Hakiki temizlik hem maddî ve hem de manevî olanıdır. Böyle bir mekân var mı? dediğinizi işitiyor gibi oluyorum. “Evet var.” Neresi diye sormayın biraz düşünün, zihin yorun hemen hatırlayacaksınız.
Dinî bir tabir olan “Amud-u Nuranî”; “nurdan sütun, nurlu sütun, nurdan direk” demektir. “Kıble ve Kâ’be öyle bir AMUD-U NURANÎDİR ki; semavatı arşa kadar takmış ve nazmedip Küre-i Arz’ın tabakatını ferşe kadar delerek KÂİNATIN muntazam bir AMUD-U NURANÎSİ olmuştur. (Nursî, Muhakemat, 57)
“Müçtehidlerce “istikbal-i kıble” namazda şart olması ve şart ise bütün erkânda bulunması sırrıyla, secde ve rükû’da istikbal-i kıble lâzım geliyor. Bu ise yerin, zeminin küreviyeti ile ve şer’an kıble Kâ’be-i Mükerreme’nin üstü tâ arşa kadar ve altı ferşe kadar bir AMUD-U NURANÎ olması, küreviyetle istikbal her erkânda bulunabilir.” (Nursî, Şualar, 507)
“Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.” (Lokman, 31/10)
“Allah, gökleri görebileceğiniz bir direk olmaksızın yükseltendir.” (Rad, 13/2)
“Allah; resulü ile mü’minlerin üzerine sekînetini (kuvve-i ma’neviyye ve huzuru) indirdi, göremediğiniz ordular (melekler) indirdi.” (Tevbe, 9/26)
Bu ve Kur’an’da geçen diğer ayetlerde تَرَو * تَرَوْنَ * تَرَوْهَا * تَرَوْنَهَا * ifadelerin ortak anlamı “görmek” tir. Ancak ayetlerin tamamında görüldüğü üzere “görmek, görünmek, görmediğiniz, göremediğiniz, göremeyeceğiniz, göreceğiniz ve görüyorsunuz” manalarında kullanılmışlardır.
Ayetlerden anlaşıldığına göre direk var ama biz onu dünya gözüyle göremiyoruz. Ancak akıl nuru ve kalb gözüyle görülebilir bir direk vardır ki; o da amud-u nuranîdir.
Hz. Âdem (as) yeryüzüne indirildiği zaman Yüce Allah, semadaki Beyt-i Ma’mur’un yeryüzündeki izdüşümü yani nurdan sütunun olduğu yere bir “Beyt” yapmasını, meleklerin arşın (Beyt-i Ma’mur’un) etrafında 70.000 meleğin ibadet ve tavaf ettikleri gibi, onun ve evlatlarınında, Zat-ı Ulûhiyetine karşı ibadet ve tavaf yapmalarını emretmiştir.
Hz. Âdem (as) dedi ki:
“Ey günahları bağışlayan Rabbim!. Kendi günahlarımı itiraf ettiğim gibi, zürriyetimden de, işledikleri günahlarını ikrar edip, sana yalvararak, bu beytin çevresinde tavaf yapanları da affetmen için yalvarırım.”
Cenab-ı Hak Hz. Âdem (as)’a şöyle hitap etmiş ve buyurmuş:
“Ey Âdem!. Ben seni affettim. Senin zürriyetinden bu BEYTİ ziyaret edip de, günahlarından TEVBE edenleri de affettim.”
Rivayetlere göre Hz. Cebrail (as) nezaretinde meleklerin Kâbe’nin yapılmasına yardım ettikleri bildirilmektedir. Beyti ilk yapan, orada namaz kılan ve meleklerle birlikte tavaf yapan Hz. Adem (as)’dır.
“Şüphesiz insanlar için ilk kurulan ev (mabed) Mekke’de âlemlere mübarek olan (Kâbe)dir.” (Al-i İmran, 3/96)
“Biz Beyt’i (Kâbe’yi) bir toplantı ve güven yeri kıldık.”
“Hac, bilinen aylardadır. Kim, bu aylarda (ihrama girerek) haccı kendine farz kılarsa, artık hac sırasında kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir.” (Bakara, 2/125; 2/197)
“Allah; Ka’be’yi, o saygıdeğer evi, haram ayı, hac kurbanını ve (bu kurbanlara takılı) gerdanlıkları insanlar (ın din ve dünyaları) için ayakta kalma (ve canlanma) sebebi kıldı.” (Maide, 5/97)
Hadis-i şerifte şöyle bildirilmiştir:
“O (Kâbe) yeryüzünde kurulmuş ilk mesciddir.” (Müslim, Mesâcid 1, 2; Müsned, V, 150, 156, 157)
Hz. İbrahim (as) yıkılmış Kâbe’yi yeniden imar edince Yüce Allah emretti:
“İnsanları hacca çağır”
“Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım faydalara şahit olsunlar.”
