Evliliğin ilk yıllarında hemen düğünden sonra başlayan karı koca arasındaki; hâkimiyet ve reislik kavgası, bağımsızlık mücadelesidir. Çünkü evliliğin ilk gün ve yıllarında, evli çiftler arasında bağımlılık ya da bağımsızlık mücadelesi çoğunlukla olur.
İlla da bağımsız olmanın ve emirlerin sende olması gerekir öğüdünü kendi ailelerinden özellikle de annelerinden almışlardır. Böyle öğüt almış biriyle evlenmek aile huzurunu kaçırır. Çünkü evlilikte “kendini ezdirme”, “ipin ucunu sıkı tut, bir kere kaçırırsan daha eline alamazsın” öğütleri neticesinde iç savaşlar devam eder.
Yine bazı kimseler anne ve babalarına o derece bağımlı olurlar ki, eşleri kendilerini ikinci plânda hisseder. Hâlbuki anne babanın konumuyla eşin konumu farklıdır, bunlar birbirinin alternatifi değildir. İnsan, aynı anda iki tarafı da koruyup bu dengeyi kurarak ideal olanı başarabilir.
Aslında evlenen gençlere, “evlendikten sonra ne kendini ezdir, ne de karşı tarafı ez; evlilik bağlarını güçlendirmeye çalış!” fikir ve nasihatleri yapılmalıdır.
Her iki tarafında anne ve babaları ayrı birer aile, kendileri ise yeni kurulan çekirdek bir ailedir. Aynı evi paylaşsalar bile bir müddet sonra ayrı bir eve taşınacakları kültürel bir gerçektir. Zaten şimdi aynı eve gelin gidenlerin yüzdelik oranı Anadolu’muzun kırsal kesimlerinde dahi büyük ölçüde azalmış, hatta yok denecek duruma gelmiştir.
Evlilik döneminde artık yapmacık hareketler bitmiş, birbirini tam tanımadıkları için nişanlılık döneminde doğru söz ve harekette bulunulsa bile; iki taraftan birinin örf, adet ve gelenek alışkanlıkları ile aile yaşantı ve anlayışları farklı olduğundan yeni bir aile mensubiyeti nedeniyle kaygı, çatışma ve şaşkınlıklar başlamış olacaktır. Karı koca arasında gerçek yönüyle uyum, adaptasyon ve kabullenme aşaması başlamıştır. Bu durum çocuk oluncaya kadar veya birkaç yıl devam edebilir. Bu uyum döneminde evli çiftin kendileri veya her iki tarafın ailelerinin uygunsuz hareket ve sözleri çatışma çıkmasına ve çatışmanın büyümesine zemin oluşturur.
İşte bu adaptasyon döneminde şahsi tercihler, dayatmalar, aynı inançtaki farklı görüş ve anlayışlar, örf ve adetler bir tarafa bırakılarak; her iki tarafın birbirilerine karşı hoşgörü ve anlayışla benleri kaldırarak, bizleri inşa etmeye çalışmaları kaçınılmazdır. Çünkü huzur ve mutluluk hatta evliliğin devamı eşlerin birbirlerini kabullenmelerinden geçer. Aksi takdirde biri diğerinin zayıf yönünü veya olumsuz bir söz ve hareketini öne çıkararak koz olarak kullanırsa uyumsuzluklar ve sen ben kavgası gittikçe artacaktır.
Sen-ben kavgaları ve uyumsuzluklar sonucu vücut kimyasalı bozulacak, huzur kaçacak, sıkıntılar başlayacak ruhsal yapı olayların düzeyine göre etkilenerek bozulacaktır. Böyle bir yapıyla cinsel ilişki kurulacak sonuçta Yüce Allah karı kocanın bu birleşmesinden bir çocuk nasip ederse, çocuğun hem ruhsal hem de bedensel yapısında bozukluklar olacaktır. Böylece bir insanın hayatı kayacak ve hayat boyu çeşitli ıztırablar içinde kalacak ve buna da anne baba sebep olmuş olacaktır. Çünkü genetik testler ve kan tahlilleri, anne babanın ruhen ve bedenen sağlık durumlarının çocuğu etkilediği bilinmektedir. Genetik soyağacı, çocuğun ruhen ve bedenen doğma ihtimalinin oranını belirlemektedir. Günümüzde genetik biliminin gelişmesi sonucu, rahimdeki ceninin nörolojik bozukluklarını önlemek için tedavi teknikleri tesbit etmiş olduğu haberlerde yer almaktadır. Amniyosentez ultrasonografi tekniği, ceninin genetik yapısını çözümleyip analiz edilmesidir. Amniyon sıvısı göbek bağından beslenme yapılıncaya kadar ceninin beslenmek için içtiği ve idrarını içine yaptığı sıvıdır. Bu sıvıda cenine ait hücreler bulunur. Amniyosentez, gebeliğin değişik zamanlarında genetik hastalıkların araştırılması ve bunların tedavisini yapabilmek amacını taşır. Özellikle anne yaşının 35’ten yukarı olan ve üç veya daha fazla düşük yapanların bu testi mutlaka yaptırmaları faydalı olacaktır.
