Bir hoca “Başa gelen musibetlerle ilgili olarak, hoca hepsinin bizim kusurumuz sonucu, günahlara mukabil geldiğini söylüyor. Allah’ın sebepsiz yere bir musibet vermeyeceğini. Kula isabet eden her musibetin karşılığı olarak kulun günahı vardır, hatta fazlası vardır. Bu konuya dair elimizde bir ayet olunca, herhangi bir şek şüpheye mahal kalmıyor olarak bahsediyor. Ayrıca Rasululllah da böyleydi. Böyle düşünmesi sürekli istiğfara yol açıyordu diyerek;

“Hz. Peygambere ve diğer peygamberlere isabet eden musibetlere gelince, onların Allah’a olan yakînleri çok güçlü olduğu için en küçük zelleleri bile büyük imtihanlar doğurabiliyordu” diye musibet konusunu açıklıyor.

Musibetler de Kur’an ve sünnet doğrultusunda bir Müslümanın doğru bakış açısı nasıl olmalıdır? Bunu öğrenmek istiyorum? Hep günah dolayısı ile günahkâr olduğumuzdan mı kişiye musibet gelir?

Eski bildiklerim ile yeni öğrendiklerim arasında eksik ya da yanlış anladığım noktalar var diye düşündüğüm için size sorup öğrenmek istedim. (İsmail)

Muhterem Din Kardeşim İsmail Beyefendi!…

Asrımızın en büyük hastalığı ve aldatma planı, şeytani hileleri “Allah ve Kur’an, Peygamber ve Sözleri” ile güya “rahmet ve merhamet ile kudsiyet” atfederek aklı çelmeleri, zihinleri bulandırmalarıdır. Yani din adına dinî bozmak ve kaldırmaya çalışmak, hatta inancı kökünden sarsmak düşünce ve fikirleridir. Öyle ki bazı hile ve dil oyunlarının arka perdesi; haşa Allah’ı inkâr ettirmek için dolaylı düşünce tohumlarını zihinlere ekmek ve akıllarda sabitleştirmek isteniyor ve istiyorlar. Bu şekilde Yahudî ve Hiristiyan misyoner çalışmaları bir hayli fazla basında da karmaşık durumlar mevcut.

Diğer bir hususta bu asır enaniyet asrı, şöhret peşinde koşmak, izleyici reytingleri yapmak ve karşılığında tıklanma oranına göre para kazanmak için ya başlıkları veya içeriğinde sivri (!) fikirleri söylemekle merakları uyandırmak ve okuma sayısını artırmak düşüncesi hâkimdir.

Bu nedenle konuya şöyle başlamak istiyorum:

Birisine “Ne için namaz kılmıyorsun?” demişler. O da:

– “Kur’anda لاَ تَقْرَبُوا الصَّلَوةَ / “Namaza yaklaşmayın” emri var” demiş.

Ona demişler:

– “Bu ayetin devamını, yani وَ اَنْتُمْ سُكَارَى / yı da “siz sarhoş iken”ide oku” denildiğinde,

“Ben hâfız değilim” demiş. Herhalde mesele anlaşılıyor.

Bu ayette şöyle bildirilir:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ

“Ey iman edenler!. Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, namaza yaklaşmayın.” (Nisa, 4/43)

SC- Hep günah dolayısı ile günahkâr olduğumuzdan mı kişiye musibet gelir?

Çocuklarda 0-4 yaş, 4-7 yaş ki (7 yaş temyiz yaşıdır), 7 yaşından, akıl baliğ (mükellefiyet / sorumluluk) yaşına kadar; çocuklar dinen sorumlu değiller. Âlimler ittifak ederler.

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Üç kişiden kalem (sorumlu olmak ve yükümlülük) kaldırılmıştır:

* Uyuyandan uyanıncaya kadar,

* Akıl hastalığına duçar olandan aklı başına gelinceye kadar

* Ve çocuktan bulûğ çağına erişinceye kadar.”  (Ebû Dâvûd, Hudûd, 17 hn: 4398; İbn Mace, Talak 15; Buhari, Talak 11; Tirmizî, Hudud, 1, hn: 1423; Nesâî, Talâk 21, hn: 3378; Ahmed b. Hanbel, I, 155, 158, VI, 144; Hadislerle İslam, c. 2, s. 13; Kütüb-i Sitte, hn: 1630, 4033)

Bulûğ: Kızlarda adet kanının gelmesi, erkek çocuklarda ise cünüb olmak, yani meninin gelmesiyle ergenliğe başlamasıdır.

Yukarıdaki çocuk yaş gruplarından basın-yayından duyup, görüp öğrendiğimiz, hatta çevremizde gördüğümüz; deprem, trafik kazası, yangın vb. gibi veya çok çeşitli kaza ve hastalıklara giriftar olanlar var. Bunların hepsi de MUSİBETTİR.

