GİRİŞ
Şiir, insanlar üzerinde olumlu veya olumsuz etkiler yapan bir beyan çeşididir. Beyan, mânânın farklı üslûplarla, değişik şekillerde ifade edilmesidir. Bu bakımdan şiir, insanların fikir ve hissiyâtını okşayan musikî gibi seçkin sözlerden teşekkül etmiş bir edebî eserdir.
Şiir bir beyan çeşidi olması nedeniyle, “Beyan (ın bazısın) da sihir vardır” hadisindeki ifadeyle de şiir; sihirli kelimeleri ve etkili beyanlarıyla okuyanları ve dinleyenleri adeta başka dünyalara götürür. Ulvî âlemleri temaşa ettirirken, süfli âlemleri de gezdirebilir. Bu nedenle şiirlerin içeriği büyük önem taşır.
Şâirlik ve yazarlık; askeriyedeki onbaşıdan mareşâle kadar olan rütbeler gibidir. Yazarlığın başlangıcını onbaşılık kabul edelim; bir onbaşı, gereklerini yerine getirerek azimle çalışırsa, en yüksek mertebeye çıkabilir.
Ancak ordudaki; hava, kara, deniz ve jandarma kuvvet birim ve bölümlerinde olduğu gibi, şâir ve yazarlıkta da farklı alanlar vardır. Kimi şiir, kimi fikir, kimi hikâye, kimi roman, kimi tiyatro vb. alanında yazar. Bazen de söz konusu alanların iki veya üçünde de ihtisaslaşabilir. Böylece her yazar kendi sahasında zirveye doğru yürümeye başlar.
Bir insan edebî sanatları bilmese de konuşmalarında kullanır. Çünkü edebî sanatlar insanların konuşmalarından ortaya çıkmıştır. Ancak bu sanatları; edebiyat alanında uygulamak, yazmak büyük önem taşır. Bu bakımdan şiirlerimi yazmadan önce edebî sanatları okumamış olduğuma üzüldüm. Çünkü muhtelif zamanlarda, şiir yazdığımda bazı şiirlerim üzerinde çalışarak değişiklik yapmıştım. Şimdi anladım ki, o şiirler edebî sanatlara uygunmuş.
A- ŞÂİR
Şâir, sözünü vezin ve kafiye ile tertip ederek şiir yazan kişidir.4
Şâir, ne, niçin ve nasıl yaptığının ilmine muhtaç ve marifetin sırrına müştak, bir tılsım ustasıdır.
Şâir, Allah’ın mahrem ülkesi meçhuller âleminin derbeder seyyahıdır.5
Şâir, hem bir toplumun nefes borusu ve akciğeri, hem de dili ve dudağıdır.
Şâir, duygu ile düşünceyi, his ile fikri, sır ile ustalığı, şiirde muhteva ile şekil unsurlarını birleştirebilen insandır.
Şuârâ sûresinde Yüce Allah:
“Şâirlere ancak sapık ve azgınlar uyar. Görmez misin, onların her vadide (söz sahasında) şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını, yapamıyacaklarını söyleyip dururlar. Ancak iman edip salih amel işleyenler, Allah’ı çokça zikredenler ve zulme uğradıktan sonra kendilerini savunup (gerektiğinde) karşı koyanlar müstesnâ”6 buyurmaktadır.
Bu ayetlerde Yüce Allah faydalı şâirler ile zararlı şâirler arasında bir ayrım yapmamızı dilemiş ve şâirlerin vasıflarını beyan etmiştir.
Zararlı şâirlerin üç kötü sıfatı:
1- Onlara sapık ve azgınlar uyar. Hakikat peşinde gidenler değil, hevâ ve hevesleri peşinde gidenler ile hep zevk ve eğlence arayanlar onların ardından giderler. Çünkü şiirleri onların heveslerine uymakta ve şehvetlerine seslenmektedir.
2- Onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar. Şiirleri nefsin hissiyatını, zevkini uyandıracak duygulardır. Onun için şâirler doğru – yanlış, iyi – kötü her konuya dalar, her vadide şaşkın olarak hayal peşinde koşar ve hayalcilere malzeme toplarlar.
3- Onlar yapamadıkları ve yapamıyacakları şeyleri söylerler. Sözleri fiillerine, fiilleri de sözlerine uymaz.
