NASİHAT / ÖĞÜT
Nasihat, öğüt vermek, akıl ve yol göstermektir. Doğruya yönlendirmek ve güzel tavsiyede bulunmaktır. Nasihat, İslâm’ın pratik hayata aktarılması, ahlâkî prensiplerin yaşanması, insanî erdemliliklerin, görgü kurallarının öğretilmesi amacıyla bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi ve hatırlatmada bulunması amacıyla yapılan öğütlerdir.
Nasihat, insanın dünya ve ahireti için zararlı şeylerden kurtulmasını sağlamak amacıyla yapılan öğüt ve uyarılardır. Bu nedenle nasihata tek bir mana vermek, hem doğru hem de mümkün değildir. Çünkü nasihatın asıl manası, ihlâs ve samimiyettir. Nasihat bir şeyi veya bir kimseyi içten ve gönülden sevmek, ona bağlanmak, ihlas, sadakat ve samimiyet göstermektir. Nasihat, arı-duru oldu, saf oldu demektir. Balı süzdüm, mumundan ayırdım, balı halis kıldım demektir.
İnsanları iyiye ve güzele sevk etmek için yapılan güzel konuşma, vaaz, öğüt, tavsiye, ihtar ve ibret verici ders ifadeleri ile anlatılmasıdır.
Şunu belirtmeliyim ki; nasihatı öğüt vermekle eş anlamlı kılmak, nasihat kelimesinin anlamını daraltmak demektir. Çünkü Resulullah (sav) “Dinî nasihat” olarak tarif etmiştir. İslam âlimleri de nasihati; “dinin mihver ve direği” olduğunu söylerler. Bu söylemleriyle nasihatın dinde önemli bir yeri olduğunu ifade ederler. Öğüt kelimesi her yerde ve her zaman nasihat kelimesinin mana zenginliğini ifade edemez. Nasihat, muhatabın faydasına olan bir işi veya sözü araştırıp bulmak ve kişiye arz etmek, söylemektir. Öğüt kişiye yapıp veya yapmaması hakkında gereken şeyler için söylenen söz ve uyarıdır.[1]
Konumuzla alakalı olan Tahrim suresinde (66/8) “Ey iman edenler! Allah’a nasuh tövbe ile tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz, günahlarınızı / kötülüklerinizi örter” ayetinde geçen “tevbe-i nasuhun” ne olduğu Resulullah (sav)’e sorulduğunda şöyle demiştir:
“Bu halis olan, ihlâsla yapılan tövbedir ki, ondan sonra günaha bir daha dönülmez”
Kur’an-ı Kerimde nasuh kelimesi ile ilgili olarak birkaç ayeti zikredeceğim.
اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّٖى وَاَنْصَحُ لَكُمْ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
“Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.”
اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّٖى وَاَنَا لَكُمْ نَاصِحٌ اَمٖينٌ
(Hud kavmine dedi ki) “Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.”
فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّٖى وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِحٖينَ
“(Salih) onlardan yüz çevirdi ve dedi: “ Ey kavmim! Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz.”
فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّٖى وَنَصَحْتُ لَكُمْ فَكَيْفَ اٰسٰى عَلٰى قَوْمٍ كَافِرٖينَ
“(Şu’ayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: “Ey kavmim! Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini ulaştırdım. Size nasihat de ettim. Şimdi ben, inkârcı bir topluluğa nasıl üzülürüm?”[2]
وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْحٖى اِنْ اَرَدْتُ اَنْ اَنْصَحَ لَكُمْ اِنْ كَانَ اللّٰهُ يُرٖيدُ اَنْ يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse BEN SİZE ÖĞÜT VERMEK İSTESEM DE, ÖĞÜDÜM SİZE FAYDA VERMEZ. O sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.”
وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ
“(Ey Muhammed) “Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O halde sen, benim uyarımdan korkan kimselere KUR’AN İLE ÖĞÜT VER.”
فَذَكِّرْ اِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرٰى
“Öğüt ver, eğer öğüt fayda verirse”
سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشٰى * وَيَتَجَنَّبُهَا اْلاَشْقٰى * اَلَّذ۪ ىيَصْلَى النَّارَ الْكُبْرٰى
“ALLAH’A SAYGISI OLAN VE O’NDAN KORKAN ÖĞÜT ALACAKTIR. BEDBAHT OLAN DA ONDAN KAÇINACAKTIR.”
وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِن۪ينَ
“ÖĞÜT VER, ÇÜNKÜ ÖĞÜT MÜMİNLERE FAYDA VERİR.”[3]
Öğüt, iman etmiş olanların unutmamasına, gaflete düşmemesine, imanlarının kuvvetlenmesine neşelerinin artmasına bilmediklerinin öğrenilmesine, hatta iman etme eğiliminde olanların imana gelmesine sebep olur.