“Sonra KİRLERİNİ GİDERSİNLER, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) TAVAF etsinler” (Hac, 22/27-29)
Bu ayeti soru-cevap metoduyla ele alarak okuyalım:
– “Niçin Kâbe’yi tavaf etsinler?”
– “Kirlerini gidermek için”
– “Hangi kirlerini gidersinler?”
– “Adaklarını ve adandıkları görevlerindeki eksikleri yerine getirsinler ve kirlerden kurtulsunlar. Burada adak; hem mali, hem ameli, hem dünyevî, hem de uhrevî, hem maddî ve hem de manevî kirleri ifade eder.”
Sözlükte adak; ibadet cinsinden bir şeyi kendisi için vacip kılmak demektir. Adak çeşitlerinden “Mutlak Adak”; herhangi bir şarta bağlanmadan Allah rızası için yapılan adaktır. Mesela, “Allah için hac veya umre yapacağım”, “kurban keseceğim”, “namaz kılacağım” gibi ifadelerle yapılan adaklar mutlak adak çeşidine girer. Hac ve umrede maddî ve manevî günahlardan temizleneceğim niyet edilmesi de bir adaktır.
Adağın iki boyutu vardır; biri maddî diğeri manevîdir. Adak ibadetini yerine getiren bir Müslüman başta nefsi isteklerini ve nefislerini kesmiş olsunlar. Dünyadan ahirete yönelsinler. Diğeri hangi niyet ile hacca geldikleridir ki, o vazifeyi ifa etmek, Rızayı İlahiyeye mazhar olmak için -hac ibadetinin farz, vacib ve sünnetlerini yerine getirerek- temizlensinler.
“Hac, Arafat’tır” (İbn Mâce, Menâsik, 57; Ebû Dâvûd, Menâsik, 68; Tirmizî, Tefsîr, 3)
“Arafat’ın tamamı vakfe yeridir.” (Müslim, Ḥac, 149) Vakfede hacılar günahlarını itiraf ederek Allah’tan af dilemeleri, af dileyinde bulunanların, affedilmelerinden sonra günah kirlerinden temizlenip Allah katında güzel bir kokuya sahip olmaları ve hadis-i şeriflerdeki haberlere masadak olmaları içindir.
“Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak (evine) döner.“ (Buhârî, Hac, 4, Muhsar 9, 10; Müslim, Hac 438; Tirmizî, Hac, 2; Nesâî, Hac, 4; İbni Mâce, Menâsik, 3)
“Umre ibadeti, daha sonraki bir umreye kadar işlenecek günahlara kefârettir. MEBRÛR haccın karşılığı ise, ancak CENNETTİR.“ (Buhârî, Umre 1; Müslim, Hac 437; Tirmizî, Hac, 88; Nesâî, Menâsik 3, 5, 77; İbni Mâce, Menâsik, 3)
Hz. Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:
– Ey Allah’ın Resulü!. En üstün amel olarak cihadı görüyoruz. Biz hanımlar cihad etmeyelim mi? Hz. Peygamber (sav):
– “Fakat cihadın en üstünü, (sizin için) hacc-ı mebrûrdur” (Buhârî, Hac 4, Sayd 26, Cihâd, 1) buyurdu.
“Mebrûr, makbul, me’cûr” kelime ve kavramları; gereklerine uygun olarak yerine getirilmiş, günah ve isyan karıştırılmamış, sonrası öncesinden daha iyi, zulüm ve ihanetten arındırılmış, ihlâs ve samimiyetle yerine getirilmiş ibadet demektir.
Kadınlar için “Çarpışmasız cihad vardır; HAC ve UMRE” (İbni Mâce, Menâsik, 8) hadisi ile yine kadınlar için “Hac ne güzel cihaddır” (Buhârî, Cihâd 62) hadisinden haccın cihad niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Zaten Hz. Âişe vâlidemiz de “Hz. Peygamber’den bu cevabı aldıktan sonra hiçbir sene hacca gitmeyi ihmal etmedim” demiştir. (Buhârî, Sayd, 26)
Yukarıda yapılan açıklamaların özü şu ayette bildirilmektedir:
” Haccı ve umreyi Allah (rızâsı) için tamamlayın!.” (Bakara, 2/196)
Hac çok yönlü bir ibadettir. Hem mali ve hem bedenî ibadet olduğu gibi, maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî, ferdi ve içtimaî boyutları vardır. Hac ve umre geçmişi hatırlamak, geleceği de planlamaktır.