Faydalı şâirlerin vasıfları ise şöyledir:
1- Dosdoğru iman ederler.
2- Sözleri fiillerine uygun olup salih amel işlerler.
3- Allah’ı çokça zikrederler.
İşte Kur’an’ın övdüğü şâirler; Allah’a dosdoğru inanır, salih amellerde bulunur ve mısra’larıyla da düşüncelerini ve duygularını açıklarlar. Böyle olan şâirlerin şiirlerinin çoğu, tevhid ve Allah’ın büyüklüğünü bildirmek, onu övmek ile Allah’ı zikir ve masnuatından kudretini tezekkür ve ilan ile taatine dairdir. Yani faydalı şâirlerin, şiirlerinin ilham kaynağı Allah, Peygamber ve İslâm’dır.7 Bunlar divan edebiyatı şâirlerinin en önemli kaynakları olmuştur.
Şâirlik mesleği hakkında M. Akif’in “Asım” adlı şiirinden bir bölüm sunalım.
“Hangi bir fende teâlî edebildin, evlat?
Hangi sanatta rüsûhun göze çarpar? Anlat!
Ulemâdan mı sayıldın? Fukahâdan mı?
– Hayır…
Ya siyasî mi nesin? Kendine bir meslek ayır!
– Şâirim.
– Olmaz olaydın: O ne yüzler karası!
– Bence dünyadaki işsizlerin en maskarası.
– Affedersin onu! İmkânı yok etmem, ne demek
Şiire meslek diye, oğlum, verilir miydi emek?
Ah, vaktiyle gelip bir danışsaydın Köse’ne,
Senin olmuştu bugün belki o kırk altı sene.”
İşte şâir zamanını boşa harcamaması için dikkat etmelidir. Çünkü şâir bir düşüncenin çilesini çeken insandır ve bir oyuncudur. Okuyucu o oyundan zevk almıyorsa o şiiri anlamayacaktır. Anlama meselesi de gönül işidir.8 Çünkü şiirden ve edebî sözlerden istifade, zevk-i selim ister. Gözünde rahatsızlık olan renklerden, ağzının tadı kaçmış kişi de leziz yiyeceklerden tat alamadığı gibi, selim bir zevki olmayanlar da şiir ve edebî sözlerden istifade edemezler.9
“Şâir odur ki, renk, çizgi, ses, âhenk, hacim, pırıltı, ışık, buud, hareket, edâ, mânâ, her tecelliyi şiir, şiiri de Allah için bilir.”10
Ali Ulvi Kurucu şâir ve şiir hakkındaki görüşünü şöyle ifade eder:
“Şâir, eğer îmân pınarından feyiz alsa,
Sonsuzlaşan ummanların eb’âdına dalsa,
Vicdanlara hükmeyleyecek kuvvet onundur,
His, duygu, hayâl ülkesi baştanbaşa nûrdur!.
Artık bu coşan vecde şiir ma’kes olunca,
Her mısra’ı, rûhun heyacanıyla dolunca,
Bir göl gibi durgunlaşan ilham pınarından,
Deryalara sığmaz heyecanlar duyar insan…
Şâirleri şâir yapan âlemde bu hisdir,
Her duygusu, rûhun, heyacanından akisdir!.”11
Demek şâir; iman vesikası, İslâmiyet sevdası ve Allah aşkına bürünüp gönlü yanan, o vakit ruhunda feveran eden coşkuların, inci gibi dudaklarından dökülen ve şiir olarak tertip edilen söz ustasıdır.
Bu nedenle şâir öyle bir sanatkârdır ki; şekil unsurları ile şiire vücut verdiği gibi, muhteva unsurları ile de şiire ruh verir. Bu ruh ulvî ise insanı yükseltir, süflî ise insanı alçaltır. Buna da dikkat edilmelidir.
B- ŞİİR
Şiir söz konusu olunca hemen akla “Şiir nedir?” sorusu gelir. Bu soru geçmişten günümüze kadar sorulmuş ve de sonsuza dek de sorulacaktır. Şiir, söz cümlesinden olduğu için sözle başlamış ve söz oldukça şiir de var olacaktır. Çünkü şiirin anlatım aracı sözdür.
