Her ana baba çocuğunu tanır. Öyle ise ana babaya “Çocuğunuzu tanımayı ister misiniz?” diye sorulur mu, acaba böyle bir soru yöneltmek doğru mudur? diyebilirsiniz. Çünkü çocuğu anne ve babasından daha iyi kimse tanıyamaz, diyebilir veya öyle düşünebilirsiniz. Ancak soruyu yine sormak istiyorum:

“Çocuğunuzu tam anlamıyla ve her yönüyle tanımayı ister misiniz?

Anne baba olarak çocuklarınızın kabiliyetlerini, istidatlarını, zekâ seviyelerini, özel eğilimlerini, karakter yapılarını, kişiliklerini yani artı ve eksi bütün yönlerini biliyor musunuz? Beden dillerini okuyabiliyor musunuz? Veya bilmek ister misiniz?

Biz anne baba olarak yeterince biliyoruz veyahut bildiklerimiz yeterlidir diye düşünüyorsanız, çocuğunuzun başarıya ulaşması için şimdiden engeller koymuş olmuyor musunuz?

İnsanlar kendi yetiştirdikleri ve büyüttükleri çocukları hakkında elbette ki yanılgıya düşmeleri mümkündür. Hatta anne babanın çocuklarına farklı bakış açıları vardır. “Muhabbetin gözü kördür, görmez” derler ya. Çünkü ekseriyetle anne babalar; çocuğa göreceli bakışları ile çocukları oldukları gibi değil, olmalarını istedikleri gibi algılama eğilimindedirler. Bir söz vardır ya “Hiç kimse ayranım ekşidir, demez.” Şunu da unutmayalım ki, her zaman evdeki hesap çarşıya uymaz.

Evde anne babanın sevgisinden mahrum kalmamak için davranışlarına ket vurabilen, gösterişli hareket eden acaba okulda ve dışarıda da aynı olabilir mi? Ne dersiniz?

Anne babalar şunu unutuyor olsa gerek, bir insanın müteaddit kişilikleri vardır. Bu kişilikleri ayrı ayrı ve farklı mekânlara göre davranış gösterir. Bir insanın evinde bir şahsiyeti, okulda ayrı şahsiyeti olabilir. Bu nedenle çocuğunuz kardeşleriyle ayrı, arkadaş çevresiyle ayrı iletişim kurup ve farklı davranışlar sergileyebilir. Ancak bazı insanlarda bu şahsiyetler bir birine yakın olabilir. Evde baskı veya korku ile büyütülen çocuklar, okul ortamında biraz özgürlük görünce hemen kıral olabiliyorlar veya kendilerini öyle zannedebiliyorlar, desem hata etmiş olmam herhalde.

İşte böyle nice örnekler vermek mümkündür. Bunlarda gösteriyor ki, çocuğumuzu yeterince tanıyamıyor olabiliriz. Oysa çocuğumuzu tam anlamıyla tanımalıyız ki; başarılı olabilmelerine tam olarak yardımcı olabilelim.

Şimdi sorsam “Çocuğunuzun zihni nasıl çalışıyor?” Acaba cevabınız ne olur? Önce zihin’in tanımını yapalım:

“Zihin, her türlü bilinçlilik ve zekâ biçimlerini anlatan genel bir terimdir.” ( R. Alaylıoğlu-A. Oğuzkan, Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, İst 1976)

“Zihin, anlama, bilme ve unutmama kuvvetidir.” ( Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lûgat, Ank. 1970)

Zihin, TDK sözlüğünde ”Bilincin, algılama ve düşünme görevini yerine getiren bölümü, zihinsel yetilerin tümü ve bellek” olarak tanımlanmıştır.

Zihin Arapça bir kelimedir. “Anlamak, kavramak, düşünmek vb.” anlamlara gelir. (İbn Manzur, Lisanü’1-Arab, Zihin md.; Ziya Dalat, Çocuk ve Genç Ruhu, Ankara 1956, s. 250) Günlük, dilde ise kelime şu anlamlarda kullanılır: “Hafıza, anlayış, kavrayış, akıl.” (Gnş. Bkz. Yaşar Fersahoğlu, Kur’an’da Zihin Eğitimi)

Çocukların hepsi aynı zihin yapısına sahip değildir. Yaşlara göre değiştiği gibi, soya çekim, yetişme tarzı, beslenme durumu, zihni güçlendirmek için koruma yöntemlerini yerine getirme vb. etkenlerden dolayı çok farklılıklar göstermektedir. Herkesin düşünme, anlama, kavrama yönü birbirinden çok farklılıklar gösterdiğini hepimiz bilmekteyiz. Ailelerde çocukların nasıl düşündükleri, anladıkları çok az dikkate alınıyor. Oysaki büyük önemi olan ve çocuğun geleceğini en çok etkileyen düşünme ve zihin yapısının bilinmesi ve ona göre de çocuğun eğitilmesi gerektiğini bilmemiz zorunludur. Bu bakımdan çocuğunu en iyi şekilde eğitmek isteyen herkes için altı düşünme yöntemlerinin bilinmesi gereklidir. Kişisel düşünme modellerini zihnin bilinçli, bilinçaltı ve bilinçsiz olarak ve kullanım sıraları göz önünde bulundurulduğunda şöyle sınıflandırılabilir.

