Günah; İlahi emir ve yasaklara aykırı fiil ve davranışlarda bulunmaktır. Yani emirlerin yerine getirilmemesi veya yasakların çiğnenmesiyle ortaya çıkan ve dini, ahlaki ve vicdani açıdan sorumluluk gerektiren bir olgudur.
İslam’da günah niteliğine, tövbesiz affedilip edilmemesine ve hakkı çiğnenen muhatabına göre gruplandırılabilir. Niteliği açısından günah; küçük / sağire ve büyük / kebire olmak üzere ikiye ayrılır. Tövbesiz affedilmeyen günah küfür ve şirk olup, cezası ebediyen cehennemde kalmaktır. Âlimlerin çoğunluğuna göre küfür ve şirk dışında kalan günahlar affedilmese bile ebedi azabı gerektirmez. İslam dini, günahlar için tövbe kapısının açık olduğunu ve Allah’ın tövbeleri kabul eden ve merhamet edenlerin en merhametlisi olduğunu bildirmektedir.
Muhatabına göre günah ise; Allah’a, kişinin kendine ve diğer insanlara karşı işlediği günahlar olmak üzere üçe ayrılabilir. (1)
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurur:
“Zulüm üç çeşittir:
Allah’ın bağışlamayacağı,
Allah’ın bağışlayacağı,
Allah’ın bırakmayacağı zulüm.
Allah’ın bağışlamadığı zulüm, Allah’a ortak koşmaktır. Çünkü Allah’a ortak koşmak büyük bir zulümdür.
Allah’ın bağışladığı zulüm, insanların kendi nefislerine yaptıkları haksızlıklardır; bu, kullarla Allah arasındaki bir haldir.
Allah’ın hiçbir şeyini terk etmediği zulüm ise insanların birbirlerine yaptığı zulümdür. (Bunda kul hakkı vardır. Mutlaka her hak sahibine verilecektir)” (2)
Zulüm nedir?
Bir şeyi lâyık olmadığı yere koymak, bir görevi ehil olmayana vermek, hakkı kabul etmemek, haksızlığı benimsemek ve savunmaktır. Aynı zamanda hak sahibinin hakkını zayi’ etmek, haksızdan yana olmaktır. Hak sahibine hakkını vermemektir.
Şirk büyük bir zulümdür. Çünkü insan yaratıcısına, rızık ve nimet verenine, yaradılışı, rızıklanışı ve bu dünyada hoşlandığı şeylerle nimetlenişinde hiçbir katkısı ve ortaklığı bulunmayan varlıkları ortak koşmaktadır. (3)
Kur’an’da şu fermanlar vardır:
وَاِذْ قَالَ لُقْمٰنُ لِابْنِهٖ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَیَّ لَا تُشْرِكْ بِاللّٰهِ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظٖيمٌ
“Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma!. Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.”
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهٖ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰى اِثْمًا عَظٖيمًا
“Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını (günahları) dilediğine bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş olur.”
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهٖ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعٖيدًا
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, çok derin bir dalâlete / sapıklığa düşmüştür.” (4)
Kur’an’da bildirildiğine göre Allah’ın affetmeyeceği tek günah O’na eş / şirk / ortak koşmaktır. Allah’ı bilmeme noktasında insanoğlunun hiçbir mazereti yoktur. Çünkü Allah kendini bulabilecek ve bilecek aklı insanoğluna vermiştir. Kendi varlığının farkında olan bir insan, Yaratıcısının farkında olmaması akla uygun gelmemektedir. Aklını normal ölçülerde kullanabilen her insan şu hitapları duyup dinlemesi ve düşünmesi gerekir.
Yüce Allah’ın şu fermanlarını işittikten sonra kâinatın ve kendinin Yaratıcısının “tek ve bir” olduğunu anlamaması mümkün değildir. Çünkü akla muhalif düşer. Zaten düşünen her insan için ayetler açıkça bildiriyor, Şöyle ki:
لَوْ كَانَ فٖيهِمَا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
“Eğer yerle gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.”
وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا نُوحٖى اِلَيْهِ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنَا فَاعْبُدُونِ
“Ey Muhammed!. Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz benden başka hiçbir ilah yoktur. Öyle ise bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir” (5)
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz’in;
“Ben ve benden evvel gelen peygamberlerin en ziyade faziletli ve kıymetli sözleri, Lâ ilâhe illâllah kelâmıdır” (6)
Ayet ve hadis haberleri tevhid noktasında yeter ve artar bile. Zira insanlık tarihi boyunca semavi dinler, peygamberler, uyarıcılar; suhuf ve kitaplar ile insanlığı aydınlatma ve irşad etme yoluna gidildiği bir gerçektir. Tahrif olmamış semavi kitap ve dinlerin hepsi de Tevhid gerçeğine insanların inanması için akla her yolu açmıştır.