ŞİİR NEDİR?
a- Şiirin Tanımı
Şiir; sözlükte bir şeyi zekâ ve fetânetle iyice anlamak mânâsınadır. İlimden daha husûsî ve daha özeldir. Istılâhî olarak ise; kasd ve irâde ile bilerek söylenen vezinli ve kafiyeli sözdür.12
Şiir, insanlar üzerinde te’sîr meydana getiren bir beyan çeşididir. “Beyan (ın bazısın) da sihir vardır”13 hadisin ifadesiyle insanı “sihr-i beyanî bir nevi tenvim eder.”14 Yani beyandaki sihir, insanları bir çeşit hipnotizma eder, büyüler ve uyutur. Çünkü şiir kelâm-ı beliğdir.
“Kelâm-ı beliğ, ilim denen çömleklerde pişirilen ve hikmet denilen büyük küplerde duran ve fehm denilen süzgeç ile süzülen âb-ı hayat gibi bir mânâyı, zürefa denilen sâkiler döndürüp efkâr içer; esrarda temeşşî etmekle hissiyatı ihtizaza getiren kelâmdır.”15
Bu bakımdan şiir; insanın hâlet-i ruh, yaşadığı zaman ve içinde bulunduğu olayların seyrine göre, duygu, düşünce ve hayallerinden ölçülü-ölçüsüz, kafiyeli-kafiyesiz veya kafiye etkisi uyandıracak ses uyuşumlu ve âhenkli olarak insanların fikir ve hissiyâtını okşayan musikî gibi seçkin sözlerden teşekkül etmiş bir edebî eserdir.
Bir başka ifade ile şiir; bazı insanların hissettikleri duyguların, heyacanların veya zihinlerinde meydana gelen fikirlerin manzûm bir şekilde ifade edilmesidir.
“Şiir, kâinatın rûhunda saklı bulunan güzellik ve tenâsübün, varlığın çehresindeki tebessüm ve dil-rübâ keyfiyetin şâirâne rûhlarda ifade edilmesinden başka birşey değildir. Bu yüksek rûhlar arasında öyleleri vardır ki, kalbi bir hokka, Rûh-ul Kudüs’ün solukları da onun mürekkebi olmuştur.”16
Bu bakımdan bazı hakikatler sadece bilinir, duyulur, hissedilir, yaşanır ama tam olarak anlatılamaz, tanımı yapılamaz. Bu nedenledir ki, “Dilim kalbime tam tercüman olamıyor” denilir. Çünkü anlatmak başka, anlamak çok daha başkadır. Yani “Fehim ifhamdan daha esheldir / Anlama ve zihnen kavrama anlatmaktan daha kolaydır.”17
Mehmed Akif bunu şöyle ifade eder:
“Ağlarım ağlatamam. Hissederim söyleyemem.
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım”
İşte şiir de tanımlanamayan gerçeklerden biridir. Fakat şiiri tanımlamaya çalışmış düşünürler, yazarlar, eleştirmenler, şâirler, okuyanlar, dinleyenler ve hatta yazıp söyleyenler.18
“Ancak açık, anlaşılır, herkesce kabul edilebilir genel bir şiir tanımı yapamamışlardır. Bu yüzden “bir” değil, yüzlerce şiir tanımı vardır.”19
Yapılmış olan tanımlardan birkaçını sunmaya çalışalım:
“Şiir, kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatıdır.”20
“Şiir, toplumu yükselten, ileriye götüren sanattır.”21
“Şiir, hâl-i hâzırı aydınlatan bir şu’le, ilerilere ışıklar salan bir projektör ve öteler kaynaklı bir aşk ve heyacan bestesidir.”22
“Şiir, insanın iç dünyası ile dış dünyası arasındaki ilişkileri yansıtır.”23
“Şiir, yazıldığı dilin musikîsidir. Çünkü şiir dilin ta kendisidir.”24
“Şiir; duyguları, coşkuları sözlerin uyumlu kullanımıyla, hayallerle etkili bir şekilde dile getiren edebî türdür.”25
“Şiir; sestir, musikîdir, âhenktir.”26
“Şiir; bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır…”27
“Şiir; bir söz musikîsidir… Kelimelerle çizilen bir resimdir.”28
“Şiir; insanın evren ve dünya içinde, insan ve eşya karşısında kendini ayrı bir denemesidir.”29
“Şiir; görünen âlem, insan ve madde kadar görünmeyen “gizli” âleme de bağlı bir ülkedir.”30
“Şiir, ‘O Bilinmez Mevcûd”u aramayı hedef seçtiği için, düşüncede buğu buğu esrâr, geçilen yollarda alaca karanlık ve çok yönleriyle kapalı bir iklime aid zor anlaşılır çok buudlu bir sestir.