Ayette geçen temizlenmekten maksat, hem Hac ibadetinin şartlarını yerine getirerek manevi yönden temizlenmek, hem de ihramdan çıktıktan sonra vücut azalarının gerekli maddî kirlerden temizlenmesidir. Yani ihram yasağı dolayısıyla bedende oluşan kirlerin giderilmesi, tırnakların ve vücudun bazı bölgelerindeki kılların kesilmesi, saç sakal temizliğinin yapılmasıdır. Bu maddî temizliktir.
“Arap dilinde ayette geçen تَفَثْ “tefes”in kökü “insana bulaşan ve temizlenmesi gereken her pislik” manasındadır. Yani hem maddî ve hem de manevî kirlerden temizlenmeyi ifade etmektedir.
“Herbir ayetin, ekser ayetlere bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü var. Kur’an içinde binler Kur’an bulunur ki, herbir meşreb sahibine birisini verir. Mesela, sure-i İhlas içinde otuzaltı Sure-i İhlas mikdarınca herbiri zil-ecniha olan altı cümlenin terkibatından müteşekkil bir hazine-i ilm-i tevhid bulunur ve tazammun ediyor. Demek ekser âyât-ı Kur’aniyenin herbirisi ekser âyâtın herbirisine bakar bir gözü ve nâzır bir yüzü vardır ki, onlara münasebatın hutut-u maneviyesini uzatıyor. Birer nakş-ı i’cazî nescediyor.” (Nursî, Sözler, 138; 372) Aynı durum her bir ayette geçen kelime ve ifadeler içinde geçerlidir. Belagat ve edebiyat kurallarında da cümlede kullanılan kelimelerin bir dayanışması ve bir anlaşması ve bütünlük içerisinde manayı ortak olarak anlaştırmaları vardır.
Şimdi asıl konumuzu teşkil eden “KİRLERİNİ GİDERSİNLER ile KÂBEYİ TAVAF ETSİNLER” (Hac, 22/29) üzerinde yoğunlaşalım.
Tavaf; bir şeyin etrafında dönmek, dolanmak demektir. Kâinatta maddenin en küçük parçası olan atomdan, en büyük galaksilere varıncaya kadar her şey tavaf halindedir. Yer küremiz dahi batıdan doğuya doğru, yani tavaf yönünde hareket eder. Hatta fasulye, sarmaşık vb. gibi bitkiler dahi -siz yönünü çevirseniz benim gibi- o yine aynı yönüne dönerek sanki tavaf etmesine hile katmamaktadır. Mevlana hazretleri de varlık âleminde her şeyin döndüğünü görünce kendi de dönmeye (semazene) başlamıştır.
Tavaf Şeriat İstılahında:
Kâbe-i Muazzamanın çevresinde ibadet maksadiyle yedi defa dolaşmaktır. “Hacer-i esved” denilen mübarek taşın bulunduğu köşeden tavafa başlanır, mübarek Kâbe’nin kapısı önünden sola, yani kalbin hep Kâbe tarafına gelecek şekilde gidilmek suretiyle devir yapılır, böyle her devir yine hacer-i esvedin yanına gelmekle son bulur ki buna bir “şavt” denir. Bu şekilde nazargâhı İlahî olan insanın kalbi ile Beytullah karşı karşıya gelmiş olur.
Bu tavaf niçin yapılır?
Elbetteki Allah emrettiği ve Hz. Muhammed (sav)’in emir ve uygulamasıyla yapılmaktadır. Ancak ayette ifade edilen ta ki kirlerini gidersinler, tertemiz temizlensinler. Bir ömür boyu işledikleri günahlarından, paslarından arınsınlar, analarından doğdukları gündeki gibi tertemiz bir duruma gelsinler. Özellikle “Arafat” da ve tavaflarda tüm hac ibadet müddetince günahlarını döksünler. O Beyt-i Atik’i, en antik, en kadim ve müminlerin en eski evi / mabedi olan ve düşman saldırısından emin, hür ve özgür, hiç kimseye mülk olmamış ve olmayacak olan O Allah’ın evini “Beytullahı” tavaf etsinler. Yâni hac için ihramdan çıkmadan evvel Beyt-i Atik’i ziyaret tavafını da yapsınlar.
Kâbe’nin kutsal olmakla birlikte, ne örtüsü ne duvarları asıl hedef değil, onun içindeki amud-u nuranînin ta arş-ı alada bulunan Beyt-i Ma’mur’dan, cennetten gelen o nura karşı namaz gibi ibadetlerde durulur, tavaf da onur etrafında yapılır. Bu “NURDAN SÜTUN”un, kâinatın merkez direği olduğu ayetin işaretinden anlaşılmaktadır.