Öğüt, iman sahiplerinin imanlarının güçlenmesine ve daha güzel davranmalarına; imana yatkınlığı olanların yani gözlerini, kulaklarını, gönüllerini hakikat çağrısına kapatmayanların da iman etmelerine ve bunun devamında mü’mine yaraşır davranışlar içine girmelerine vesile olur.
Ayete şu izahlar yapılabilir:
Mü’minler;
“İmanlarını artırsınlar…”
“İman edenlere gelince, bu sure onların imanını artırır.”
(Allah) onların hidayetini artırdı ve onlara takvalarını nasip etti”[4] ayetlerinde ifade edildiği gibidir.
İnanmayanlar için öğüt, eğer kâfirin iman etmesini sağlasaydı, kâfir, imana girerek bundan faydalanmış olurdu. Eğer bu ona fayda vermez ise, yine de bir hasene meydana gelmiş olur.
Müslüman’ın dinî ve insanî görev ve yükümlülüklerini samimi olarak yerine getirmesi, en iyi ve en güzel sözü söylemesi, nasihat olmaktadır. Türkçede nasihat, öğüt ve irşad anlamında kullanılmaktadır.[5]
Terim olarak irşad ise; bir işe ehliyetli kimseler tarafından insanları, dünya ve ahiret saadetine ulaşmaları için hak ve hakikate, doğru yola, salih amele ve her çeşit iyiliklere çağırarak, her türlü kötülükten kaçınmalarını telkin etmektir.
Nasihat farz-ı kifayedir.
Birisine nasihat yapan adam evvela kendi nefsine, sonra muhataplarına konuşmalıdır ki, nasihatinin tesiri olsun. Bunun için öğüt verenlerin, başkalarına akıl verirken kendilerini de unutmamaları önemlidir.
Cenab-ı Allah emrediyor;
“SEN YİNE DE ÖĞÜT VER. ÇÜNKÜ ÖĞÜT MÜ’MİNLERE FAYDA VERİR.”[6]
Resulullah (sav) de;
– “Din nasihattir” buyurdu.
Ashap;
– “Kimler için dediler.”
Resul-i Ekrem (sav);
– “Allah, Resulü, Kitabı, Müslümanların idarecileri ve bütün Müslümanlar için”[7] buyurdu.
1- Allah İçin Nasihat:
Allah’a imandır. O’na şirk koşmamak, O’na kulluk ve ibadette ihlâslı davranmak, daima Allah’a itaat üzere olmak, O’na isyandan şiddetle kaçınmaktır. Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, Allah’a itaat edene dost, isyan edene düşman olmaktır. Allah’ı inkâr edenlerle karşı önce ilimle sonra kılıçla cihad etmektir.
O’nun birliğine doğru bir şekilde itikad etmek, O’nu lâyık sıfatlarla vasıflandırmak, hakkında caiz olmayan şeylerden tenzih etmek, sevdiği şeylere rağbet, gazablandığı şeylerden nefret ve ibadetinde ihlâs üzere hareket etmektir.
2- Allah’ın Kitabı İçin Nasihat:
Allah’ın kitaplarına özellikle tahrif olmamış Kur’an-ı Kerime iman etmek, onunla amel ederek, Kur’an’ı güzel okumak, kıraati anında huşu üzere olmak, onu yüceltmek, onu anlamak ve hükümlerine vakıf olmak, haddi aşanların hevalarına göre yorumlamasından ve dinsizlerin hücumlarından onu korumaktır.
Kur’an’ı okumakla ilim ve irfan kazanılır. Nefis temizliği ve gönül saflığı elde edilir, insanın takvası artar. Kur’an’ı okumak, sadece lafzını okuyup sevap kazanmak değil, Kur’an bilgisine sahip olmaya gayret etmektir.
Kur’an’a saygı ve tazim göstermekte nasihattir.
“Onlar Kur’an’ı düşünmezler mi? Yoksa kalbleri üzerinde kilitler mi vardır?”
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurur:
“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”[8]
3- Allah’ın Resulü İçin Nasihat:
O’nun peygamberliğini tasdik etmek, emir ve yasaklarında kendisine var güçle itaat etmektir. Yani Hatemu’l Nebi (sav)’i desteklemek, hayatta ve vefat ettikten sonra himaye etmek; sünnetini öğrenip savunarak, halk arasında yayarak, yüce ahlakı ve güzel edebiyle ahlaklanarak O’na ait şeyleri ihya etmektir.
Resulullah (sav)’in, getirdiklerini tasdik, sünnetini tatbik etmek ve yaymak ve buna teşvik, Allah’a, Kitabı’na, Rasûlü’ne, O’nun sünnetine ve onunla amel etmeye davet etmektir.”