Şiir, bir yürek hoplaması, bir rûh heyecânı ve bir gözyaşı. Aslında gözyaşları da kelimelere baş kaldırmış saf şiir demektir.”31
“Şiir, insanoğlunun asla kapatılması mümkün olmayan özgürlük penceresidir.”32
“Şiir, kinleri, nefretleri, heyecan ve ızdırapları, ümit ve inkisarlarıyla içinde çimlenip geliştiği toplumun soluklarıdır.
Şiir, şâirlere ait bir kısım solmayan çiçekler ve bu çiçeklerin çevreye saldıkları kokular demektir.”33
“Şiir; nesirden bambaşka bir kuruluşta, “musikîden başka türlü bir musikî”, “içimizin âhengi”dir.34
“Şiirle musikî bir elmanın iki yarısı. Musikî saf, şiir karışık; mânânın âhenkle izdivacı.”35
“Şiir, nesre çevrilmesi mümkün olmayan nazımdır. Şâirin lisanı, anlaşılmak için değil, duyulmak için vücut bulmuştur ve sözden ziyade musikîye yakındır.”36
“Şiir, güzeli güzel, çirkini çirkin olan sözdür”37
Şiir, insanın kalb, rûh ve vicdânından yükselen bir iniltidir.
Şiir, mânâ yüklü söz incileriyle yapılan anlatım şeklindeki bir sanattır.
Şiir, şâirin fehminden gelip kaleminden akan ve kâğıt üzerinde nakışlar yapan, insanlara hitap eden bir edebî sanattır.
Şiir, insanlar üzerinde olumlu veya olumsuz etki yapan bir beyan çeşididir. Bu İlâhî emirler ile insanların yaratılış gayelerine uygunluk bakımdan olumlu-olumsuz (faydalı-zararlı) olarak algılanmalıdır. Yoksa toplumdan topluma olumlu ve olumsuz değerleri değişebilir.
Şiir için şimdiye kadar çok şey yazılıp söylenmiştir. Ama söylenenlerin hiç biri ne şiiri anlatabilmiş ne de “umûmî kabûl” görmüştür.38
Kimi, şiir; redifle, uyakla, ses tekrarıyla oluşturulan âhenkli sözdür, demiş. Kimi, şiir hem âhenkle, hem ritimle, hem ölçüyle, hem uyakla kurulan yapıdır, derken; kimi de müziktir demiş şiire; kimi, resim; kimi hem resimdir, hem müzik demiş.
Kısaca “şiir” tanımlanamamış. Şiiri yapan ve yazan şâirler bile tanımlayamamıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, bu durumu;
“Arı bal yapar, fakat balı izah edemez”39 diye açıklamıştır.40
b- Şiirde Gaye
“Şiir, mutlak hakikatı arama işidir. Mutlak hakikat ise, Allah’tır. Şiir de her şey gibi, bütün madde bükülüşleri ve mânâ kollarıyle birlikte, mutlak hakikatın arayıcısıdır. Yani şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir. Tek kelime ile şiir, üstün idrâktir.”41
Bu nedenle şiirler tevhid ve Allah’ın büyüklüğünü bildirmek ve onu övmek ile Allah’ı zikir ve masnuatından kudretini tezekkür ve ilan ile taatine dair olmalıdır. Şiirlerin manevî bir derinliği olup, vahdâniyet, ahiret, ölüm ve Allah’a iman gibi konuları işlemelidir. Yani “Şiirlerin ilham kaynağı Allah, Peygamber ve İslâmdan gelmelidir.”42 Süflî hisleri, hevâ ve hevesleri, şehvanî arzuları uyandıran, sefahat, fuhş-i kelâm, söğüntü ve küfür ile karışık şiirler olmamalıdır.