Namazların tüm rükünleri bu nura karşı ifa edilmektedir. Kara ve deniz ulaşım araçları ile hava araçlarında da bu amud-u nurniye karşı durularak zaruret hallerinde namaz kılınabilmektedir. Namazın farzlarından olan kıbleye karşı durmak ve Kâbe’ye yönelmek yerine getirilmiş olacaktır.
Tavaflar Beş Kısımdır
-
Tavafı kudüm: Mekke-i Mükerreme’ye başka beldelerden gelen zatların hemen yaptıkları tavaftır ki, bu, sünnettir. Buna tavafı lika da denir.
-
Tavafı ziyaret: Arafat’tan inildikten sonra yapılan tavaftır. Buna “tavafı ifaze” de denir. Bu, haccın iki rüknünden biridir. Bunun dört şavtı, yani dört defa devir yapılması farz, diğer üçü vaciptir. Bunun vakti müsaittir, derhal yapılması lazım değildir. Fakat bu tavaf yapılmadıkça hac farizası tamam olmuş olmaz.
-
Tavafı sader: Hac tavafıdır. Buna “tavafı veda” da denir. Bu hariçten gelenler için vaciptir.
-
Tevafı tetevvu: Mekke-i Mükerreme’de bulunan zatların vakit vakit yaptıkları tavaftır ki, bu nafiledir.
-
Tavafı umre: Umrede bulunanların yapacakları tavaftır ki, bunun dört defa devir edilmesi, umrenin rüknü diğer üçü sünnet olmaktadır. Bunsuz umre tamam olmaz. (Ö. N. Bilmen, Tefsiri)
Dinî bayram günleri hariç istenildiği vakit tavaf ibadeti her zaman yapılabilir. Çünkü hac ve umre bir ticaret zamanı, maddî ve manevî amellerin sergilendiği bir panayır ve her sene uluslararası bir ibadet pazardır. Nura gark olmak ve nur banyosu yaparak maddî ve manevî temizlenme bayramıdır.
Hac ve tavafın; ahiretle ilgili menfaatı, Allah’ın bağışlaması ve rızasını kazanmak gibi şeylerdir. Dünyadaki menfaatlere gelince bunlar da, Allah’ın insanlara olan nişanelerini görmekle irfan, ilim, ahlak, sevgi, saygı, sabır, kardeşlik, fedakârlık, mü’minlerle insibâg, huzur-u İlahî de kurbiyet ve sıbgatullaha mazhar olmak maddî ve manevî ticaret yapmak ve sosyal hayatla ilgili birtakım faydalar sayılabilir.
Hz. İbrahim (as) Safa tepesine çıkarak şöyle seslendiği rivayet edilir:
“(Ey insanlar), Allah sizi cennetiyle mükâfatlandırmak, cehenneminden kurtarmak için, Beyt-i Haram’ı ziyaret etmeye (hacca) davet ediyor.” (F. Razi, Tefsir-i Kebir)
İşte buradaki temizlik, hem maddi, hem de manevi anlamdadır.
TIKLA OKU: NUR İLE TEMİZLENMEK VE TEMİZLİK YAPMAK
Konuyla alakalı “Gönül Dili & Kalbin Sesi” adlı şiir kitabımdan şu şiirimi arz etmek istiyorum:
KÂBE-İ MUAZZAM
Mekke-i Mükerremeye varanlar
Mescid-i Harama dâhil olanlar
Kâbe-i Muazzamaya bakanlar
Manevî gusl için tavaf yaparlar
Kâbe-i tavafta pervanedir, nâs
Elbette, her şavt ile silinir, pas
İbadetlerle kazanılır, ihlas
Günah kirinden mü’min olur, halas
Bil!. Amud-u Nuranidir, Kâbe
Ondan her tavafta nur akar, kalbe
Her yanı mü’mine olmuştur, kıble
Nâs, nasıl durur, bunu bile bile?
Mescid-i Haramda kılınır, namaz
Harem-i Şerifte yapılır, niyaz
Elbet, alınır orada gerçek haz
Mü’minler, amellerini görür az
Ebedi Cennetten yere inen nur,
O nur, melek-i tavafla korunur
Elbette, o nur kalbe nakş olur
Böylece dünya kiri de mahv olur.
Beytullah’ta taat günahı siler
Dünya kirinden temizlenir, nefer
Mekke’den Medine’ye başlar, sefer
Huzur-u Nebiye varmakta hüner.
adarselim@gmail.com