Hayat, sözlüklerde; canlılık, dirilik, doğumla ölüm arasındaki süre şeklinde tarif edilmektedir. (Doğan, D. Mehmet, B. Türkçe Sözlük) Su, yenilen gıdaların sindirimi ve emilmesi için gerekli olup, büyük çapta onun alkali doğası nedeniyle de, vücudun genel fiziksel, zihinsel ve psikolojik sağlığının idamesini sağlar.

Su iki hidrojen bir oksijen atomundan meydana gelen bir maddedir. Oksijen ve hidrojen ayrı ayrı gaz olmalarına rağmen, bir araya geldiklerinde sıvı olan su meydana gelir. Hatta hidrojen yakıcı, oksijen yanıcı bir madde olduğu halde bir araya geldiklerinde harareti düşüren ve ateşi söndüren özelliğe sahip olan suyu oluşturmaktadırlar. Suyun canlı olup olmadığı yıllardır süregelen bir tartışma konusudur. Atalar “Su uyur, düşman uyumaz.” demişler ama acaba neyi kastetmişler.

Su, canlılar için vazgeçilmez bir maddedir. Canlıların ve özellikle de insanoğlunun yerküredeki yayılışı, suyun varlığı ile ilişkilidir. Su kimyasal bir bileşik midir? Suyun bir ruhu var mıdır? Bu bağlamda son günlerde gündemi meşgul eden konu, suyun sadece bir kimyasal bileşik olmadığı, aynı zamanda bir ruh taşıyıp taşımadığıdır. Suyun yapıtaşlarına baktığımızda herhangi bir canlılık özelliği göstermiyor ama insanın da topraktan yaratıldığını düşündüğümüzde suyun kimyasal yapısı sorumuzun cevabını bulmak için biraz karmaşık durum karşımıza çıkıyor. Canlıların ortak özelliklerine baktığımızda; bir maddeye canlı diyebilmemiz için;

* Hücrelerden oluşması,

* Beslenmesi,

* Solunum yapması,

* Boşaltım yapması,

* Üremesi,

* Hareket etmesi,

* Büyüme ve gelişmesi,

* Uyarıcılara tepki göstermesi yani irkilmesi gerekir.

Su bu özellikleri taşımadığı için günümüz bilim dünyasında canlı olarak nitelendirilemez denilmekle birlikte su canlıdır. Bu konu araştırılmayı, keşfedilmeyi bekleyen bir sırlar bütünü olarak gizemini sürdürmekte. (http://teknolojivebilimmerak lilarina.blogspot.com)

Su, hayat kaynağıdır. Su, “can” dediğimiz “hayat”ın arşıdır. Allah her şeyi onunla diriltmiştir. Cenab-ı Hak “İnkâr edenler, …her canlı şeyi sudan yarattığımızı görmezler mi?” (Enbiya, 21/30) buyurur. Suyun canlı olduğunu şöyle izah edebiliriz:

Mikroorganizma; mikroskobik (çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük olup ancak mikroskop ile görülebilen) organizmaların genel adıdır. Mikroorganizmalar çoğunlukla tek hücreli olsalar da çok hücreli örnekleri de mevcuttur. Halk arasında mikrop diye adlandırılan mikroorganizmalar, hücresel yapılı olanlar ve hücresel yapıda olmayanlar olmak üzere ikiye ayrılabilir. Hücresel yapıda olanlar; bakteriler, mantarlar, protistlerdir. Hücresel yapıda olmayanlar da virüsler, viroidler, prionlardır.

Bu yaratıklar hemen her yerde yaşarlar. Mikroorganizmalar, akarsu olan her yerinde, aynı zamanda okyanus tabanındaki sıcak su kaynaklarında, atmosferin üst tabakalarında ve yerkabuğunun iç kısımlarındaki kayaların derinliklerinde yaşamaktadır. Mikroorganizmalardan en çok ve herkesçe bilinenleri “bakteriler”dir. Diğer bilinenleri ise algler, tek hücreli yosunlar, tatlı su mikroorganizmaları, mayalar ve virüslerdir.

Bakteriler tek hücreli mikroorganizma grubudur. Bir gram toprakta bulunan bakteri hücrelerinin sayısı 40 milyon iken, bir mililitre tatlı suda ise bir milyondur. Öyle ise su canlı değil midir? Atalar demişler ki; “su uyur, düşman uyumaz” acaba ne anlatmak istemişler.

Japon bilim adamı Masaru Emoto’nun araştırmasına göre, insan vücudunun ve yaşamış olduğu yer kürenin % 70’inden fazlasını kaplamakta olan suyun moleküler yapısının insanların düşüncelerinden, sözcüklerinden ve dinlemiş olduğu müzikten etkilendiğini belirledi. Emoto’nun tespitine göre sevgi sözcükleri ve müzik, su kristallerini güzelleştiriyor. Kötü sözler ve sesler kristalin yapısını bozuyor.

Düşüncelerin ve kelimelerin su kristallerinin formasyonları üzerindeki etkisini tespit eden Emoto, bazı sevgi ve nefret kelimelerini kasete kaydederek cam şişelere gece boyunca dinletti. Bu deneyde sevgi, takdir ve teşekkür sözcükleri dinletilen şişelerdeki su kristallerinin çok simetrik ve güzel olduğunu, kin ve nefret sesleri dinletilen kristallerin ise tanınamayacak kadar dağınık olduğunu belgeledi. (Recai Yahyaoğlu, M. Aysan Kuzanlı; Suyun İyileştirici Gücü; www.okyanusum.com/sumucizesi.html)

Demek su da bir canlıdır ve her canlı gibi onun yapısı da hastalanabilir, bozulabilir. Hatta ölü su diye adlandırılan; kuyu suları, yorgun ve durgun suları teşkil eden akıntısı olmayan -uzun süre bekletilen depo ve damacana suları ile doğadaki akıntısı bulunmayan, yeterli dalgalanmayan sular gibi- sulardır. Diri su da; kaynaktan yeryüzüne çıkan ve akıntısı bulunan sulardır. Hayatın kaynağı, insan sağlığı açısından en faydalı olun su diri sulardır. (M. Ali Bulut, Can Boğazdan Çıkar)

Acaba bizler ölü suyu mu, yoksa diri suyu mu? Tüketiyoruz.

 

(S. ADAR, Hayatın Temel Unsurları ANASIR-I ERBA, eserimden) 

adarselim@gmail.com