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”
“Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”
Hz. Peygamber (sav)’in emirleri vahiy veya ilhama dayanır. Bunun delili şu ayetlerdir:
“O, kendi hevâsından konuşmaz. Söyledikleri kendisine vahy edilmektedir.”[9]
Hadis-i Şerifte şöyle bildirilir:
“Kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur. Kim emîre (yetkili yöneticiye) itaat ederse bana itaat etmiş, kim de emîre isyan ederse bana isyan etmiş olur.”
Ancak yöneticiye itaat “ma’rûf” meşru olan iş ve sözlerle sınırlı olup, ma’siyet günah ve kötülük ve zulümlerde emrine itaat edilmez, kapsam dışı kalır.[10]
4- Müslümanların – İdarecileri- İçin Nasihat:
“Ey iman edenler!. Allah’a itaat edin, Resule itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de (itaat edin)” (Nisa, 4/59)
İdarecilerin hayırlı işlerinde onlara yardımcı olmak, desteklemektir. Gaflete düştükleri ve zalimlik yapmak istedikleri yanlış işlerinde onlara engel olmaktır. İdarecilik ateşten gömlektir, kamu menfaatine ait işlerde çalışmak, erki elinde bulundurmak, güç ve kuvvet sahibi olmak tehlike barındırır. Tehlike var diye de terk edilemez. Onun için idareci daha çok dikkat etmeli ve hassas davranmalıdır.
İdareciler yanlışa saptığı an çevresi onu ikaz etmeli ve hemen yanlışından döndürmenin yollarını bulmalı ve nasihatte bulunmalıdır.
Hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“En büyük cihad, zalim idareciye karşı hakkı haykırmaktır”[11]
5- Bütün Müslümanlar İçin Nasihat:
Hem dünya ve hem ahiretlerine fayda sağlayacak her çeşit konularda konum ve durumlarına göre onlara yardımcı olmak için nasihat etmektir.
Tecrübelere dayanarak tehlikeleri önceden bildirmek ve şaibeli işlere girişmelerine engel olmaktır. Özellikle de gençlerin bilmediklerini öğretmek, öğüt vermek, bilgi ve becerilerini geliştirmelerine katkı sağlamaktır.
Müslümanların sosyal hayatını İslâm inancına göre yaşanır hale getirmektir. Bu nedenle âlim ve bilginlerin, tecrübe kazanmış büyüklerin genç kuşaklara veya işlerinde ehil olmayanlara doğruyu nasihat ederek göstermektir.
Hz. Peygamber (sav)’in şu emrine kulak verilmeli:
“Bütün mü’minleri birbirlerine merhamette, muhabbette, lütufta ve yardımlaşma hususlarında sanki bir vücud misali gibi görürsün. O vücudun bir organı hastalanınca, vücudun diğer kısımları birbirlerini hasta organın elemine -uykusuzlukla ve ateşin yükselmesiyle- ortak olmaya çağırırlar.”[12]
HÂSIL-I KELAM
Cenab-ı Hak cinleri ve insanları niçin yarattığını şu ayetle ifade etmektedir:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُون
“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk / ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56)
Aynı zamanda konumuzun özünü teşkil eden nasihat / öğüt; insanların dine, istikamete ve hayra ermesini istemek demektir. Söylem, eylem, tavsiye, ihtar ve teşvik etmekle yardımcı olmaktır. Nasihatın şekli, yeri ve zamanı, muhatapların durumu, sosyal statüleri, söyleme usulü gözetilerek öğüt ve nasihat yapılmalı ki, faydalı olunabilinsin. Yoksa aksül amel yapar “kaş yapayım derken göz çıkarmış” olmayalım.
İşte Kur’an’dan Taha suresi 20/42-47 ayetlerden bir örnek:
Hz. Musa ve Hz. Harun (aleyhimüsselam)’ın Yüce Allah’ın emriyle Firavuna giderek öğüt / nasihat vermeleri anlatılıyor.
Yüce Allah:
– “Sen ve kardeşin, ayetlerim (mucizelerim) ile gidin, beni anmakta gevşeklik göstermeyin!. Firavun’a gidin. Çünkü o azmıştır. Ona yumuşak söz (kavl-i leyyin) söyleyin. Belki öğüt alır yahut (Allah’tan) korkar.”
Musa ve Harun dediler ki:
– “Ey Rabbimiz!. Muhakkak biz korkarız ki, ya üzerimize şiddetle saldırır veya haddi tecavüz eder.”
Allah, şöyle dedi:
– “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.”
Ona gidin ve şöyle deyin:
– “Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir ayet (mucize) getirdik. Selâm, doğru yola uyanlara olsun.”
“ALLAH’A SAYGISI OLAN VE O’NDAN KORKAN ÖĞÜT ALACAKTIR. BEDBAHT OLAN DA ONDAN KAÇINACAKTIR.” (A’la, 87/10-11)
adarselim@gmail.com