Sperm ve yumurtanın birleşmesinden itibaren, yani ayetteki ifadelerle alaka, mudga, izame (kemik), lahme (et) ve insan suretine dönüşmesi (Mü’minin, 23/14; Hac, 22/5) ve sonrası dönemlerde genetik etkinin yanında çevresel; yani annenin bedensel, ruhsal, bulunduğu ortamlar ile söyledikleri, dinledikleri ve gördükleri vb. gibi dış etkenlerin çocuğun üzerindeki etkisi büyüktür. Bu nedenle sen ben kavgasının ne kadar lüzumsuz ve olumsuz yönde, anne karnındaki çocuk üzerinde etkisi vardır.
Yeni evli çiftin iki ayrı cinsiyet ve farklı kültürlere sahip olmalarından dolayı aile içi tartışma ve geçimsizlikleri ruh sağlığı üzerinde etkileri kaçınılmazdır. Aile içi çatışma, görüş ayrılığı veya bir birlerini kabullenememe gibi nedenler; hayal kırıklığı, öfke, nefret, hatta kin duyma ve ayrılık düşüncelerinin ruha yüklediği ıztırab, bozuk psikoloji, uykusuzluk, iştahsızlık ve neticede beden sağlığını da bozmaktadır. Çünkü bu tarz stres ve sıkıntılar; vücudun mikrobik saldırılara karşı mukavemeti azaldığı için, yeterli savunma yapılamayacağından, bağışıklık sistemini etkiler.
OKU: Kokuların Evlenmede ki Yanıltıcı Etkisi
Mesela, öfke bağışıklık sistemini, depresyon lenfosit faaliyetini engeller. Böylece vücut kimyası bozulur, hücreler kasılarak karamsarlığa düşer. Karı koca arasında yapmacık ilişkiler, zoraki gülümsemeler, istekliymiş gibi gözüken cinsel ilişkiler yapılsa bile, sıkıntılı beden hücreleri, ruhsal fırtınalar, sessiz negatif düşünceler, muhtemel olacak çocuk üzerinde maddî ve manevî etkileri büyük olacaktır.
Evli çiftlerde sen-ben kavgası; daha çok İslamî bilgilerden yoksun olma veya yetersiz bilgiden kaynaklanmaktadır. Eğer evli çift ve bunların tüm aile fertlerinde; dinî inançların sağlamlaştırılması ve bilgilerinin arttırılması aile içi çatışmaların önlenmesinde büyük etken olacaktır. Çatışmaların temelinde inanç ve itikad zaafiyeti, hislerin galibiyeti, gençliğin şehevat ve hevasatı, enaniyet, çevre şartları ve fısıltıları sebep olabilmektedir.
“Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları da vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.” (Bakara, 2/228)
“Erkekler, kadınlar üzerinde hâkimdirler. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. Salih kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı (erkeğin namusu, malı ve her türlü hakkını) korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.” (Nisa, 4/34)
“Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. …Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.” (Bakara, 2/233)
“İşleri, aralarında şûrâ (danışma) iledir // işlerini kendi aralarında danışma ile çözerler” (Şura, 42/38) ve Peygambere hitaben müminlere emir; “İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Ali İmran, 3/159)
Resulullah (sav):
“Şayet ben, bir kimseye, Allah’tan başkasına secde etmeyi emretseydim, kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed’in nefsi elinde olan Zat-ı Zülcelal’e yemin ederim ki, bir kadın, kocasının hakkını eda etmedikçe Rabbinin hakkını da eda edemez. Kadın (deve sırtındaki) semere binmiş iken kocası nefsini talep edecek olsa, kadın bu isteğe mani olamaz.”
Hz. Aişe (ra) anlatıyor, Resulullah (sav) buyurdular ki:
“Eğer bir kimsenin bir başkasına secde etmesini emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim ve eğer bir erkek karısına kırmızı bir dağdan siyah bir dağa ve siyah bir dağdan kırmızı bir dağa taş taşımayı emretseydi, uygun olan, kadının bu emri yerine getirmesidir.”
“Bilesiniz, kadınlarınızın üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı var.” (Tirmizi; Kütüb-i Sitte)
adarselim@gmail.com