Şiir, bizi şu içinde yaşadığımız dünyadan alıp başka bir dünyaya götürebiliyor ve bize ulvî hisler verebiliyorsa amacına ulaşmış demektir. Bu konuda Peyami Safa,
“İyi yazı, okuyanları kâğıdın beyazlığından, satırların siyahlığından uzaklaştırarak şekillerden ayrı bir muhteva âlemine götürür. Okuyana, elinde bir kâğıt tuttuğunu, gözlerinin önünde çizgiler olduğunu, bir yazı okuduğunu unutturur”43 diye izah etmektedir. Yine şiirde bulunması gereken bir başka özellik de, şiirin “hakîkate uygunluk” içinde olması ve insanın ruhuna ve eşyanın mahiyetine nüfuza çalışmasıdır.44
“Şiir (in bazısın) de hikmet vardır”45 hadisindeki “Hikmet” kelimesi kâinatın yaratılışındaki İlâhî gaye ve hakka uygun doğru söz anlamında kullanılmıştır. Bu kelâm şiirde de, kişiyi sefahat ve kötülüklerden uzaklaştıran, ona anlamlı ve faydalı mesajları ileten bir mevhibe mânâsını ifade eder. Bu bakımdan “Şiirin hikmeti; hâriciyatın nevâmisi ve mekayisini temessül etmektir. Hakaik-ı hariciyedeki kanunları kıyas-ı temsil cihetiyle ve deveran tarikiyle ve vehmin tasarrufiyle şâirâne olan mâneviyat ve ahvâlde yerleştirmektir.”46
Böylece şiir, mânâsıyla insanı yaratılış gayesine ulaştırmalı ve bu dünyaya niçin geldiği düşüncesini vermelidir. İşte “Şiirin gayesi, kökte Allah ve mutlak hakikat olarak, dalda sırrîlik ve remizliktir. Bu nedenle şiir, temel dayanak ve çıkış noktası olarak din temeline muhtaçtır.”47
(S. Adar; “Şiir Sanatı” adlı eserden)
adarselim@gmail.com
DİPNOT:
4 – Yeğin, Abdullah, Yeni Lügat, şâir Md.
5- Kısakürek, N. Fazıl, Çile.
6- Şuarâ, 26/224-227.
7- Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dil, V; Yıldırım, Celal, Asrın Kur’an Tefsiri, IX.
8- Kabaklı, Ahmet, Türk Edebiyatı, (şiir), c. IV.
9- Eren, Şadi, Güzel Konuşmanın Sırları.
10- Kısakürek.
11- Kabaklı.
12- Miras, Kâmil, Sahîh-i Buhâri Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc, XII.
13- Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, VIII, (hno: 2304).
14- Nursî, Said, Muhâkemat.
15- Nursi, Muhâkemat.
16- Laedri, Feyiz.
17- Nursi, Muhâkemat.
18- Öner, Durmuş, Öner, Aysun, Orta öğretim için, Edebî Metinler I.
19- Çeviksoy, Osman; Baran, Ethem, Orta öğretim için, Edebî Metinler I.
20- Çeviksoy, C. Sıtkı Tarancı’dan.
21- Kabaklı, Oktay Rıfat’tan.
22- Laedri.
23- Kabaklı, M. Necati Karaer’den.
24- Kabaklı.
25- Yıldırım, Necdet, Lise Edebî Metinler I.
26- Kabaklı, M. Ruhi Şirin’den.
27- Kabaklı, Büyük Türk Klâsikleri, (Hzrl. Orhan Okay, Şerif Aktaş), c. XII, Ahmet Haşim’den.
28- Banarlı, Nihad Sami, Türkçenin Sırları.
29- Kabaklı, Cemal Süreyya’dan.
30- Kabaklı.
31- Laedri.
32- Kabaklı, Erdem Bayazıt’tan.
33- Laedri.
34- Akyüz, Kenan, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, BTK, XI, Y. K. Beyatlı’dan.
35- Çeviksoy, Cemil Meriç’ten.
36- BTK, XII, Çeviksoy ve Baran, A. Haşim’den.
37- Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, c. X; Gazali, Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed, İhyau Ulûmi’d-Din, Terc. Ahmed Serdaroğlu, II.
38- Kabaklı, M. N. Karaer’den.
39- Kısakürek.
40- Öner.
41- Kısakürek.
42- Yazır, V; Yıldırım, IX.
43- Safa, Peyami, San’at Edebiyat Tenkit.
44- Akyüz.
45- Canan, VIII, (hno: 2303), Miras, XII, (hno: 2005).
46- Nursî, Muhâkemat.
47- Kısakürek.