Özellikle 0-7 yaş arası çocukların işledikleri ve yaptıkları GÜNAHLARI MI VAR?

Bunlar masum, yani günahsızlar ve mükellef bile değiller. Eğer ana babalarının hata ve günahı denirse şu ayeti hatırlamalıyız.

وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ اِلَّا عَلَيْهَا وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى

“Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez.” (Enam, 6/164, Zümer, 39/7)

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى

“Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez, yüklenemez.” (İsra, 17/15)

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَیْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰى

 “Hiçbir günâhkâr başkasının günâhını yüklenmez. Eğer yükü (günâhı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, (bu çağırdığı) akrabası da olsa ondan bir şey yüklenmez.” (Fatır, 35/18)

اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى

* “Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü çekmez / yüklenmez, yüklenemez” (Necm, 53/38)

وَمَا اَصَابَكُمْ مِنْ مُصٖيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْدٖيكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَثٖيرٍ

* “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” (Şura, 42/30)

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلٰى ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاِذَا جَاءَ اَجَلُهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِعِبَادِهٖ بَصٖيرًا

* “Eğer Allah, insanları yaptıkları (günâhlar) yüzünden (hemen) cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Sonunda süreleri gelince (gereğini yapar). Şüphesiz Allah kullarını görmektedir.” (Fatır, 35/45)

وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً

* “SİZİ BİR İMTİHAN OLARAK ŞER / KÖTÜLÜK VE HAYIR / İYİLİK İLE DENEYECEĞİZ”   (Enbiya, 21/35)

Gözlerini kaybetme musibetine uğrayan kişi hakkında bir KUDSÎ HADİSTE şöyle buyurulur:

“Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık cenneti veririm” (Buhârî, Merdâ, 7; Tirmizî, Zühd, 58; Ahmed b. Hanbel, III, 144)

Hz. Peygamber (sav);

“ALLAH KİME HAYIR DİLERSE, ONA MUSİBET VERİR” (Buhârî, Merdâ, 1; Tirmizî, Zühd, 57) buyurur.

Reyting artırmak için bu tarz iletişimler de yapılıyor. Gerçek niyetiniz öğrenmek ise okuyarak ve dinleyerek cevaplarınızı tam bulabilirsiniz. Hem bilgisayar hem de telefonlarda android olarak ulaşabilirsiniz. Bu sorularınızla ilgili olarak kendime ait olan linkleri gönderiyorum.

 

KONU BAŞLIĞI

LİNK ADRESİ

1

Belâ Ve Musibetler

http://selimadar.net/bela-ve-musibetler/

2

Musibetlerin Geliş Sebepleri (6 sbp)

http://selimadar.net/musibetlerin-gelis-sebepleri/

3

Musibetlerdeki Hikmet

http://selimadar.net/musibetlerdeki-hikmet/

4

Musibetler Nasıl Nimete Dönüşür?

http://selimadar.net/musibetler-nasil-nimete-donusur/

5

Deprem / Arzın Zelzelesi

http://selimadar.net/deprem/

6

Musibetler Ve Geliş Sebepleri (10 sb)

https://www.youtube.com/watch?v=GUE9kguyyAs

7

Musibetlerin Geliş Sebebleri (6 sbp)

https://www.youtube.com/watch?v=wwme-wmjAHw

8

Musibetler Hakkında Soru ve Cevaplar (1)

http://selimadar.net/musibetler-hakkinda-soru-ve-cevaplar-1/

9

Musibetler Hakkında Soru ve Cevaplar (2)

http://selimadar.net/musibetler-hakkinda-soru-ve-cevaplar-2/

10

İstiğfarı Günahı Olanlar mı Söylemeli?

http://selimadar.net/istigfari-gunahi-olanlar-mi-soylemeli/

Musibetler de Kur’an ve sünnet doğrultusunda bir Müslümanın doğru bakış açısı nasıl olmalıdır?

Bu sorunuza genel bir kural söylemek istiyorum.

Eğer Hatem-i Nebî ve Resul olan Hz. Muhammed (asm)’ın icraatlarına, fiillerine, söylemlerine karşı bir hücum ve olumsuz bir cümle işitiyorsanız, mutlaka sapkınlık ve gaflet hatta dalalet yolu olduğunu biliniz.

Herhangi bir mesele Kur’an’da var veya yok deniyorsa kırmızı ışıktır, mutlaka art niyet arayınız. Arka perdesi vardır dikkat ediniz ve etmeliyiz. Kur’an Sünnetsiz, Sünnet de Kur’an’sız olması mümkün değildir. Bunlar bir bütün olarak İslam Dinini oluştururlar. Çünkü İslam binasının, yani dinin iki esas ana kaynağı, iki direği, iki kökü Kur’an ve Sünnettir.

