdır. Bunlara saygı göstermek Allah’a saygı göstermek, saygısızlıkta bulunmak O’na saygısızlık yapmak hükmündedir. (Hüccetullâhi’l-bâliğa, I)
Elmalılı Muhammed Hamdi şeâirin bazen ibadetin kendisiyle, bazen de ibadet edilen yerle ilişkili olabileceğini belirtir. Şöyle ki, haccın rükünleri yanında ezanı, cemaatle namazı, cuma ve bayram namazlarını, hatta camileri ve minareleri de dinin şiarları arasında sayar. (Hak Dini, I; bk. DİA İslam Ansiklopedisi, Şiar md.)
Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de Şeairin, adeta toplumun tamamını ilgilendiren birer ibadet olduğunu şöyle söyler:
“Sünnet-i Seniyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeaire de taalluk eden Sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev’inden cem’iyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cem’iyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilân edilir. Nafile nev’inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir…
Farz ve vâciblerde ve şeair-i İslâmiyede ve Sünnet-i Seniyenin ittibaında ve haramların terkinde riya giremez. İzharı riya olamaz. Meğer gayet za’f-ı imanla beraber, fıtraten riyakâr ola. Belki şeair-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, ihfasından çok derece daha sevablı olduğunu, Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî (r.a.) gibi zâtlar beyan ediyorlar. Sair nevafilin ihfası çok sevablı olduğu halde; şeaire temas eden, hususan böyle bid’alar zamanında ittiba-ı Sünnetin şerafetini gösteren ve böyle büyük kebair içinde haramların terkindeki takvayı izhar etmek, değil riya belki ihfasından pek çok derece daha sevablı ve hâlistir.” (Nursî, Lemalar, Kastamonu Lh.)
Şöyle denilebilir ki, Dinin topluma ve sosyal hayata bakan yönlerine İslam alametleri denilebilir. Buna göre, İman alameti olan kelime-i tevhit ve kelime-i şahadet; Allah’ı zikretmek anlamında besmele, hamdele, salvele, tekbir, tahmid, tehlil gibi zikir ifade eden kelimeler; namaz, oruç, hac, zekât, kurban, cuma, cemaat gibi ibadetler; cami, minare, sarık, başörtüsü / tesettür gibi alametler; bayram, ezan, selam gibi adetler de “İslam alametleri / sembolleri / simgeleri” dirler. Özetle, bize Allah’ı, Kur’an’ı, Peygamberi, İslamiyeti, Müslümanlığı hatırlatan her şeye şeair denilebilir.
adarselim@gmail.com