1- Görsel – İşitsel – Kinestetik (GİK)

2- Görsel – Kinestetik – İşitsel (GKİ)

3- İşitsel – Kinestetik – Görsel (İKG)

4- İşitsel – Görsel – Kinestetik (İGK)

5- Kinestetik – Görsel – İşitsel (KGİ)

6- Kinestetik – İşitsel – Görsel (KİG) (Markova ve Powell, “Çocuklar Nasıl Öğrenir?” s. 59)

Bu yöntemlerin aslını oluşturan üç farklı dil (var)’dır. İnsanın dış duyuları içerisinde en fazla önem taşıyan ve yüzdelik oranı en fazla olan diller şunlardır:

Görsel: Dış dünyayı ve iç görsel imgeleri görmekle okumak, resim yapmak, yazmak, tasarlamak vb. gibi. (Eğitim ve öğretimdeki payı % 83 olduğu kabul edilmektedir.)

İşitsel: Dış dünyayı ve iç sesleri dinlemek, duyulanı ifade etmekle konuşmak, şarkı söylemek, mırıldanmak, müzik yapmak vb. gibi. (Eğitim ve öğretimde payı % 11’dir.)

Kinestetik: Dış dünyayı ve kişisel duygulanımları, fiziksel bir takım belirtileri hissetmek, hareket edip eyleme geçmekle dokunmak, hareket etmek, denemek, el becerileri sergilemek vb. gibi.” (Markova ve Powell, 54.) (Eğitim ve öğretimde payı % 1,5’dir.)

Bir insanın öğrenmiş olduğu bilgilerin duyulara göre dağılımı da şöyledir:  % 83 görme, % 11 işitme, % 3,5 koklama, % 1,5 dokunma, % 1 tatma şeklindedir.

Çocuğun zihni, düşünceyi bilinçten bilinçaltına, oradan da bilinçsizliğe doğru yönlendirir. Bu nedenle de kullandığı öğrenme ve düşünme dili zamanla değişebilir. Çocukların zihinlerinin nasıl çalıştığını anlayabilmek için bir misal verelim. Sınıfa veya bir eve ilk defa giren şu üç çocuğun bilinçli olarak yaptıkları farklı hareketleri izleyelim:

Ömer’in ilk fark ettiği şey herkesin nelerle uğraştığı oluyor ve ilgisini çekiyor. Bu kinestetik kanalı kullanmaktadır.

Osman, herkesin ne hakkında konuştuğuyla ilgileniyor ki, işitsel kanalı kullanıyor.

Ali de, ev veya sınıftaki en ilginç nesneyi görebilmek için etrafa göz gezdirmekle meşgul oluyor. Bu da görsel kanalı kullanmaktadır.

Bir başka örnek daha verecek olursak, yine üç öğrencinin kendilerine verilen ödevlerin tespiti hakkındaki davranışlarına dikkat edelim:

Ahmed, kendine verilen bütün ödevleri bir yere not etme, sonra da ödevlerini yapmak için bu notlara bakma ihtiyacı hissediyor, bunun beyni görsel kanalı ön planda kullanmaktadır.

Mehmed ise, yapması gereken işleri telefonla arkadaşına anlatarak veya ondan sorarak yapıyor. Bu da işitsel kanalı kullanarak işlerini düzenlemektedir.

Mustafa da, kitap ve defterleriyle uğraşmakta, onları dizmekte, yerleştirmektedir. Demek kinestetik kanalı ön planda çalıştırmaktadır. (Markova ve Powell, 56.)

 Aslında çocuklar etkili bir şekilde öğrenebilmesi için her üç kanalı da kullanmaları gereklidir. Çocuğa görsel, işitsel ve kinestetik (dokunma) kanallarının üçünü de kullanma alışkanlığı ve becerisini geliştirebilmesi için yardımcı olunmalıdır.

Eğer çocuğunuzun düşünme modelini keşfetmek istiyorsanız, konuşurken, dinlerken, oynarken, spor yaparken, okurken, resim çizerken onu izlemelisiniz. Gözlemleriniz sonucunda artık elde edeceğiniz bilgiler doğrultusunda çocuğunuzun görsel, işitsel veya kinestetik kanalların hangisini ve hangilerini daha çok kullandığını en basit yolla tespit edebilirsiniz. Ancak şunu özellikle dikkatinize sunmak isterim ki; çocuğunuzun bu kanallardan birine tamamen uymasını beklemeyiniz. Hatta aynı modeli kullanan insanlar arasında bile büyük farklılıklar görülebilir.

Bu düşünme modelleri vasıtalara benzer. İnsanın bulunduğu ilden bir başka vilayete giderken ve gelirken, farklı ve değişik araçlara binmesi gibidir. Öyle ki, aynı marka aracın bile değişik modelleri ile yolculuk etmek dahi farklılık gösterir. Ama o insan ne kadar çok çeşitli araçlara binerse, o vasıtalar hakkındaki bilgisi de o derece artacaktır. Önemli olan yerine ve zamanına göre farklı araçlar kullanmaktır. Ben sadece şu veya bu araçtan başkasına binmem demekte pek doğru olmasa gerek.

İşte aynen misalde olduğu gibi, düşünme modelleri de birer araçtır. Bu altı düşünme modeli bir elbise gibidir. Hepsini birden giydirmek isterseniz, çocuk bunalabilir, terleyebilir ve sıkılabilir. Ama bu elbiselerin mevsimine ve ortamın durumuna göre giydirilmesi gerekir. Çocuk giymek için ne kadar çok elbise bulundurabiliyorsa, o kadar çok rahat edebilir.

Bu misalde olduğu gibi, yanlış bir uygulama yaptığınızda çocuğun başarısını bilmeyerek engellemiş olabilirsiniz. Çünkü hedefe varmak için “en kısa yol bildiğiniz yoldur” sözünü unutmayalım ve çocuklar bu yöntemleri bilmeli ve yeri gelince kullanmalıdır.

 

adarselim@gmail.com

(S. ADAR, “Çocuğunuzu Tanımak İster misiniz?” eserimden)