Sünnet, Kur’an’ın anlaşılmasında birinci derece kaynak olduğu gibi şerî hükümlerde de Kur’an’a eşit bir delildir. Kur’an’la hadisin derecelenişi, itibarîdir. KİTAPLA SÜNNET, HÜCCET OLMA AÇISINDAN EŞİTTİRLER.

Kur’an ve sünneti birbirinden ayırmak mümkün değildir. Çünkü Yüce Allah, dini hükümlerin ilk yarısını Kur’an’da belirtmiş, ikinci yarısını ise elçisinin sünneti ile tamamlamıştır. Ayrıca Kur’an’da kapalı olan ahkâmı sünnet tefsir etmiştir. Öte yandan Kur’an hükümlerinin tamamının uygulanması doğrudan Peygamber kanalıyla gerçekleşmiştir. Kur’an’ın sustuğu sahalarda hüküm koyma yetkisi SÜNNETE bırakılmıştır. Sünnet hem Kur’an gibi müstakil hüküm koyar hem de Kur’an’daki bir asla dayanarak kıyas, ictihad ve ilhak yoluyla yeni hükümler istinbat eder. Çünkü ayetlerin mana tabakaları vardır, herkes bu mana tabakalarının tamamını bilemez. Sadece sarih manasına göre hüküm de yetersiz gözükebilir.

“Allah Resulüne ait söz, fiil, iş, takrir ve işaretlerin tümü, Kur’an’ın tefsiridir.”

Ayet ayetler ile tefsir ve izah edilir. Ayette karşılığı yoksa mutlaka sahih sünnete bakılır. Çünkü Hz. Peygamberimiz (asm)’da Şariî hakikidir. Yani Cenab-ı Hak Peygamberimiz (asm)’ın dinde hüküm koyma yetkisinin olduğunu şu ayetlerle bizlere bildirmiştir:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبٖينًا

“ALLAH VE RESÛLÜ BİR İŞ HAKKINDA HÜKÜM VERDİKLERİ ZAMAN, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. KİM ALLAH’A VE RESÛLÜNE KARŞI GELİRSE, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmış, DALALETE düşmüştür.” (Ahzab, 33/36)

وَمَا اٰتٰیكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰیكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ

“Peygamber (Resul) size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Haşr, 59/7)

كَمَا اَرْسَلْنَا فٖيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّٖيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

“Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size KİTAP VE HİKMETİ öğreten, ayrıca BİLMEDİKLERİNİZİ DE ÖĞRETEN bir peygamber gönderdik.” (Bakara, 2/151)

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖى نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ

“Ey iman edenler!. Allah’a, PEYGAMBERİNE, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.” (Nisa, 4/136)

Bu ayet Hz. Peygamberin risaletine ve Ona indirilene inanılması emredilir. Onun risaletine inanmak, onun SÜNNETİNİ kabul etmeyi gerektirir.

Mesela, Kur’an namazın sadece kılınmasını emreder. Namazla ilgili diğer hükümlerin tamamı SÜNNETLE koyulmuştur. Oruç, hacc, zekât, kurban, alışveriş ve hadlerle ilgili hükümler; yeminler, mahkeme davaları ve muâmelata dair hükümlerin hepsi namaz gibidir. Bunların detayını ve nasıl yapılması gerektiğini ve şeklini sarih mana olarak Kur’an’da bulmak mümkün değildir.

Hz. Peygamber (asm) şöyle bildirmiştir:

“Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: ALLAH’IN KİTAB’I VE RESÛLÜNÜN SÜNNETİ.” (Muvatta, Kader, 3. (II, 899)

Resûlullah (asm) buyurdular ki:

“Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi. Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: “Size bu Kur’an yeter. Onda neleri helâl bulmuşsanız onu helal biliniz. Neleri de haram bulmuşsanız onları haram addediniz, diyeceği zaman yakındır. Haberiniz olsun (Kur’an’da zikri geçmeyen) ehlî eşeğin eti de size helâl değildir.” (Ebu Dâvud, Sünne, 6, V, 10-11); Tirmizî, İlim, 60, V, 38)

Demek Kur’an’da bulamadığımız veya anlayamadığımız konu için mutlaka hadis-i şeriflere bakmamız şarttır. Çünkü Kuran-ı Kerim’i en iyi tefsir eden hadislerdir.

Allah kelamı ve Kur’an ayetiyle Habib’ine söylettiği şu fermanı anlasak bize yeter ve artar:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Ali İmran, 3/3; ayrıca bkz. Nisa, 4/59, 80; Maide, 5/92; Ahzab, 33/21, 36; Haşr, 59/7)

Saygı ve hürmetlerimi sunar, duanızı beklerim.

Rabbim sizleri ve bizleri istikametten ayırmasın. Amin!. Amin!. Amin!.

 

adarselim@gmail.com