Türkçede ‘birlemek’ şeklinde ifade edilen ‘tevhid’, Arapça ‘vahd’ kökünden türemiş bir mastardır.
‘Tevhid’ sözlükte, bir şeyin ‘bir’ olduğuna hükmetmek, onu ‘bir’ olarak bilmek, bir şeyi diğerlerinden ayırarak onu tek kılmak, birlemek gibi anlamlara gelmektedir. Kavram olarak ‘tevhid’, mutlak anlamda Allah’ın bir olduğunu bilmeyi, O’ndan başka ilâh bulunmadığına, ortağı ve benzeri olmaktan uzak bulunduğuna inanmayı ifade eder. (Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 717)
Allah’ın varlığını, birliğini, tüm yetkin nitelikleri kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak. Bu bilgi ve inanç en özlü biçimde “Lâ İlâhe İllallah Muhammedür Resulullah / Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammad O’nun resulüdür” cümlesiyle ifade edilir. Bu nedenle bu cümleye kelime-i tevhid denir. Tevhid kelimesini söyleyen ve buna inanan kişi mümin ve muvahhid adını alır. ‘Tevhid’ hem inanç açısından Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ‘bir’lemek, hem de ibadeti yalnızca Allah’a mahsus kılmaktır. Allah’ın birliğini ifade eden ‘tevhid’ kavramı Kur’an’da geçmemektedir. Allah’ın birliği Kur’an’da, ‘Vahid’, ‘Ehad’ gibi sıfatlarla ve başka tarzla açıklanmaktadır. Allah’ın birliğinden, sıfatlarından ve diğer iman konularından bahseden ilme ‘kelâm’ denilir. ‘Tevhid ilmi’ kelâm ilminin diğer adıdır. Çünkü Tevhid ilmi ağırlıklı olarak Allah’tan ve O’nun insanlara gönderdiği inanç esaslarından bahseder.
Özellikle Mekke’de inen ayetler, tam olarak kavranması amacıyla tevhid inancı üzerinde yoğunlaşır. Kur’an, tevhid inancını Allah’ın zatı, tekliği, sıfatları, evren ve insanla ilişkileri açılarından çeşitli boyutlarıyla ortaya koyar. Bütün bunlar şöyle özetlenebilir. Allah birdir, O’ndan başka ilâh yoktur. O hiçbir şeye muhtaç değildir; her şey O’na muhtaçtır. O’na benzer bir şey yoktur. O, bir ortağı olmaktan münezzehtir. Allah, mutlak güç sahibidir. Her şeyin dönüşü, O’nadır. O, yaratıcıdır, yaratma sürecini başlatan ve dilediği gibi yaratandır.
Başlangıçta gökleri ve yeri yarattı, onları duman ya da nebülöz halindeki bir cevher gibi bir araya getirdi ve daha sonra birbirinden ayırdı. Gökler ve yer, üzerindeki tüm varlıklarla birlikte O’nun emri kesindir, kimse onu değiştiremez. Yarattığı güneş, ay ve yaldızların tümü O’nun kanunlarıyla ve O’nun buyruğuyla hareket ederler. Gökte ve yerde bulunan her yaratık O’nun emirlerine gönüllü olarak boyun eğer. O, her şeyi yaratan, var eden ve onlara şekil verendir. Allah âlemlerin rabbidir.
Allah yalnız yaratıcı değil, aynı zamanda rahimdir, rızık verendir, koruyandır, yardımcıdır, hidayet verendir ve tüm yaratıkların darda kalmışlarına yardım ulaştırandır. Allah dünyayı oyun ve eğlence olsun diye yaratmamıştır. Dünya, belirlenmiş bir süreye göre, bir amaçla ve bir plan doğrultusunda yaratılmıştır. O kanunlar çıkarır, rehberlik eder, her şeyi bir ölçü ve takdire göre düzenler, yaratır, yol gösterir. O, her şeyi bilendir. Her şeyi görendir.
Allah, hüküm verenlerin en iyisidir. Hiç kimseye asla zulmetmez. İnsana adaletsiz davranan O değil, kendi nefsine zulmeden insandır. Hüküm gününde adalet tartıları kurulacak, en küçük bir amel bile hesaplanacaktır. O çabuk ceza verendir ve acı azapla cezalandırır. İnsanlara adil olmalarını buyurur ve adil olanları sever. Günahtan sakınıp sevap işleyenlere büyük ödüller verir. İnsanların iyi amelleri, en güzel şekilde ödüllendirilmek için yazılır. Allah, tüm iyilikleri kendisinde toplamıştır, tüm iyiliklerin kaynağıdır. Her türlü kötülükten de uzaktır.
Tüm peygamberler bu tevhid anlayışına insanları çağırmışlardır. Hz. Muhammed de bu iki tevhidi öğretmek ve gerçekleşmesini sağlamak üzere gönderilmiştir. İlmi birleme, Allah’ta bulunması zorunlu nitelikleri kabul etmek, tenzihi zorunlu olan eksik nitelikleri de reddetmektedir. Böylece ilmi tevhid Allah’ın sıfatlarını kabul etmeyen tatil anlayışından ve Allah’ı yaratılmış varlıklara benzeme / teşbih anlayışından kurtarır. İlmi tevhid, Allah’ı bilgi ve söz düzeyinde tevhid etmektir. İlmî tevhid ile amelî tevhid birbirinin zorunlu tamamlayıcısıdır. İki tevhid birleştirilmeden İslam’ın öngördüğü tevhid anlayışı gerçekleşmez.
Allah’ın birliğinden söz etmek, O’nun zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir olduğunu söylemektir. Sıfatlarının bir olduğunu söylemek, eşinin, benzerinin olmadığını kabul etmektir. Çünkü yaratılmış varlıklara benzememek de, O’nun temel nitelikleri arasındadır. Fiillerinde bir olduğunu söylemek de, ortağı bulunmadığını söylemektir.
Allah’a ibadet, belirli amellerle sınırlı değildir. Allah’a ibadet etmek, insanın her adımında, her hareketinde, her sözünde O’nun koyduğu kurallara uymak, O’nun hükümlerini yerine getirmek, resullerinin gösterdiği yoldan yürümek demektir. Yalnızca O’ndan yardım dilemek, korkmak, O’na güvenmek, dayanmak, tevekkül etmek, sığınmak, O’ndan başkasını veli edinmemek, sorunların çözümünü O’na havale etmek, O’ndan başka koruyucu, kollayıcı kabul etmemek de tevhid inancının gerektirdiği tek Allah’a ibadetin boyutlarını oluşturur. (Ahmet ÖZALP, Şamil İslam Ansiklopedisi)
adarselim@gmail.com