Aklıyla doğruları bulmakla yükümlü olan insan, Allah’ın yardımı ile doğru olanı daha kolay bulabilir. İslam’ın temel prensibi, dinin özü ve bütün peygamberlerin ortak sözü olan Tevhid’i / Allah’ın tek ve bir oluşunu kabullenemeyen insan kasıtlı davranmış, inkâr edilemeyecek gerçeklere göz yummuş olur. Zira Allah’ın varlığına ve birliğine kâinattaki varlıklar adedince aklını kullananlar için nice deliller vardır.
Mesela; “Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz; sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki: Nihayet derecede muntazam şu memleket Hâkimsiz olur?..
“Arz ve semada Allah’tan başka ilahlar olmuş olsa idiler, şu görünen intizam fesada uğrardı” âyetinin hakikat-i katıasıyla; müteaddit eller müstebidâne bir işe karışsalar, karıştırırlar. Bir memlekette iki padişah, hatta bir nahiyede iki müdür bulunsa, intizam bozulur ve idare hercümerc olur. Hâlbuki sinek kanadından tâ semâvât kandillerine kadar ve hüceyrat-ı bedeniyeden tâ seyyaratın burçlarına kadar öyle bir intizam var ki, zerre kadar şirkin müdahalesi olamaz. “Herbir şeyde, Saniin vahdetine delalet eden bir ayet ve bir alamet vardır” dusturunca,.. akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sanii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de onu görür. Onu düşünür. Ona müteveccihtir…
İşte Rububiyet-i mutlaka derecesindeki hâkimiyet-i İlâhiye, gayet şiddetle şirki ve iştiraki ve müdahale-i gayrı reddettiğinden, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan dahi gayet hararetle ve şiddetle ve pek çok tekrarla tevhidi gösterip şirki, iştiraki azîm tehditlerle reddediyor.
Yüce Allah; Kur’ân-ı Azîmüşşanda ferman ettiği gibi, “Leyse kemislihi şey’ûn”dür. Yani, ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef’âlinde nazîri yoktur, misli olmaz, şebîhi yoktur, şerîki olmaz. Evet, bütün kâinatı bütün şuûnâtıyla ve keyfiyâtıyla kabza-i rububiyetinde tutup bir hane ve bir saray hükmünde, kemâl-i intizamla tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdese, misil ve mesîl ve şerîk ve şebîh olmaz, muhaldir.” (7)
Hz. Peygamber (sav) Efendimizden İbn Mes’ûd rivayetinde şöyle der:
– “Ey Allanın Rasûlü, günâhların en büyüğü hangisidir? diye sordum. Resulullah:
– “Seni yarattığı halde Allah’a ortak koşmandır…”
Diğer rivayetlerde şöyle bildirilir:
“Kim Allah’a ortak koşmadığı halde ölürse Cennet’e girer. Kim de Allah’a ortak koştuğu halde ölürse Cehennem’e girer.”
“Allah’a hiçbir şeyle ortak koşmaksızın ölen her nefsi Allah’ın bağışlaması mümkündür. Allah dilerse ona azâb eder, dilerse bağışlar. (Enbiya, 21/22, 25 ayetlerinde zikredildiği gibi, “Allah kendisine ortak koşmayı bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar)” (8)
Demek Allah’a ortak koşmak; en büyük günah ve zulüm olduğundan dolayı günahlar içinde bağışlanması mümkün olmayan tek günah şirktir. (9) Çünkü Allah’a ortak koşma (şirk); “Allah ile kul arasındaki ilişkiyi keser.”
Bu bakımdan Yüce Allah, Kur’ân-ı Hakîm lisanıyla
“Akıl etmiyor musunuz?
İyice düşünmüyorlar mı?
Hiç tefekkür etmezler mi?
Hala Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı?”
gibi kudsî havaleler ile aklı delil olarak ileri sürerek şahit gösterip / istişhad ediyor ve ikaz ediyor ve akla havale ediyor, tahkike sevk ediyor. (10)
Dipnotlar:
1- DİA, Günah Md. 2- Hafız Ebubekir el-Bezzar: Enes bin Malik (ra)’den. 3- C.Yıldırım, A. Kur’an Tefsiri, Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an. 4- Lokman, 31/13; Nisa, 4/48, 116. 5- Enbiya, 21/22, 25. 6- Muvatta’, Kur’an, 32, Hac, 246; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1: 153; el-Elbânî, Sahihu’l-Câmiu’s-Sağîr, hn: 1113. Bkz. Mektubat: s. 505. 7- RNK, Sözler, Şualar, Mesnevi, Lemalar. 8- Buhârî; Müslim, Cabir bin Abdullah (ra)’dan; İbn-i Kesir Tefsiri. 9- Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an. 10- Yasin, 36/68, Enam, 6/80, Secde, 32/4., Enam, 6/50, Nisa, 4/82.
adarselim@gmail.com